31 Aralık 2017 Pazar

"BİLİNMEYEN OSMANLI" DA, "SORULARLA OSMANLI İMPARATORLUĞU" DA, "TARİHÎ HAKİKATLERİ" ORTAYA KOYUYOR...

SULTAN 2. ABDÜLHAMİD HAN DÖNEMİNE ECMEL/ÇOK ŞUMÛLLÜ BAKIŞ:

“BİLİNMEYEN OSMANLI” DA, “SORULARLA OSMANLI İMPARATORLUĞU” DA, “TARİHÎ HAKİKATLERİ” ORTAYA KOYUYOR…



Bu zamana kadar, bazılarının ‘Gök Sultan’ ve ‘Ulu Hakan’ dediği, ‘Fransız Mason Tarihçi’nin ise ‘Kızıl Sultan’ dediği, “Devlet-i Aliyeyi Osmaniye/Yüce Osmanlı Devleti”mizin “en uzun süre Padişahlık yapmış” Sultan 2. Abdülhamid Han ile alakalı üç adet ‘araştırma yazısı’ ile iki “hatırlatıcı” yazı yazdım:
1-      “Resmî Tarihçiler” de, “Gayr-i Resmî Tarihçiler” de, ‘Gerçekçi’ Değiller
2-      “Payitaht Abdülhamid” Dizi Filmi Üzerine İki Mühim İkâz!!!
3-      “Hüküm Dergisi” de İlmî Değerini Kaybediyor!
4-      Varan: 2 Sultan 2. Abdülhamid  Han Döneminde Filistin’e Yerleşen Yahudiler Gerçeği
5-      Varan 3: Sultan 2. Abdülhamid Han’ın ‘Günah Galerisi’nden: Samsun’da 50(elli) Bin Tütün Üreticisi Köylü, “Kolcular”, “Duyün-ı Umumiye” Reji İdaresince Katledildi

Bu “araştırma” yazılarımı,bâhusus/bilhassa, hele de günümüzde “Z Nesli” diye tarif edilen, ikibinli seneler sonrası doğmuş olan “Dijital Çağ’ın Nesilleri” de “Tarihî Hakikatleri”; “X Nesli” de denilen “1980 Öncesi Nesiller” gibi “yarım asırlık bir geçikme” ile öğrenmesinler, diye kaleme aldığımı ifâde edebilirim…
  Mes’ele;“mazi”nin ve “hâl”in hâdiselerine; “bütüncül”, “şumûllü”, “çok daha kapsamlı” yani “ecmel bakış” ile “cihet-i sitte/altı cihet”ten, “her cihet”ten bakabilmek; netice de “sahih bilgi” ye, “doğru bilgi”ye sahip olarak; “istikbâl”e, “geleceğe” muhkemce/sağlam bir şekilde uzanabilmek…

             “BİLİNMEYEN OSMANLI”-SULTAN 2. ABDÜLHAMİD HAN DÖNEMİ ‘TOPRAK KAYIPLARI’ MES’ELESİ

“Osmanlı Devleti’nin 700. Yılı” hâtırasına ‘Osmanlı Araştırmaları Vakfı’nca neşredilen “Bilinmeyen Osmanlı”(1) isimli eseri ,zamanında hararetle okumuştum. “Suâl-Cevap” metoduna göre hazırlanmış eseri okuyup bitirdiğimde ise tabiri caizse “ezber bozucu bir eser” diye düşünmüştüm. “303 suâl 303 cevab”ın yer aldığı eserde; “33 senelik saltanatı döneminde bir karış toprak kaybı yaşanmadı, yalanı”na dair “müstakil bir suâl” olmadığı hâlde; “Sultan 2. Abdülhamid Han Dönemi Toprak Kayıpları Hakikati”-ki Osmanlı Devleti tarihi boyunca en fazla toprak kayıplarının yaşandığı Padişah dönemidir; birbuçuk milyon kilometrekarelik yüzölçümü aşan Osmanlı toprağı kayıpları gerçeği- mes’elesi şöyle izah edilmeye çalışılmış:
a)      II. Abdülhamid’in Birinci Saltanat  Devresinde(31.08.1876-13.02.1878)-ki Kızıl Moskof ile yapılan ‘ 93 Harbi’bitimine kadar- Mithat Paşa ve ekibi daha müessir, daha faal, daha etkin idi. Bu sebeple “Tarihçilere göre bu bir buçuk yıllık devreden II. Abdülhamid sorumlu değildi.”(s.266)
“Nasıl sorumlu değildi? Hangi tarihçilere göre sorumlu değildi?”, dedirten “suâl”ler…
“II. Abdülhamid’in İkinci Saltanat Devresi= Şahsî  İdare Devri(13.02.1878-27.04.1909) ‘nde ise imzalanan 13.07.1878 tarihli Berlin Muâhedenâmesi neticesi, ‘Osmanlı Avrupa’dan tasfiye edildi.”Romanya, Sırbistan,Karadağ, Bosna-Hersek, Bulgaristan elden çıktı. Gitti…(s.267)
Yani “Bilinmeyen Osmanlı” isimli eserde, “Sultan 2. Abdülhamid Han Dönemi Toprak Kayıpları Hakikati”, ‘müstakil bir suâl’ ile değil de, tabiri caizse “muğlak”ca izah edilme yoluna gidilmiş, dedirtiyor…
“Mısır gitti Mısır…” “Girit gitti Girit…” dedirten sahifeler.(s.267)
“İkinci Meşrutiyet”in ilânı sonrası meydana gelen “İç Kargaşa” neticesi, “Bulgaristan gitti Bulgaristan…Bosna-Hersek gitti Bosna-Hersek…” dedirten sahifeler…(s.268)

