22 Haziran 2020 Pazartesi

"TOPAL OSMAN AĞA ve ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİNİN GİZLİ KALMIŞ GERÇEKLERİ"(*)

* "GAZİ MİLİS YARBAY OSMAN AĞA; NÂM-İ DİĞER TOPAL OSMAN"; 'ŞEHADETİ'NİN 97.YILINDA(4 NİSAN 1923-4 NİSAN 2020) "TÂRİHÎ HAKİKAT DOLU" YAZILARLA YÂD EDİLİYOR...
* ESKİ MHP MİLETVEKİLİ KAYSERİ BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİ ve TÜRK TARİH KURUMU ESKİ BAŞKANI PROF.YUSUF HALAÇOĞLU'DAN SONRA; 2014'DE İLK BASKISI YAPILAN "TOPAL OSMAN AĞA ve ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİNİN GİZLİ KALMIŞ GERÇEKLERİ" KİTABININ MÜELLİFİ, 'TARİHÇİ ÜMİT DOĞAN" DA; "TRABZON MEBUSU ALİ ŞÜKRÜ BEY ile TOPAL OSMAN AĞA DA; "BİR TERTİBE KURBAN GİTTİLER" 'TARİHÇİ TEZİ'Nİ DİLLENDİRDİLER...
* ARTIK "MUHAFAZAKAR-MUKADDESATÇI KESİM"İN 'KEMİKLEŞMİŞ ZİHİN YAPILARI' DA ÇÖKÜYOR...
* HAKKINDA "İNGİLİZ AJANLIĞI ve SABETAİST AİLE İDDİALARI"NI CEVAPLAYAMADAN VEFÂT ETMİŞ OLAN "KADİR MISIROĞLU ETKİLİ" 'TARİHÇİ TEZİ' ile "KÖRÜ KÖRÜNE ATATÜRK ALEYHTARLIĞI KEMİKLEŞMİŞ ZİHİN YAPILARI" DA ÇÖKÜYOR...
"TOPAL OSMAN AĞA VE ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİNİN GİZLİ KALMIŞ GERÇEKLERİ"(*)

Topal Osman adı Atatürk'e saldırmayı yaşam felsefesi haline getirmiş şer odaklarınca sık sık zikredilmektedir.
Bu odaklara göre Atatürk, yakın adamı Topal Osman'a muhalif Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'i öldürtmüş, delil bırakmamak için Topal Osman'ı da ortadan kaldırtmıştır.
Konu yeterince araştırılmamış, benim "Mustafa Kemal'in Muhafızı Topal Osman" kitabımın yayınlanmasına kadar bu iddianın İFTİRA olduğunu ispatlayacak herhangi bir çalışma yapılmamıştır.
Bununla beraber Giresunlu yazarların Topal Osman Ağa ile ilgili kitapları da önemlidir.
TOPAL OSMAN KİMDİR?
1883 Giresun doğumludur. Zengin bir ailesi vardır. Babası iki kez bedel yatırmasına rağmen Balkan Savaşı'na katılmıştır. Silahlarını temin ettiği 65 arkadaşının da savaşa katılmalarını sağlamıştır.
Balkan Savaşı'nda Kumburgaz da “Üç Tepeler” mevkiinde patlayan bir Bulgar topu diz kapağından yaralanmasına neden olmuştur. Yürüyemez hale gelmiş, Giresun'a dönmüştür.
Bacağı henüz iyileşmeden Birinci Dünya Savaşı'na katılmıştır. Birinci Dünya Savaşı bitip Topal Osman Giresun'a döndüğünde, Karadeniz bölgesinde Pontus zulmü yaşanmaktadır. Pontus çetelerinin Türk halkına yaptığı katliamları önlemek için bir çete kuran Topal Osman, bölgesini Pontusçulara karşı savunmaya başlamıştır.
Topal Osman'ın silahlı direnişi karşısında Rum çeteler işgal güçlerinin yüksek komiserliklerine şikayette bulunmuşlardır.
Bu şikayetler sonucunda, İngilizler İstanbul Hükümeti'nden bölgedeki olayların durdurulmasını isteyecekler ve bölgeye Mustafa Kemal Paşa gönderilecektir.
Daha açık bir ifadeyle Atatürk Samsun'a gönderilirken silahlarının toplanıp çetesinin dağıtılmasını istenen Türk direnişçilerinin başında Topal Osman gelmektedir.
Ancak Atatürk, İstanbul'dan aldığı emrin tam tersini uygulamış, Topal Osman'ı yakalayıp çetesini dağıtmak yerine onunla işbirliğine gitmiş, Havza'da görüştüğü Topal Osman'dan Pontus'la olan mücadelesine son vermemesini bilakis hızlandırmasını istemiştir.
Bu görüşmeden sonra Topal Osman Atatürk'ün hizmetine girmiş, onun korunmasını bizzat üstlenmiş, birazdan detaylarını anlatacağım üzere ölünceye kadar ona bağlı kalmıştır.
1920 yılı Ekim ayına gelindiğinde Millî Mücadele’nin başlamasının üstünden bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen Atatürk'ü ve Büyük Millet Meclisini koruyacak bir muhafız takımı henüz oluşturulmamıştı.
Atatürk, Osman Ağa'yı Ankara’ya davet etmiş ancak Kazım Karabekir, onun Giresun’da kalmasının Pontus mücadelesi açısından elzem olduğu için onu göndermemişti.
Osman Ağa’nın yerine İsmail Hakkı Bey gönderilmiş ve Atatürk'ün refakat subaylığı (koruma) ile görevlendirilmişti.
Mustafa Kemal Paşa özellikle Çerkez Ethem tehlikesi karşısında İsmail Hakkı Bey’in emrindeki kuvvetleri yeterli görmemiş olacak ki, ekim ayı başlarında Osman Ağa’yı en güvendiği adamları ile birlikte Ankara’ya davet etmiştir.
Osman Ağa adamlarını yanına alıp Giresun'dan Ankara'ya gelmiştir. Atatürk'le görüşüp, en güvendiği adamlarını onun korunması ile görevlendirmiştir.
Fotoğrafta gördükleriniz Osman Ağa tarafından görevlendirilen Atatürk'ün ilk muhafızlarıdır.
Topal Osman'ın görevlendirdiği muhafızlar, Atatürk'ü her gittiği yerde bir gölge gibi takip etmişler (kitapta buna dair çok sayıda fotoğraf bulabilirsiniz), ona yapılan birçok suikastı bertaraf etmişlerdir.
Osman Ağa, Hüseyin Avni Bey'le birlikte 42. ve 47. Giresun Gönüllü Alaylarını teşkil ederek Sakarya Savaşı'na katılmıştır.
Düşünün, gönüllülerden oluşan koskoca iki alay.
Osman Ağa Sakarya Savaşı'na giderken şu beyanatı vermiştir:
“-Benim bir bacağım evvelki muharebelerde sakat oldu. Bu gün her iki bacağımı kaybetsem bile, mahvetsem bile yine sedye üstünde alçak düşmanı denize dökünceye kadar uğraşacağıma alayımla birlikte yemin ediyorum."
Osman Ağa'nın bu sözlerini Ali Şükrü Bey TBMM kürsüsünde dile getirmiş ve ordunun durumunun iyi olduğuna dikkat çekmiştir. Meclis'ten Osman Ağa için Allah razı olsun sedaları yükselmiştir.
Savaşın kazanılmasından sonra Osman Ağa İstanbul ve Giresun'da kaldıktan sonra Ankara'ya dönmüştür.
ATATÜRK VE ALİ ŞÜKRÜ BEY
Diğer taraftan Lozan görüşmeleri başlamış, İsmet Paşa ülkemizi temsilen Lozan'a hareket etmiştir.