“Kızıl Moskof”un İstanbul-Yeşilköy’e kadar sokuluşu.”Tam bir İntihar Antlaşması” diye târif edilen, Mart 1878’de imzalanan ‘Yeşilköy-Ayastefanos Antlaşması…”Berlin Muâhedenâmesi”ni kabul ettirmek şartı ile Kıbrıs’ın İngiltere’ye taviz olarak verilmesi.(s.274) “Kıbrıs gitti Kıbrıs…”
“Bilinmeyen Osmanlı” da, “Sultan 2. Abdülhamid Dönemi Toprak Kayıpları, Mithat Paşa ve Ekibi döneminde gerçekleşti.”(s.274) demeye getiriliyor.
Halbu ki, “idareyi tek başına eline aldığı devir” de, “Devr-i İstibdâd/İstibdâd Devri”nde de, yahut merhum Bediüzzaman’ın “tesbit”i ile “mecburî, cüz’i, hafif istibdâd”(s.275 ve 288) devrinde de “toprak kayıpları” yaşanmış..
“Kendinden önceki padişahlardan farklı olarak , Şâzelî tarikatına intisap eden Abdülhamid, 1879’da itibaren Kadirî tarikatının derslerini almaya başlamış ve ömrünün sonlarına doğru Nakşîbendi tarikatına da intisap eylemiş”(s.265) olması, “dönemindeki toprak kayıpları hakikatini” değiştirmiyor. Hem de “Osmanlı Devleti Padişahları içerisinde en fazla toprak kayıplarının yaşandığı-1,5 milyon kilometre karelik yüzölçümü aşan kertede toprak kaybı. Türkiye’miz yüzölçümünün iki misli…-“ bir dönemdir…

“Bilinmeyen Osmanlı”da, Sultan 2. Abdülhamid Han Döneminde “sürgün/nefy” cezasından başka bir “ceza uygulaması” yapılmadığı iddia ediliyor. Halbu ki, ikisi de “Hasaneyn” olan Atatürk de, Bediüzzaman da, “hapislere atılmış”, “sürgün/nefy” cezalarına maruz kalmışlardır.(2)

“BİLİNMEYEN OSMANLI” - “YAHUDİLERE FİLİSTİN’DE TOPRAK VERİLMESİ” MES’ELESİ

Sultan 2. Abdülhamid Han Döneminde, “Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmesi, Filistin’den toprak satın almaları” mes’elesi; “müstakil bir suâl” ile “167. suâl” ile ele alınarak şöyle izah edilmiş: “167. II. Abdülhamid, Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulmaması için ne gibi tedbirler almıştır? İsrail Devleti’nin kendi zamanında engellendiği doğru mudur?”
“Hukukî tedbirler”: “Filistin topraklarının mirî arazi/devlet arazisi statüsüne kavuşturulması…”

Velâkin “Filistin topraklarının %20’si ise mülk arazisi statüsünde kaldı…””Yahudiler bu %20’lik mülk arazisinden koparabildiklerine yerleşebiliyorlardı…”(s.280)
“Alınan hukukî tedbirler”e rağmen; “Filistin arazisine olan Yahudi akını tam olarak önlenememiştir…”(s. 280)
Netice: “Filistin’i devlet garantisi ile koruyan Osmanlı Devleti, İttihad ve Terakki ile zayıflayınca, Filistin davası da zayıflamış ve Osmanlı Devleti yıkılınca o dava da yıkılmıştır. Yahudiler maalesef emellerine kavuşmuşlardır.”(s.281)

SULTAN 2. ABDÜLHAMİD HAN ve İDAM CEZASI UYGULAMALARI

Ve günümüzün mevcut “siyasî irade”nin “idam cezası”nı uygulayamayışının esas sebebi; Sultan 2. Abdülhamid Han’ın “tarik”inden, “yolu”ndan gidebilmek için mi?
Çünkü “33 senelik saltanatı dönemi”nde, merhum Sultan 2. Abdülhamid Han da, “idam cezası uygulaması” yapmamıştır.(s. 289)

“SORULARLA OSMANLI İMPARATORLUĞU” ve II. ABDÜLHAMİD HAN DÖNEMİ


“Sorularla Osmanlı İmparatorluğu”(3) eseri de, “Suâl-Cevap Metodu”na göre tasarlanmış. Her bir mevzû başlığı “suâl-cevap” metoduna göre izah edilmiş…
Mezkur/ zikredilen eserin “İçindekiler” kısmında,”Sultan 2. Abdülhamid Han Dönemi” ile alakalı mevzû başlıkları; “93 Harbi”, “I. Meşrutiyet”, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Dış Borçlar” ve “Şark Mes’elesi”, eserin s.531-573 sahifeleri arasına dercedilmiş…
Esasında merhum II. Abdülhamid Han dönemi, “Türk’ün pusulasının ibresinin daima şimali/kuzeyi “ gösterdiği “Kızıl Moskof”un, sadece  Gazi Osman Paşa ile “Plevne “de;Şark’ta  ise “Gazi Ahmet Muhtar Paşa” komutasında, bilhassa “Erzurum” da “üstünlük” sağlayamadığı; velâkin “Moskof”un Edirne’yi düşürdüğü, İstanbul- Yeşilköy’e, Ayastefanos’a dayandığı, hattâ “Payitaht’ın Bursa’ya taşınmasının konuşulduğu” senelere de karşılık gelmekte. “Milâdî 24. Nisan.1877’ye; Hicrî 1294’e; malî işlerde kullanılan Rumî takvime göre 1293’e tekabül “(s. 531) ettiğinden, halk arasında “93 Harbi” diye bilinen “Osmanlı-Moskof Harbi” sonrası,”Mithat Paşa ve Ekibi”nin daha müessir, daha etkin ve faal olması sebebi ile “II. Abdülhamid Han’ın Saltanatının 1. Devresi” diye de isimlendirilen devirde, yaşanılan “Osmanlı Toprak Kayıpları…” Romanya, Bulgaristan ve Bosna-Hersek’in  elden çıkışı…Edirne’nin düşüşü..
II. Abdülhamid Han’ın saltanatının I. Devresinde yani Mithat Paşa ve Ekibi devrinde;5,5 milyonluk nufüs ile 212 bin kiometrekarelik(212.000 km. karelik) Osmanlı toprak kaybı…
“Ayastefanos Antlaşması, Panislavizm’in zaferi”(s. 531-537) dedirten dönem…
Yani rahmetli Ahmet Muhtar Paşa’nın “Başımıza Gelenler”de hatırlattığı; “Her Müslüman Türk’ün hânesinde, Moskof tarafından şehid edilmiş bir evlad vardır…” ‘hakikati…”
Ve yine merhum II. Abdülhamid Han’ın ‘devr-i istibdâd’ dedirten döneminde, “Mısır gitti Mısır…Kıbrıs gitti Kıbrıs…”  dedirten “Tarihî Hakikat”ler…(s. 571)



“SORULARLA OSMANLI İMPARATORLUĞU” ve “DÜYÛN-I UMÛMİYE/GENEL BORÇLAR” ‘REJİ İDARE MERKEZİ’NCE KATLEDİLEN TÜTÜN ÜRETİCİLERİ HAKİKATİ