Meclis'te muhalif ikinci grubun ateşli isimlerinden Ali Şükrü Bey, Hükümeti Lozan konusunda eleştirmeye başlamıştır.
Ali Şükrü Bey, İsmet İnönü’nün Lozan Barış Konferansı’na gönderilmesinin başlı başına yanlış olduğunu, İsmet İnönü’nün üzerine aldığı vazifeyi hakkıyla yerine getiremediğini sık sık dile getirmiştir.
İkinci grup mebuslarının Lozan görüşmeleri süreci ile ilgili Hükümet’i sert bir dille eleştirmesi Mustafa Kemal Paşa’nın hoşuna gitmemiştir. Ona göre Lozan heyeti, Hükümet’in Lozan Konferansı sürecini başarıyla yönetmiştir.
Eleştirilere daha fazla dayanamayan Mustafa Kemal Paşa, sonunda kürsüye kendisi çıkmış ve bütün sorulara kendisi cevap vermiştir.
Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın bu müdafaası da Meclis’in havasını yumuşatmaya yetmemiştir.
Aksine sataşmalar, bağırıp çağrışmalar ve suçlamalar daha da şiddetlenmiştir.
Meclis’in en hararetli tartışmalarının yaşandığı 6 Mart 1923 Salı günü Mustafa Kemal Paşa ile Ali Şükrü Bey arasında hararetli bir tartışma yaşanmıştır.
Oturuma başkanlık eden Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve Ali Şükre Bey arasındaki tartışma şiddetlenince çareyi riyaset çanını yere atarak, oluşan şaşkınlıktan istifade edip oturumu tatil etmekte bulmuştur.
Bazı şer odaklarının istediği hava oluşmuştur.
Ali Şükrü Bey Mustafa Kemal Paşa'yla tartıştığı oturumun sonrasında öldürülürse cinayet doğrudan Paşa'nın üzerine kalacaktır.
Onu yerinden etmenin, kazanılan zaferin üzerine kurulmanın yolu Ali Şükrü Bey'i öldürmekten geçmektedir.
Hele ki bu cinayet suçu Mustafa Kemal Paşa'nın muhafızı Topal Osman'ın üzerine atılırsa, herkes Topal Osman'ın bu cinayeti kendi kararıyla işlemeyeceğini düşünecek ve Paşa'yı cinayeti azmettirmekle suçlayacaklardır.
ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİ
Plan saat gibi işler.
Ali Şükrü Bey ortadan kaybolur.
27 Mart 1923 Salı günü çıktığı evine bir daha dönmeyen Ali Şükrü Bey’in kayboluşu kardeşi Bahriye Reisi Yarbay Şevket Bey’i endişelendirmeye başlar.
Şevket Bey, Ali Şükrü Bey’i kendi imkânları ile bulamayan Şevket Bey, ağabeyinin kayıp olduğunu Başvekil Rauf Bey’e bildirir.
Şükrü Bey’in birkaç gündür eve gelmediğini, arayıp taradıklarını ancak bulamadıklarını, en son Karaoğlan Çarşısı’nda Kuyulu Kahvede otururken yanına Osman Ağa’nın adamı Mustafa Kaptan’ın geldiğini ve kahveden beraber kalktıklarını öğrenebildiğini söyler.
Başvekil Rauf Bey derhal gerekli emirleri vererek Ali Şükrü Bey’i arattırmaya başlar.
Ankara Valisi, Jandarma kumandanı, polis müdürü ve bütün zabıta kuvvetlerinin seferber olmasına rağmen Ali Şükrü Bey’in izine rastlanmayınca bu kayıp haberi bütün Ankara’ya yayılır.
Ali Şükrü Bey'in cesedi Çankaya yakınlarındaki Mihye köyünün doğusunda Dikmen Deresi'nin başladığı yerde bulunur.
Toprağın yumuşaklığından ve mevsimi olmamasına rağmen bir sineğin o noktadan kalkmasından şüphelenerek bu noktanın kazılması emredilir, ceset çıkartılır.
Avucu açıldığında hasır parçaları görülür.
Bu hasır parçaları heyet için önemli bir ipucu teşkil eder. Palto ve ceketinde kahve lekeleri görülür. Ali Şükrü Bey’in cesedi üzerindeki inceleme gece biter ve saat on buçukta cenaze Ankara’ya getirilir.
İstikbal gazetesinin haberine göre Ali Şükrü Bey Mustafa Kaptan’la Karaoğlan Çarşısı istikametinden Osman Ağa’nın evine gitmişlerdir. Osman Ağa, Ali Şükrü Bey’e kahve ikram etmiştir.
Habere göre Ali Şükrü Bey kahvesini içerken üzerine kement atılır, elindeki fincan fırlar, elbiselerine ve yerdeki mindere kahve saçılır.
Ali Şükrü Bey, kendisine kement atanlarla yaklaşık yarım saat mücadele etse de neticede dayanamayarak son nefesini verir.
Şunu belirtelim ki, bu detayların bilinmesi için eğer ki gerçekten cinayet Osman Ağa'nın evinde işlenmişse, cinayet anında orada olmak gerekir.
Osman Ağa'nın adamları yargılanmışlar ve böyle bir ifade vermemişlerdir. Basın bunu nereden biliyor? Tamamen akıl yürütme ve tahmin.
Devam edelim.
Ali Şükrü Bey’in avucunda Osman Ağa’nın evindeki bir sandalyeye ait hasır parçaları olduğunun tesbiti üzerine şüphelerin yoğunlaştığı Osman ağa İsmail Hakkı Bey’e bağlı birliklerle girdiği çatışma sonucunda öldürülmüştür.
ŞİMDİ ANALİZ YAPALIM
Osman Ağa’nın sağ kolu olan Mustafa Kaptan ve Ali Şükrü Bey, Kuyulu Kahve’den birlikte çıkmışlar ve kol kola yürümüşlerdir.
Bunun görgü tanıkları da vardır.
Daha sonra beraber Osman Ağa’nın Samanpazarındaki evine gelmişler ve akşam yemeği yemişlerdir.
Yumulu olan avucundan bir hasır parçası çıkmıştır.
Ali Şükrü Bey’in boğularak öldürüldüğü ve boğuşma sırasında bu hasır parçasının elinde kaldığı anlaşılmıştır.
Bu hasır parçasının Osman Ağa’nın evindeki sandalyeye ait olduğu kanısına varılmıştır.
Osman Ağa gibi teşkilatçı bir adamın bu kadar acemice cinayet işlemesi mantıklı mıdır? Osman Ağa eğer bu işi yapmaya karar vermişse, bu cinayetin oluşturacağı etkinin ne kadar büyük olacağını ve ilk sorumlu tutulacak kişinin kendisi olacağını elbette hesaplamış olmalıdır.
Bir mebus öldüreceksiniz, en yakın adamınız olan Mustafa Kaptan’ı göndererek Kuyulu Kahveden herkesin gözü önünde onu alıp evinize getireceksiniz, başka yer kalmamış gibi onu kendi evinizde öldüreceksiniz.
Cesedini de yine başka yer yokmuş gibi Çankaya yakınlarında bir araziye yarım metre derine gömdüreceksiniz ki; gelip cesedi kolayca bulsunlar diye. Böyle bir şey mümkün müdür?
Cesedin çıkarılması o kadar kolay olmuştur ki; askerler kazma kürek bile kullanmamışlardır.
Bu durumda ceset gömülmüş demek yerine, üzerine toprak atılmış demek daha doğru olacaktır.
Ali Şükrü Bey’i Osman Ağa öldürtmüş olsaydı cesedini daha güvenli bir yere gömdürmez miydi? Hasır parçasının ait olduğu sandalyeyi yok etmek yerine günlerce evinde tutar mıydı? Ankara’da dolaşacak, hatta Meclis’e girebilecek kadar rahat davranabilir miydi?