Merhum Sultan 2. Abdülhamid Han döneminde, Samsun’da yaşanılan “tütün üreticileri katliamı” ‘hakikati…’
1881’de kurulan “Düyûn-ı Umûmiye/Umumî Borçlar” komisyonu, tütün öşrünü 1883’de kurulan ‘Reji İdaresi’nde devretmesi..”Reji idaresi Osmanlı ülkesinin her tarafına ulaşan teşkilatı ve sayıları 1000’i(bini) geçen (meşhur) “Kolcular”ıyla , tütünü köylüden ucuza alabilmek için her türlü faaliyeti gösterdi. Tütün ekicileri ürünlerini üç-dört misli fazla fiyat veren yabancı tüccarlara vermeyi tercih ediyorlardı.
Bu yüzden ‘Kolcular’ ile tütün ekicileri arasında çıkan çatışmalarda, 1883-1902 yılları arasında, 20.000’den fazla(yirmibinden fazla) insan hayatını kaybetti. …Reji idaresi, Lozan Antlaşması’na  kadar Osmanlı köylüsünü sömürmeye devam etti.”(s.552 ve yine bakınız “Atatürk Vatandır-Samsun Programı videosu, Muharrem BAYRAKTAR’ın izahatı..Samsun’da 50.000(elli bin) tütün üreticisinin katledilişi…)

NETİCE-İ KELAM


Elli sene sonra öğrendiğim  diyebileceğim merhum “Sultan 2. Abdülhamid Han Dönemi Toprak Kayıpları” mes’elesi üzerine yazdığım “Resmî Tarihçiler’ de, ‘Gayr-i Resmî Tarihçiler’ de ‘Gerçekçi’ Değiller” başlıklı “araştırma” yazımda da vurguladığım üzre; zaten, en evvel merhum Şevket Süreyya AYDEMİR, “Makedonya’dan Orta Asya’ya ENVER PAŞA”(4) isimli eserinde, Murat BARDAKÇI, Erhan AFYONCU gibi tarihçilerimiz de “Döneminde bir karış toprak kaybedilmedi” “Büyük Yalanı”nı nihayete erdişmişlerdi. Hattâ Adnan OKTAR/Harun YAHYA grubuna ait “a9 TV Kanalı”nca hazırlanan mevzû ile alakalı “video-belgesel” de de, “toprak kayıpları hakikati” ortaya konulmuştu..
Sadece ve sadece ‘bütüncül’, ‘şumüllü’, ‘bütün cihetleri’ ile ‘artıları ve eksileri’ ile, hülasa “Ecmel bakış’ ile yaklaşmaya çalıştığımız merhum “Gök Sultan”, “Ulu Hakan” dönemi, “Osmanlı tarihi boyunca en fazla toprak kayıplarının yaşandığı bir dönem” olduğu; alınan onca tedbirlere rağmen, Yahudilerin Filistin topraklarına yerleştiği; binlerce tütün üreticilerini de katlediği bir dönem olduğu gerçeğinin de,  ‘acı’ da olsa, tamamiyle “Tarihî Hakikat”lerimizden dedirtmektedir.
Hattâ  1999’da, “Osmanlı Devleti’mizin 700. Yılı” hatırasına, “Osmanlı Araştırmaları Vakfı”nca neşredilen “Bilinmeyen Osmanlı” isimli eserde de bu “Tarihî Hakikatler”in de dercedildiğidir…
“Konuşan yalnız hakikattir” vesselam…
Terme, 31. Aralık.2017

İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

(1): Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ, Doç Dr. Said ÖZTÜRK, “Bilinmeyen Osmanlı”,’ Osmanlı Devleti’nin 700. Yılı”, 1999. Osmanlı Araştırmaları Vakfı(OSAV) Yayınları, Haziran 1999-İstanbul
(2): Prof. Dr. Haydar BAŞ, “Hoş geldin Atatürk”, İcmal Yayıncılık, Kasım 2017, s. 108
(3): Erhan AFYONCU, “Sorularla Osmanlı İmparatorluğu”, Yeditepe Yayınevi, Sabah Gazetesi Promosyonu, İstanbul 2016

(4): Şevket Süreyya AYDEMİR, “Makedonya’dan Orta Asya’ya ENVER PAŞA”, Cilt: 1 (1860-1908), 2. Baskı Remzi Kitapevi, Cağaloğlu İstanbul, 1972,s.225-230

26 Aralık 2017 Salı

"NE ARAPLARIN TÜRKLERE BAKIŞI DEĞİŞİR; NE DE TÜRKLERİN ARAPLARA BAKIŞI DEĞİŞİR!!!"

“NE ARAPLARIN TÜRKLERE BAKIŞI DEĞİŞİR;
NE DE TÜRKLERİN ARAPLARA BAKIŞI DEĞİŞİR!!!”