Mustafa Kemal Paşa; Merkez Komutanı Rauf Bey ve Başyaveri Salih Bey’i Osman Ağa’ya gönderip cinayeti kendisinin işleyip işlemediğini sordurtmuş, Osman Ağa bunu şiddetle reddederek böyle bir cinayeti işlemeyeceğini söylemiştir.
Osman Ağa iki yıl evvel Yahya Kâhya cinayeti ile de suçlanmış, aynı şekilde cinayeti kendisinin işlemediğini ifade etmiş, nitekim haklı çıkmıştır.
Yıllar sonra İsmail Hakkı Tekçe bu cinayeti kendisinin işlediğini itiraf etmiştir.
ÇOK YAKIN DOSTTULAR
Osman Ağa’nın bu cinayeti işlemiş olamayacağını düşündüren sebeplerden birisi de Ali Şükrü Bey’e olan derin minnet ve muhabbetidir.
Osman Ağa’nın eşi Zehra Hanım, Ali Şükrü Bey ile Osman Ağa’nın çok iyi dost olduklarından, Ali Şükrü Bey’in zaman zaman Osman Ağa’nın Giresun’daki evinde misafir olduğundan ve bu ikilinin sabahlara kadar sohbet ettiklerinden bahsetmektedir.
Feridun Kandemir ise Mustafa Kaptan’ın mahkeme de “-Ali Şükrü Bey'le Osman Ağa’nın, Sakarya Savaşı sırasında iki dost olarak birlikte gezdiklerinden, Ali Şükrü Bey’in Meclis'te Osman Ağa'nın kahramanlıklarından övgüyle söz ettiğinden” bahsettiğini söylemektedir.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bütün bunlara ek olarak, Ali Şükrü Bey’in oğlu Nuha Doruker, 23 Ekim 1959’da Giresun’a gelerek Osman Ağa’nın kabrini ziyaret etmiş, gazetecilere “-Babamı Osman Ağa Öldürmedi" şeklinde açıklama yapmıştır.
Başta ifade ettiğimiz gibi İkinci grup üyeleri ve bazı diğer kişiler Ali Şükrü Bey cinayetinin siyasi bir cinayet olduğunu, azmettiricisinin de Mustafa Kemal Paşa olduğunu düşünmektedirler.
Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, Meclis’te yaptığı konuşmada “Ali Şükrü’ye kıyan bilekleri keseceğiz. O bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun.” diyerek üstü kapalı şekilde Mustafa Kemal Paşa’yı işaret etmiştir.
CİNAYETİN ARKASINDA KİMLER VAR?
Peki, bu cinayetin arkasında Mustafa Kemal Paşa var mıdır?
Hatırlanacağı üzere Lozan görüşmelerinin tartışıldığı bir oturum esnasında Mustafa Kemal Paşa ve Ali Şükrü Bey sert şekilde tartışmışlardı.
Bu gerginlik Ali Şükrü Bey ile Mustafa Kemal Paşa’nın birbirlerinden hoşlanmadıkları izlenimi oluşturmuştur.
Ancak bu ikilinin arasında abartıldığı gibi bir düşmanlık yoktur. Tartışma ve kavgalar yaşandığı an ile sınırlı kalmış, kişisel husumete dönüşmemiştir.
10 Temmuz 1920’de kurulan ve 1 Mart 1921’de çalışma alanı düzenlenerek adı Bahriye Dairesi Reisliği olarak değiştirilen Umur-ı Bahriye Müdürlüğü’nün başına Ali Şükrü Bey’in kardeşi Şevket Bey’in getirilmesi bu düşüncemizi desteklemektedir.
Ayrıca Ali Şükrü Bey, Meclis Matbaa Müdürü Feridun Bey ile yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Paşa ile bir düşmanlıkları olmadığını, bazı ara bozucuların Paşa ile kendisini karşı karşıya getirmek istediklerini, ancak Paşa’nın da buna fırsat vermediğini şöyle anlatmıştır:
"-Öyleleri var ki, onu ona çekiştirmeden, mütemadiyen fitne ve fesat yapmadan rahat edemiyorlar. Yoksa ben Paşa’yı bilirim. Benim dobra dobra konuşuşlarıma, hatta bazen ölçüyü aşarak çok şiddetli tenkitler yapışıma hiç kızmaz. Bilakis kaç defa kızacağını tahmin ettiğim hâlde, omzumu okşayarak ‘-Aferin Ali Şükrü! Çok isabetli mütalaalarda bulundun.’ diye takdir ve iltifatlarda bulunmuştur. Ama gel gör ki etrafına sokulmak isteyenlerin yapmadıkları yok. Hiçbirine yüz vermediği hâlde, yine ona mensupmuş gibi davranarak fesat karıştırmak istiyorlar. Rahat vermiyorlar, sanki Paşa’yı benden fazla seviyorlar. Halbuki, kendi çıkarlarından başka bir şey düşündükleri yok…"
Meclis Başkatibi Recep Bey de Ali Şükrü Bey’i çok temiz ve vatanperver bulduğunu ancak bir coştu mu kabına sığmadığını söyler ve onun dürüstlüğünün Mustafa Kemal Paşa’nın da hoşuna gittiğini şu sözlerle anlatır:
“-Tuhaf değil mi, Paşa da bu hâlini beğeniyor, içinden geleni pervasızca söyleyişi, samimiyeti… Kaç defa ağzından işittim: “Herkes Şükrü Bey gibi düşüncelerini, fikirlerini pervasızca söylese, kimseden şüphe edilemezdi dediğini…”
TRABZON’DAKİ CENAZE
Ali Şükrü Bey’in cenazesine katılan ve Faik Ahmed Bey’in cinayetten Mustafa Kemal Paşa’yı sorumlu tutmasına şaşıran Trabzon Milletvekili Nebizade Hamdi Bey de şu sözleri söylemektedir:
"-Sonra cenazeyi Belediye Meydanı’na naklettik. Meydanda Trabzon İttihat ve Terakki Başkanı Hacı Ahmet Barutçunun oğlu Faik Ahmet Barutçu, çektiği nutukta sık sık Çankaya katilleri diye bar bar bağırıyordu. (olduğunu kastediyordu.)
Bu hususta Atatürk’ün düşüncelerini ve olayların içinde anbean yaşamış bir insan olarak tarih önünde tekrarlıyorum ki Atatürk bu olayın tam karşısında oldu".
Ayrıca Ali Şükrü Bey’i öldürtmek istese bile bu iş için ortam müsait değildir.
Cinayetin işlendiği dönemde Lozan görüşmeleri askıya alınmış ve savaş ihtimali tekrar gündeme gelmiştir.
Sovyet Rusya tekrar savaş çıkarsa Türkiye’nin yanında savaşa gireceğini açıklamıştır.
Meclis savaş ile barış arasında gidip gelmektedir. Ordu yorgun, imkânlar kısıtlıdır. Böyle kritik bir ortamda bir mebusu hem de ikinci grubun en ateşli mebusu olan Ali Şükrü Bey’i öldürtmek, üstelik bu işi kendi Muhafız Komutanı Osman Ağa’ya yaptırmak akıl işi değildir.
Atatürk Ali Şükrü Bey'i öldürmenin kendisinin itibarının sarsılmasına neden olacağını, onu iktidardan düşürmek isteyenlerin elini güçlendireceğini, vb. çok ciddi sonuçlar doğuracağını elbette tahmin etmiş olmalıdır.