Prof. Dr. Mehmed Niyazi ÖZDEMİR


Ve “ARAPLARIN TÜRKLERE BAKIŞINI DEĞİŞTİRMEYE” ÇALIŞAN ARAP: Prof. Dr. Muhammed HARP

“İnculuz İntelijansı” Lawrens’in tanımlaması ile “Çöl Arslanı “ merhum “Medine-i Münevvere Müdafiî Cengaveri” Fahreddin PAŞA’mıza  müfterî derecesinde sözde “Arap” taarruzlarının ardından; Suudî Arabistan menşeili, yine sözde “Arap” taarruzları da sürüyor,,,
Türkiye’mizde, senelerden beri süren velâkin maateessüf  kabaca “Türk Sağı” diyebileceğimiz, yüzde yetmişe yakın “kamuoyu”nda bile “ortak payda”da buluşulamıyan meşhur mes’ele de yine ‘gündeme’ geldi:”Araplar bizi arkadan hançerledi mi, hançerlemedi mi?”
Kabaca “İslâmcı/Siyasî İslâmcılar”, ‘Hayır! Asla ve kat’a, Araplar biz Türkleri arkadan hançerlemedi!’, diye cevaplandırırken; “Dargın Bozkurlar”ın ‘Başbuğu’ rahmetli Hüseyin Nihal ATSIZ ile merhum ‘Başbuğ Türkeş’ cenahı da dahil; ‘Evet! Maalesef Araplar bizi arkamızdan hançerledi!’, zihniyet ve görüşündeler..
Bendeniz de, “merak” saiki ile her iki zihniyet sahiplerine dair epey “kupürler” biriktirdim ve netice de, merhum Nasreddin Hoca’mız gibi; “Siz de haklısınız, siz de haklısınız!” kertesine dayanıp kalmıştım. Tâ ki şu saate kadar. Tâ ki “Araplara Osmanlılar= Türkler Hakikatini”, bir “Arap” olarak da ortaya koyan “Prof. Dr. Muhammed HARP”e  “Vefâ” programında(*), sadece ve sadece beş(5) dakikaya yakın sürede konuşan  Hukukçu, Tarihçi, Muharrir Prof. Dr. Mehmed Niyazi ÖZDEMİR’in konuşmasını dinleyinceye kadar…
Mezkûr/zikredilen “vefâ” programında Prof. ÖZDEMİR şunları söyledi:” –Bizim Araplara, Arapların bize bakışı belli..”Araplar bizi sırtımızdan hançerledi”, diyoruz. Araplar da diyorlar ki; “Osmanlı bizi sömürdü…”
Öyle bir bombandıman(propaganda sağanağı ,demek istiyor İ.G.) altındayız ki; bunun aksini düşünmek, bizim açımızdan hemen hemen mümkün değildir.
Birinci Dünya Harbi’nde, iki milyon dörtyüz elli bin(2.450.000) kişilik Ordumuz vardı. Bunun üçyüz elli bini (350.000) Arap’tı.  72. ve 77. Tümenler, Çanakkale’de, genellikle Araplardan oluşan Tümenlerdi.
Bunların hepsini bize bombardımanlarla(propagandalarla) unutturdular…”


FİLİSTİN TEŞKİLATI  MASLAHATGÜZARI
2012’deki “Büyük Türk Dostu Muhammed HARP’e Vefâ” programındaki konuşmasını, Almanya’da yaşadığı bir hâtırasını anlatarak sürdüren Prof. ÖZDEMİR; “- Almanya’daki bir konferansta konuşan Alman Ataşesi Profesörün konuşmasının bitiminde söz alıp da düşüncelerini söyleyen Filistin Teşkilatı Maslahatgüzarı ise;”- Ben, Almanlarla Arapların tarihte dostluğunu bilmiyorum. Sadece Harun Reşid’in Şarlman’a gönderdiği bir saatten haberimiz var.
Amma siz bize dediniz ki,’-Osmanlı sizi sömürüyor.’ Biz de ‘Neyimizi sömürdüğünü?’, düşünemedik. ‘Neyimiz vardı ki; Osmanlı bizi sömürsün?’, diyemedik. Sizin lafınıza uyduk, Osmanlı’ya silah çektik. Osmanlı’yı hep beraber tarih sahnesinden sildik.
Ardından siz(Almanlar) geldiniz..Meğer bizim kumun altında Petrol varmış…”Sömürü”yü çok iyi anladık amma iş olup bitmişti. Buna biz çare bulamadık.’, dedi.
Ne bizim Araplara bakışımız düzelir, ne de Arapların bize bakışı düzelir!? Çünkü bu bombardıman/propaganda hâlâ devam ettiği kanaatindeyim.
HARP, Osmanlı’dan bahsederken , hepimizin alışık olmadığı cümleler söylüyordu. Tabi, bir Arab’ın böyle bir görüşe sahip olması son derece dikkatimizi çekti.”
NETİCE:
“Milenyum Çağı”nda , bendeniz de artık Prof. ÖZDEMİR’ce düşünüyorum: “Ne Arapların biz Türklere bakışı değişir; ne de biz Türklerin Araplara bakışı düzelir!?”
Velâkin Mısırlı Profesör HARP’lerden de, Allah(c.c.) razı olsun(Âmin). Vesselam…
Terme, 26.12.2017
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.

Dip Not:

(*): “Büyük Türk Dostu Muhammed HARP’e Vefâ” Programı, 24.Kasım.2012, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi

11 Aralık 2017 Pazartesi

"SAMSUN'DA BİR TÜRK KASABASI ÇARŞAMBA"(*)NIN AYIBI: 'ÇARŞAMBA BEDESTENİ' HARAB HÂLDE!?

“SAMSUN’DA BİR TÜRK KASABASI: ÇARŞAMBA”(*)NIN AYIBI:

“ÇARŞAMBA BÜYÜK BEDESTENİ” HARAB HÂLDE!?



Türkiye’mizin her tarafında, bilhassa mevcut “siyasî irade”nin 15(onbeş) senelik döneminde, neredeyse “imar ve inşa, resterasyon çağı”nı yaşadık, yaşıyoruz. Velâkin bazı “gecikmeler”de, bazı “çarpıklıklar” da gözlerden kaçmıyor…
Son aylarda diye yazayım, “Çarşamba Büyük Bedesteni”, gözlerime mıh gibi mıhlanmıştı.Nasip bugüne imiş.


BEDESTEN- ARASTA

Araştırmanın bir o kadar kolaylaştığı, amma bir o kadar da dikkatin elzem olduğu, günümüz” İnternet Çağı”na da, “İletişim Çağı”na, boşuna, “iki yokun sahibince, “Na-bî” ce “Cehalet Çağı” da denilmemiştir…
Şöyle bir “Bedesten Nedir?”, “Arasta  Nedir?” Günümüzdeki daha “anlaşılır isimlendirmeleri” nelerdir? “Bedesten ile Arasta” arasında ne farklar vardır?, ile başlayalım.

“Bedesten Nedir?
Farsça’dan gelen ve aslında “Bedestan” olan bu kelime değerli, kıymetli kumaşlar, mücevherler ve buna benzer eşyanın satımına mahsus üstü kapalı, mahfuz çarşıların bütününe verilen addır. 


Osmanlıda, kumaş, mücevher ve çeşitli kıymetli eşyaların alım satımının yapıldığı, eşit büyüklükte kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı çarşı olup bu yapıların ilk örneklerine 13. yüzyıl başlarında Anadolu’da rastlanmıştır. 

Bedestenler zamanlarında önemli birer iktisadi kuruluştu. O devirde, günümüzdeki 
banka veborsaların görevini de görürdü. ……

Bedestenler aynı zamanda bulundukları şehrin 
emniyet sandığıydı. Şehir halkı, ağzı mühürlü sandıklarını kasalarını buraya koyar, karşılığında da bir makbuz alarak gönül huzuru ile bırakıp giderdi. Sahibi geldiği zaman bir Bölükbaşının nezaretinde sandığın konulduğu mahzene gidilir, emanet sahibi sandığından alacağını aldıktan, koyacağını koyduktan sonra mühürleyip mührü Bölükbaşına gösterirdi. 
Muhafızlar yalnız mührün bozulmasından mesul tutulurdu. Eşya muhafazası ile tellaliye ücretinin yüzde yirmisi, bekçi başı denilen ser muhafıza ait olup, kalanı diğer on bir Bölükbaşı arasında eşit olarak taksim olunurdu. 

Bedestenler esnafına Hacegan ve Hacegi denilirdi. O devirde dolap sahibi Hacegi olmak, esnaf için erişilebilecek en üstün mertebeydi.”(1)

Bedesten/Bedestan veya günümüzdeki daha anlaşılır tarifi ile “Kapalıçarşı…”


ARASTA NEDİR?    
                  

“Arasta, üstü genellikle tonoz veya çatıyla örtülü bir sokağın iki yanında karşılıklı sıralanan ve aynı cins malları satan dükkânların meydana getirdiği çarşı anlamına gelmektedir.
Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’sinden aktararak, Farsça "Araste; hazırlanmış, tezyin olunmuş, bezenmiş ve donanmış Ordu Pazarı" tanımından hareketle bu kelimenin "seferlerde ordunun geçeceği anayol üzerinde bulunan büyük şehirlerimizde kurulan ve dükkânlarında, hurda teferruatı ile (ince ayrıntılarına kadar) sadece asker eşyası ve levazımı satan büyük çarşı" anlamına geldiğini söylemektedir.
Türkçe’ye Farsça’dan geçtiği sanılan arasta kelimesi önceleri “ordugâhta kurulan pazar” anlamında kullanılmıştır. Fakat Ârâsten (tanzim etmek, sıraya koymak, çekidüzen vermek, süslemek) masdarından gelen arastanın manası “sıraya konulmuş, düzenlenmiş” olup Farsça’da “çarşı” anlamında kullanılmamaktadır. Türkçe’de bu anlamı kazanması, dükkânların düzenli biçimde karşılıklı birer sıra halinde dizilmiş olmalarından veya ordugâh pazarının askerî disiplin içinde “tanzim edilmiş satış” yapmalarından yahut her iki sebepten yani bu dükkânların gezgin satıcılara nispetle her hususta düzene konulmuş olmalarından ileri gelmektedir.”(2)

“Arasta/ Ordu Pazarı/Ordu Çarşısı/Ordu(Askerî) Büyük Çarşı” manalarında…

BEDESTEN BAŞKA,  ARASTA BAŞKA


“ Kimi kaynaklarda arasta, bedesten ve çarşı kelimeleri aynı ya da benzer kullanılmalarına rağmen, aslında bu yapılar fonksiyon ve işleyiş bakımından birbirinden farklıdır. Arastalarda bedestende olduğu gibi mahzen ve kiler hücreleri bulunmaz. Diğer taraftan bedestenlerin değerli kumaş veya mücevherat gibi ürünlerin alınıp satıldığı, hatta banka hizmetlerinin verildiği yerler olmalarına rağmen; arastalar, onlara nazaran daha az önemli malların ticaretinin yapıldığı yerlerdir. Yine arasta ve çarşı arasındaki farklara da bakmak gerekirse; arastalar yukarıda da belirttiğimiz gibi genellikle külliyelere gelir sağlamak amacıyla külliye yapılarının planlanmasında ekseni oluştururlar. Çarşılar ise bağımsız yapılar olarak planlanmıştır. Arastalarda her dükkânda farklı bir şey satışa sunulurken, çarşılarda sıra halinde aynı ya da benzer kalitede mallar satılabilmektedir. Bunun nedeni rekabet sağlamak ve esnafın ticari ahlakının kontrolüydü.”(3)

ÇARŞAMBA BÜYÜK BEDESTENİ/ÇARŞAMBA KAPALIÇARŞISI


“Çarşamba Büyük Bedesteni” veya “Çarşamba Kapalıçarşısı”, Orta Mahallede. 1826(Binsekizyüz yirmialtı)’da, “Çarlık Rusya”sından Çarşamba’ya başlayan “Çerkez,Gürcü ve Rum” göçleri” akabinde,”Rumlar tarafından, Çarşamba’ya iki(2) ‘Bedesten’, iki(2) “Kapalıçarşı’ yapılmış…

“Çarşamba Büyük Bedesteni”, “Çarşamba Kapalıçarşısı”nı, Çarşamba’ya “Çarlık Rusya” döneminde “göç etmiş” “Rumlar tarafından” yapılmış.(4)
Tıpkı “Medine-i İstanbul”daki nice “Muhteşem Camilerimiz”in “Ermeni Mimarlar”ca yapılmış olması gibi…

SAMSUN’DAKİ BİR TÜRK KASABASI ÇARŞAMBA”NIN AYIBI!?


Bu yazımı bendeniz, “Diriliş Ertuğrul”casına ifade edersek; sadece ve sadece “Rıza-i Bâri ve Nizâm-ı Âlem Cengi” namına yazdım…
Günümüzdeki “Çarşamba Büyük Bedesteni”, günümüzdeki “Çarşamba Kapalıçarşısı”nını içler acısı hâli, gönül burkan vaziyetini, harab hâlini içime sindiremiyorum..

Kim ve kimler tarafından yapılmış/yaptırılmış olsa da, bir an önce “eskimeyen ihtişamlı görüntüsü”ne kavuşturulmalı, “gereği yapılmalıdır…”
Vesselam…
Terme, 11.12.2017
İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

(*): Prof. Dr. İbrahim TELLİOĞLU, “Samsun’da  Bir Türk Kasabası: Çarşamba”, İnternet ortamı, İlk 10(on) sayfanın PDF’si….
(1):  bedesten.net/bedesten-nedir.html, 11.12.2017
(2): Hayatkitap.blogspot.com, 11.12.2017
(3): Hayatkitap.blogspot.com, 11.12.2017

28 Kasım 2017 Salı

HORASAN'DAN TERME'YE-TERME TOPRAĞI, HORASAN ALPERENLERİNİN TOPRAĞIDIR-

HORASAN’DAN TERME’YE

-TERME TOPRAĞI, HORASAN ALPERENLERİNİNTOPRAĞIDIR-



İki gün önce okumak nasip olduğum,  bir “facebook grubu” olan “termeliyiz biz” grubundaki “Terme’nin Tarihî Türbeleri” başlıklı “araştırma” yazısı, “ufkumu daha da genişletti.Mezkûr/Zikredilen “araştırma” yazısı, taa 25.Ekim. 2014 tarihinde yayınlanmış. “Ahsen Vakfı”, Seyfettin ARSLAN öncülüğünde hazırlandığını anladığım “Terme’nin Tarihî Türbeleri” (1)“araştırma” yazısı, üstelik bir “mahallî/yerel araştırma” hattâ bir “araştırma nasıl yapılır?”a da uygun formatta ve ilmî bir çalışmayı da andırıyordu. Türbelerimiz;Resim/Fotoğraf, yeri, tarihçesi, mimarî özellikleri, rivayet, kaynak kişiler ve yer koordinatları formatında araştırılmıştı. Hattâ öyle ki “kaynak kişilerin isim ve soyisimleri ile telefon numaraları da yazılmıştı.

Bendeniz de,”Terme Evliyâları ve Termeli Şehidlerimiz-Gazilerimiz”(2) isimli eseri, “Osmanlı İslâm Devleti”mizin 700. yılı hatırasına, “Terme Nizam*ı Âlem Ocakları Temsilciliği” olarak, maliyetinin bir kısmını, dönemin Terme’mizdeki,” Nizam-ı Âlem Mefkûresi”ne gönül vermiş güzîde insanlarımızın desteği ile “kitap” olarak neşretmeye, biîznillah muvaffak olmuştum. Bizatihî yaptığım saha çalışmalarım esnasında ve “kitap” olarak neşrettiğim vetirelerde, “Terme’mizin şurasında şu türbe var, burasında da bu türbe var” diyen Termeli hassasiyetli insanlarımızın da dediklerini not almıştım.Ve bu 2017 yazında “genişletilmiş 2. baskısı”nı hazırladığım “Terme Evliyaları ve Termeli Şehidlerimiz-Gazilerimiz” isimli eserimi hazırlarken de, bu hususları dikkate almıştım.
Velakin  Terme’mize ait bir “facebook grubu” olan “termeliyiz biz”deki, “Terme’nin Tarihî Türbeleri” başlıklı  bahse mevzû araştırma yazısındaki bazı “evliyaları”, “türbelerini” bilirken, bazılarını da bilmediğimi fark ettim.
Sadece bu kadar da değil; bahse mevzû araştırma yazısındaki “Dokuz(9) Evliyâ”nın “Beş(5)’inin” ise “Horasanlı” oldukları da hatırlatılmıştı.
Bu ne anlama gelmekte idi? “Terme’nin Tarihî Türbeleri”ndeki “Beş(5) Türbede”ki “mübarek, nurlu zatlar”, “evliyalar”, “Horasan Alperenleri” demekti..
“Horasan Neresi?” idi? “Horasan Alperenleri” olmaları ne demekti?

                                              
                                                HORASAN NERESİ?
Daha 1980’li senelerde aldığım ve okuduğum da diyebileceğim Oğuz ÜNAL’ın “Horasan’dan Anadolu’ya” (3)isimli eserini hatırladım..Bu eseri, “internet imkânları” ile şöyle bir yeniden gözden geçirdiğimde, “Ötüken yayınları” tarafından “genişletilmiş 2. baskısı”nı, “bir tık kolaylığı” ile “pdf formatı”nda indirdim.Bu eserde, “Horasan,’Güneş Ülkesi’” olarak tarif edilmekteydi. Yine “gugul amca”ya (google arama motoru) alakalı kelimeyi yazdığımızda ise; “Horasan” kelimesi “hûr/güneş” ve “âsân/doğan” kelimelerinin birleşmesinden ortaya çıkan Farsça bir terkiptir. “Güneş'in doğduğu yer (meşrık), güneş ülkesi, doğu bölgesi” anlamına gelir. (ÇETİN, Osman, “Horasan”, DİA, ...” diye tarif edilmekteydi..”

“HORASAN” mefhumu, daha da itimat edilir ve daha da doyurucu bir “kaynak”ta ise, daha genişce şöyle izah edilmekte:” Horasan neresidir? Nedir? diye inceliyoruz. Horasan ne olursan ol gel diyen Mevlana’nın ata yurdu. Osmanlının kurucusu kayı boyu aşiretinin memleketi. İmamı azamların,İbrahim Etemlerin,İbni Sinaların ve Farabilerin de. Horasan ismi eski Farsça Hur “ güneş” ve Asan “ “gelen,doğan” kelimelerinden meydana gelmiş ve güneşin doğduğu yer,güneş ülkesi;doğu bölgesi” anlamını taşımakta.İsim muhtemelen Sasaniler,  zamanında ortaya çıkmış ve kısa zamanda  yaygınlaşmış.Horasan tarihte İran’ın kuzeydoğusunda  yer alan çok geniş bir coğrafi bölge.Günümüzde bölgenin toprakları üç parçaya ayrılmış olup Merv (Mari), Nesa  ve Serahs yöresi Türkmenistan, Belh ve Herat yöresi Afganistan,kalan kısmı da İran sınırları içinde bulunmakta.En geniş kesim İran’ın elindedir ve adı geçen  iki devletle İran’ın diğer eyaletlerinden Mazenderan, Simnan, Yezid, Kirman, Beluctan ve Sistan’la çevrilidir.İdari merkezi aynı zamanda dini bir merkez olan Meşhed’dir ve eyalete (Ustan) Meşhed, İsferayin, Bucnurd, Bircend, Tayyibat, Türbeticak, Türbetihaydari, Darrıgaz,Sebzevar ,Şirvan, Tabes, Firdevs, Kabnat, Kuçan, Kaşmir, Gunabad ve Nişabur vilayetlerine bağlı.Horasan eyaletinin 1996 sayımına göre nüfusu 6.047.661.Horasan’ı Grek coğrafyacıları İskender’in fetihleri sırasında tanımışlar ve Belh-Merv civarına Baktria (Baktriana),Herat taraflarına Aria,Nişabur dolaylarına da Parthia adını vermişler.Mesudi’nin birinci iklim bölgesinde,İbn Haldun’un üçüncü iklim bölgesinin  sekizinci bölümünde ve Zekeriya el-Kazvini’nin dördüncü iklim bölgesinde  zikrettiği Horasan sınırları,buranın idari bakımından büyüyüp küçülmesiyle ilgili olarak tarih boyunca çeşitli farklılıklar göstermiş;bu sebeple zaman içinde değişen siyasi sınırlarla coğrafi sınırlar aynı mütalaa edilmeli.İslam Coğrafyacılarına göre genellikle Horasan doğudan Huttel,Gur ve kısmen Sicistan;güneyden Deştilut  ve Kirman ile Rey arasındaki Fars toprakları;Batıdan Deştikevir’in batı kısmı ve Taberistan ile Cürcan;kuzeyden de Türkmenistan’ın bir bölümü,Harizm ve Maveraünnehir tarafından çevrilmiş bir alan.Horasan’ın kuzeyi dağlık;dağlar,güneydoğu istikametinde ve iki sinsile halinde  Kuzey Afganistan’daki Benditürkistan,Sefidkuh ve Hindukuş dağlarına ulaşır.Bu silsilelerin Türkmenistan çölleri boyunca devam eden  Küpet,Gülistan,Karadağ ve Hezarmescid,Elbruz sıradağlarının uzantısı olan ise Şahcihan,Aladağ ve Kuhibinalud kütlelerinden meydana gelir.
Güneşin doğduğu yer Horasan
         Horasan göç ve istila yolları üzerinde bir kavşak noktasında bulunduğundan değişik ırklardan meydana  gelen bir nüfusa sahip.Burası aynı zamanda çok eski yerleşim alanlarına ve medeni gelişmelere sahne olmuş.Hindistan ve İran’a yayılan  Hint Avrupa kökenli Ari ırkın ortaya çıktığı yer Horasan.Hunlara ve Göktürklere bağlı çeşitli Türk boyları,Araplar ve Cengiz İstilasından sonra  Moğollar da Horasan’a yerleşen unsurlar arasında.Buradaki ilk Müslümanlar,genel olarak  Irak şehirlerinden  ve özellikle Basra’dan bölgeyi fethetmek üzere  yollanan  Arap askerleri.Horasan 644 yılında Hz Osman döneminde bugünkü Afganistan bölgesi olan Ariyana topraklarının İslamiyet ile  tanışmasıyla Hindistan’dan İrana,Özbekistan’dan. Pakistan’a kadar olan bu coğrafyaya,Horasan adı verilmiş.Bugün Afganistan hudutlarındaki Herat ve Belh,İran’ın Meşet ve Türkmenistan’ın Merv kentleri asırlarca Horasan Medeniyetine başkentlik yapmış.Horasan coğrafyası Gazneli Mahmutları,Babür Şahları,Sultan Hüseyin Baykaraları,İbrahim Ethemleri ve bir çok devlet adamı yetiştirmiş Horasan cografyası..
 Horasan erenlerinin yurdundayız…
        İmam Rabbani, Şah Nakşibendi, Muhammed Baki Billah, Abdullahi Dehlevi ve buna benzer birçok gönül sultanlarını yetiştiren coğrafya olmuş.İmamı Azamdan,İmamı Maturidiye, Mezhep imamlarının yetiştiği,İmam-ı Buhari ve Tirbizi gibi hadis alimlerini yetiştiren Horasan coğrafyası,Fahrettin-i Raziler gibi hem tefsir, hem astronomi ilmi ile dünyayı aydınlatan alimleri sinesinde barındırmış.Farabi ve İbni Sina gibi tıp alimleriyle adını dünya tarihine altın harflarla yazdıran horasan coğrafyası,Kaşgarlı Mahmut ve Ali Şir Nevai gibi Türk dil bilginleri ile kültür ve medeniyet tarihimize muhteşem hizmetler yapmış bir coğrafya.”(5)
HORASAN’DAN TERME’MİZE GELMİŞ OLAN HORASAN ALPERENLERİ
Senelerdir muhtelif çevreler tarafından; bilhassa da önce “İngiliz İntelijansı”, sonra da “Amerika Birleşik Devletleri” tarafından “sahiplenerek” ‘diriltilen’ ve neredeyse “ resmî-sivil çevreler’ ile bazı “okumuş-yazmış”, “mürekkep yalamış takım”ın, bilerek veya bilmeyerek alet olduğu “Amazonizm İdeolojisi” çalışmaları ile; adeta ısrarla “Terme Toprağı”mız, “Amazon Toprağı” olarak gösterilmeye çalışılmakta olduğunu “Amazonizm’in İç Yüzü”(4) isimli çalışmamızda hatırlatmıştık…

Hal bu ki; mevcut “Terme Toprağı”mızda medfun bulunan neredeyse onlarca “evliya”, “ehlullal”,”şüheda”lar yanı sıra, “Horasan Alperenleri” de “Terme Toprağı”mızda medfun bulunmaktadır.
Aşağıda, haklarında yapılmış “Terme’nin Tarihindeki Türbeler” başlıklı “araştırma”daki, “Terme’miz Toprağında medfun Horasan Alperenleri”ni okuyacaksınız.
Okuyup bitirdiğiniz de ise şunu diyeceksiniz: “ Terme Toprağı, Horasan Alperenlerinin Toprağıdır…”1-TERME AHMETBEY KÖYÜ (İNEBEL TÜRBESİ)
YERİ: Türbe; Terme’ye 8 kilometre güneyinde bulunan Ahmet Bey Köyü’ne ait köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.
TARİHÇE: Halk arasında "İnebel" şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir. 

MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı İnebel Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. 

KAYNAK KİŞİLER:Seyfettin ARSLAN (Ahsen Vakfı) 0530 349 99 62 İhsan YAZICI (Muhtar) 0537 350 75 41YER KORDİNATLARI: Enlem;K41.168611 Boylam;D36.985278

2-TERME AKÇAGÜN KÖYÜ (ŞEYH ABDULLAH TÜRBESİ)
YERİ: Türbe; Terme’ye 16 kilometre güney batısında bulunan Akçagün Köyü’ne ait Hacı Hasan mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.
TARİHÇE: Halk arasında "Şeyh Abdullah Türbesi " şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir. 

MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken2002 yılında betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır.  Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Şeyh Abdullah Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. 

KAYNAK KİŞİLER: Seyfettin ARSLAN (Ahsen Vakfı) 0530 349 99 62 Kemal AKMAN (Muhtar) 0535 213 87 06
YER KORDİNATLARI: Enlem;K41.106595 Boylam;D36.892329

3-TERME AKÇAYKARACAALİ  KÖYÜ  (KARACA ALİ BABA TÜRBESİ)
YERİ: Türbe; Terme’ye 25 kilometre batısında bulunan Akçaykaracaali Köyü’ne ait köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır. Burada yatan ve Karaca Aliadıyla bilinen zatın ismine binaen bulunduğu Köye aynı ad verilmiştir

TARİHÇE: Halk arasında "Karaca ALIBABA Türbesi " şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir. 
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Karaca ALIBABA Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. 

KAYNAK KİŞİLER: Seyfettin ARSLAN (Ahsen Vakfı) 0530 349 99 62 Hüseyin DEMİRBAŞ (İmam) 0542 846 59 54
Seyfullah MERAL (Köy sakinlerinden)0536 343 02 1
YER KORDİNATLARI: Enlem; K41.092501 Boylam; D36.920833

4-TERME BAZLAMAÇ BELDESİ HOYLAN MAHALLESİ (HÜSEYİNOĞLU TÜRBESİ)
YERİ: Türbe; Terme’ye 16 kilometre güneyinde bulunan Bazlamaç Beldesinin Hoylan Mahallesi Yavuz sokakta Geniş bir ağaçlık alan eski mezarlık içindeki yer almaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında "Hüseyinoğlu Türbesi " şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir. Geniş sayılabilecek bir alanda; aynı zamanda hayatını kaybeden, kimlikleri bilinmediğinden mezar taşlarına adları yazılmayan definlerin kimlere ait olabileceği ve bölgede hangi olayların cereyan ettiğine dair net bir bilgi olmamakta birlikte durum aynı bölgede yer alan Cüneyt Bey (Cüneyd-i Bağdat) Türbesiyle birlikte değerlendirilebilir. Zira 14.yy.da Beylikler arası Mücadelelerle, Osmanlı-Mahâlli Beylikler arası hâkimiyet mücadelelerinin bölgede yaşandığı bilinmektedir. Hüseyinoğlu olarak anılan Türbede medfun kişinin kim olduğu bilinmemekle birlikte Hacı Emiroğullarında  ve bu Beyliğin hüküm sürdüğü alanlarda Hüseyin adıyla anılan bir çok köy ve mevkii adı bulunmaktadır. Bu nedenle Kubatoğulları ,  Hacıemiroğulları, Tacettinoğulları ve Osmanlı Devleti arasında el değiştirip, en son Osmanlı Devletinin  sert müdahalesiyle Osmanlı Topraklarına katılan bölge  Beylikler ve Erken Osmanlı  devirlerinin sosyal  ve askeri olaylarının günümüze ulaşan belgeleri olması itibariyle önemlidir. 
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Geniş bir ağaçlık alanın içindeki Türbe tamamen bölge Ahşap Camilerinin kuruluş tekniğinde inşa edilmiştir. Derinlemesine dikdörtgen plan sergileyen Türbenin zemini iri taşlar üzerine oldukça büyük boyutlu kütüklerin belli aralıklarla dizilip yerleştirilerek yerden 80 santimetre yükseltilerek nemden etkilenme oranının en aza indirgenmesi sağlanmıştır. Bu kütükler üzerine iri kirişlerin atılıp döşemenin tahta ile kaplanması, kestane cinsi kalın kütüklerin yontularak ve üst üste yerleştirilerek birbirilerine giydirilmesi, köşelerde ise geçme tekniğiyle bağlanması sonucu beden duvarları oluşturulmuştur. Tavan ve çatıda beden duvarlarına nazaran daha ince kalaslar kullanılmıştır. Alaturka kiremitle kaplı kırma çatının saçakları dışa taşkın olup yapıya basık, ağır ve kütlesel bir hava verir. Türbede zaman zaman tadilat yapıldığı ahşap malzemedeki değişim ile alaturka kiremitlerle değiştirilen Marsilya kiremitlerden ve boya ile yazılmış 1999 yılında tamirat gördüğü ibaresinden anlaşılmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda boyuna düzenlemeli, dikdörtgen plan sergileyen türbe Mescit olarak da kullanılan giriş bölümü ile defin bölümden oluşmaktadır. Türbeye giriş doğudaki son derece basit tek kanatlı bir kapıyla sağlanır Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında. Çatısı kiremit ile kaplanmıştır. Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Hüseyinoğlu Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. 
KAYNAK KİŞİLER: Seyfettin ARSLAN (Ahsen Vakfı) 0530 349 99 62 İdris ALEV (Muhtar) 0546 231 62 27
Kemal ARI (Türbedar) 0544 888 68 90
YER KORDİNATLARI: Enlem;K41.112512 Boylam;D36.938889


5-TERME DAĞDIRALI KÖYÜ (DAĞDIRALI TÜRBESİ)
YERİ: Türbe; Terme ilçesinin 20 kilometre kadar Güney Batısına düşen Dağdıralı Köyün merkezinde yer almaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında "Dağdıralı Türbesi" şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Şehit asker oldukları bilinmekle beraber türbenin dönemi konusunda kesin tarih bulunmamaktadır. Ancak Kubatoğlu Cüneyt Bey türbesiyle çağdaş olduğu önerilebilir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda tadilat edilmiştir. Çatısı etermit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi ahşaptır.  Türbe içerisinde 2 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYE: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Dağdıralı Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır.

KAYNAK KİŞİLER: Seyfettin ARSLAN (Ahsen Vakfı) 0530 349 99 62 Veysel ZORLU (Muhtar)  0545 514 75 79                 
YER KORDİNATLARI: Enlem;K41.239167  Boylam;D36.806111”(6)

Terme,27.Kasım.2017,Salı

İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

1): “Terme’nin Tarihî Türbeleri”, Termeliyiz Biz facebook grubu, 25.EKİM.2014,
2)İsmet GÜLTEKİN, “Terme Evliyaları ve Termeli Şehidler-Gaziler”, Nizam-ı Âlem Ocakları Terme Temsilciliği, Osmanlı Devleti’nin 700. Kuruluş Yıldönümü, Samsun, Eylül 1999(Not: Genişiletilmiş ikinci baskısı “e-kitapvari” yayınlanmıştır.)
3):  Oğuz ÜNAL, “Hoarasan’dan Anadolu’ya, Töre-Devlet Yayınları, 1980(Genişletilmiş İkinci Baskı, Ötüken Yayınları)
4) İsmet GÜLTEKİN, "Amazonizmin İç Yüzü", 2017, e-kitap (!?)
5)  İsmailKahraman, http://www.belgeselyayincilik.com/horasan%E2%80%99dan-turkistan%E2%80%99a-devr-i-alem, 27.Kasım.2017

6)  https://tr-tr.facebook.com/notes/termeliyiz-biz/termenin-tarihi-türbeleri/1015280659826