ÇANKAYA’DAKİ ÇATIŞMA
Osman Ağa'nın öldürüldüğü çatışmanın çıktığı gün, Ağa’nın hakkında çıkartılan yakalama kararını öğrenip Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmek maksadıyla Çankaya Köşkünü bastığı haberleri bütün Ankara’ya yayılmış, sonrasında silah sesleri duyulmaya başlamıştır.
Döneme tanıklık eden bazı kişiler, yıllar sonra yayınladıkları anılarında “Osman Ağa’nın Çankaya Köşkü’nü bastığını, Köşk’ten içeri girdiğini, Mustafa Kemal Paşa’yı bulamayınca öfkelendiğini ve içeride ne bulduysa parçaladığını” yazmışlardır.
Bu doğru değildir.
Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınındaki isimlerden Çakıroğlu Hüseyin çatışmanın detaylarını anlatmıştır.
Buna göre Osman Ağa aslında Çankaya Köşkü’ne ulaşamamış, Köşk yolunda girdiği çatışma sonucunda öldürülmüştür. Köşke kadar gelebilenler Osman Ağa’nın adamlarıdır.
Osman Ağa, Mustafa Kemal Paşa’nın öldürüleceği haberini alır almaz onları göndermiş ve “Canınız pahasına Paşa’yı koruyacaksınız.” emrini vermiştir. Hemen yola çıkan muhafızlar Köşk’e gelmişler ve Paşa öldürüldü zannedip intikam amacıyla ateş açmaya başlamışlardır.
Üzerlerine ateş açılan Köşk muhafızlarının da, onları tanımayıp karşılık vermesi ile çatışma başlamıştır.
Köşk muhafızlarının durumu anlamasının akabinde, muhafızlardan Karabulduklu Salih bir taraftan diğer tarafa geçip ve Paşa’nın yaşadığını söylemiş, çatışma sona ermiştir.
Osman Ağa’nın adamlarından olan Haliloğlu Rasim de yıllar sonra anlatmış olduğu hatıralarında, Köşk’e Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmek için değil korumak için gittiklerini söylemiştir.
Kılıç Ali anılarında Osman Ağa’nın adamlarının maksadının Paşa’yı korumak olduğunu şöyle anlatır:
“-Giresun Müfrezesi'nden ölen ve yaralananların çoğu, askerî kıtanın isyan ederek Köşk'e hücuma geçtiğini zannetmiş, silahını kapan, Gazi Paşa'nın Köşk’ünün civarına koşmuştu. Osman Ağa'nın silahlı adamları, Köşk'ü korumak amacıyla çatışmaya katılıyorlardı. Bunu sağ kalanların ifadelerinden anlamıştık. Gazi durumu öğrenince çok üzülmüştü.”
Eriş Ülger de Salih Bozok’un anı defterine dayanarak Osman Ağa’nın Köşk’ü hiç basmadığını, Çankaya sırtlarında çatışmada vurulduğunu ifade etmiştir.
Çankaya Köşkü Baskını dedikleri olayın aslı özetle budur.
Topal Osman burada yoktur. Adamları vardır. Onlarda Atatürk'ü öldürmeye değil korumaya gelmişlerdir.
Osman Ağa'nın başının kesildiği, cesedinin gömüldüğü yerden çıkartılıp sürüklenerek Ulus Meydanı'na getirildiği doğru değildir.
Bunlar Kadir Mısıroğlu'nun hayal dünyasının ürünleridir.
Ali Şükrü Bey cinayetini Topal Osman'ın işlediğini düşünen ikinci grup mebusları, Topal Osman'ın gerçekten öldüğüne inanmadıkları için cesedinin teşhir edilmesini istemişlerdir.
Ceset asılarak teşhir edilmiştir.
Dip Not:
(*): Ümit DOĞAN, "Ali Şükrü Bey ve Topal Osman Ağa Cinayetlerinin Gizli Kalmış Gerçekleri", www.kuzeyexpress.com, (Trabzon Mahalli Basını), 5 Nisan 2020

Hiç yorum yok: