* TASHİH-DÜZELTME-İLÂVE...
* ASLINDA TOPYEKÛN "TÜRKİYE
NAKŞİBENDİLERİ", "CUMHÜRRİYET DÜŞMANI" ve "ATATÜRK
ALEYHTARI" DEĞİLLERDİR...
* ASLINDA TOPYEKÛN "TÜRKİYE
NAKŞİBENDİLERİ", "KURTULUŞ SAVAŞI"Nİ /"MİLLÎ
MÜCADELEYİ" DE, SAPINA KADAR DESTEKLEMİŞLERDİR.
.
.
* ASLINDA TOPYEKÛN "TÜRKİYE
NAKŞİBENDİLERİ" HAKKINDA OLUŞTURULAN BÜTÜN "MENFÎ - KÖTÜ
ALGILAR" IN MENŞEÎ-KAYNAĞI DA,"KARA-KIZIL-MAVİ,HER RENGİ ile EMPERYAL
ECNEBÎ-YABANCI VİRÜS" KAYNAKLIDIR...
* ASLINDA TOPYEKÛN "TÜRKİYE
NAKŞİBENDİLERİ","MİLLİYETÇİ-VATANPERVER- DEVLETPERVER"DİRLER....
"KURTULUŞ SAVAŞI" ve
"TÜRKİYE NAKŞİBENDİLERİ..."(*)
Tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak,
"Nakşibendi'lerin Kurtuluş Savaşı"nda ne kadar aktif bir rol
oynadıklarını şöyle anlatıyor: "-Ruhani isimler bu mücadele önemli yer
tutuyorlardı. (Nakşibendi şeyhi Fevzi Efendi, Halvetiyye şeyhleri Abdullah
Sabri Aytaç, Yahya Galib Kargı Bey, Nakşi Özbekler Tekkesi şeyhi Mehmed Ata
Efendi, Bir Kadiriye Dergahı olan Hatuniyye Tekkesi şeyhi Sadedin Ceylan
Efendi,Nakşi Şeyhi Şerafeddin Dağıstani, Hacı Bektaş Veli Dergahının Nakşi
şeyhi Hacı Hasan Efendi..) Savaşa katılanların hepsi bir din savaşına
katıldığını ‘gavurlara' karşı bir İslam mücadelesine katıldığını bilerek
katılıyorlardı." (Koçak,2011).
Kemalist Yazar Hikmet Bila da bu anlamda
şu tesbiti yapıyor: Hacıbayram Camii'nde toplanıp dua eden şeyhlerin bir kısmı
mebus olarak yeni kurulan Meclis'te vazife almış bulunuyordu. Erzincanlı Nakşi
Şeyhi Hacı Fevzi Efendi bunlardan sadece biriydi. (Bila,1999:22).
"ÜSKÜDAR(NAKŞÎ) ÖZBEKLER
TEKKESİ"
İşte o günlerde Üsküdar'daki Nakşibendi
Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi tarihi bir role imza attı. İsmet İnönü de
dahil olmak üzere, birçok Kuvayı Milliye'cinin Anadolu'ya geçmesi için bir
gizli karargâh vazifesi icra eden Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi ve onun uzak
görüşlü vatansever Şeyhi Ataullah Efendi de resmî tarihin hatırlamak istemediği
kahramanlardandır. Şeyh Atâ'nın asıl hizmeti, Anadolu'ya geçecek kişileri
tekkede ağırlaması idi: Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Mehmet Âkif, Halide Edip,
Adnan Bey.. Hep Özbekler Tekkesi'nde misafir edilerek, münasip tarzda
Anadolu'ya kaçırılmışlardı.
İşgal ordusu askerlerinin terör estirdiği
o günün İstanbul'unda bu dergah bir cesaret abidesi gibi işgalin karşısına
dikilmiş, Anadolu'ya giden kahramanlara kucak açmıştı. Dergâhın kapısında
gelenleri elinde fenerle bir derviş karşılıyor, sonra da onları içeri buyur
ediyordu. Adıvar Ailesi dergâha geldiğinde içeride 4 adet mebus bulunuyordu.
Celâlettin Arif Bey bir gün, Miralay İsmet Bey de iki gün önce Dergâh'tan
hareketle Anadolu'ya geçmişlerdi (Adıvar,1999: 76).
"MENEMEN (DE ABD)TERTİBİ" ve
"BÜYÜK TASFİYE"
1925'te İstiklâl Mahkemeleri ile başlayan
tasfiye rüzgârı bir süre sonra Nakşîbendileri de içine alır.1930'da özellikle
Nakşîler aleyhinde kampanyalar başlar.
Serbest Fırka'nın belediye başkanlığını
kazandığı otuz civarındaki merkezden biri olan ve İçişleri Bakanı Şükrü
Kaya'nın esasen hedefinde olan ilçe bu tertip için pilot ilçe seçilmişti.
Rejim tarafından hedef nokta seçilen
merkezlerden biri de devrin tasavvuf ulemasından “Şeyh Esad Erbili ve onun
etrafındaki vasıflı sevgi halesiydi. Bu hâlenin içinde ‘Mahmut Muhtar Paşa gibi
devlet adamları, milletvekilleri, eski büyükelçiler, emekli profesörler
mevcuttu ” (Wett,1993:226).
Devrin ABD Ankara Büyükelçisi'nin
kayıtları tertibe projektör tutan çarpıcı tespitlerden müteşekkildir. Grew,
‘Bir takım uyuşturucu kullanmış şahısların önlerine çıkan Kubilay isimli şahsı
öldürerek İnkılaplara karşı nutuk attıklarını; hükümet yanlısı gazetelerin
Kubilay'ın başının kesilip kanının içildiğini uydurduklarını, İsmet Paşa
hükümetinin bu hãdiseyi devrimleri yerleştirmek için kullandığını' Yeni Türkiye
isimli eserinde zikretmektedir.
Nitekim yakın zaman önce yayınlanan
Genelkurmay Arşiv belgelerinde de hãdisenin faillerinin “bir esrarkeş kahvesinde
daimi surette toplânan şahıslar olduğu, bunlardan Mehmet isimli olanın
kendisini mehdi ilan ettiği” (Milliyet:2007). belirtilmektedir.
İzmir'e çok yakın mesafede bulunan Menemen
kasabası SCF''nın belediye seçimini kazandığı yerlerdendir. Serbest Fırka'ya
rey veren Menemen halkı Cumhuriyet Halk Fırkası heyetini de yuhalamıştır.
Menemen'deki hadise, irtica kılığı altında ortaya çıkan ayak takımından
esrarkeş bir kaç kişinin (altı kişi, ikisi çocuk yaşta) Menemen'de meydana
getirdiği bir hadise olarak görünmektedir ( Doğan M.2014:371).
Bu sefer hedef, bütün baskılara rağmen
pasif tarzda müessiriyetini devam ettiren tarikatlar ve bilhassa Nakşibendi
tarikatı ve onun şeyh ve müntesipleri olmuştur. Sultan Reşad devrinde
Şeyhü'l-meşayih seçilen Nakşî Şeyhi Esad Erdebilî hadiseye hiç bir şekilde
dahli olmamasına rağmen İstanbul'dan getirilmiştir. Bu sırada yaşı 90'a
yakındır. Bu vesile ile Menemen'i hiç görmemiş, hadiseyle alâkası olmayan
şahıslar ülkenin uzak yerlerinden apar topar vak'a mahalline getirilmiş, mahkemeye
sevk edilmiş ve nihayet idam olunmuşlardır. İdama mahkûm edilen Şeyh Esad
Erdebilî, bir iddiaya göre, yaşı dolayısıyla idam edilemeyeceğinden,
hastahanede iğne ile öldürtülmüştür ( Doğan M.2014:374).
Şeyh Esad Erbili Menemen olayında ise bir
numaralı suçlu olarak gösterilir. 23 Aralık 1930'da tutuklanır, Menemen'e sevk
edilir. İdam talebiyle yargılanır fakat o sırada yaşı 90'ı geçtiği için
yürümekte bile zorlanıyordur. Cezası müebbede çevrilir. Oğlu Ali Efendi ise
idam edilir. Üremi tedavisi için Menemen'e askerî hastaneye gönderilir.
Tedavisi devam ederken 4 Mart gecesinde damar içi enjeksiyon ile zehirlenir.
Cenazesi ailesine verilmiş.
"TÜRKİYE'NİN VİCDÂNI" OLAN
(TÜRKİYE) NAKŞİBENDİLERİ"
Corona virüsü ('ÇİN VİRÜSÜ' İ.G.)salgını
münasebetiyle süreci başarıyla yöneten Sağlık Bakanı Fahrettin Koca vesilesiyle
Nakşibendilik tekrar gündeme geldi. Bir medya kaynağının haberine göre Sağlık
Bakanı Fahrettin Koca Nakşibendi imiş.
Tarih boyunca Nakşibendiler zor günlerin,
zor zamanların adamları oldular. Sultan saraylarında yer veya görev alarak
mutlu ve konforlu hayatlar sürmek yerine, Saray dışındaki dergahlarında kamil
insan yetiştirme ve işler iyice kötüye gittiğinde yönetim ile ilgili
kanaatlerini söylemeyi tercih ettiler.
Ülkemizin işgalde olduğu o zor günlerde
Kurtuluş Savaşı'na öncülük eden Nakşibendi şeyhleri 1930'da Menemen Tertibi'nin
ardından yaşadıkları büyük kıyımdan sonra kabuklarına çekilerek kendi iç
devinimlerini devam ettirdiler.
14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti'nin
ikitidara gelmesinin ardından mevcut sağ muhafazakar iktidara angaje olmak
yerine mesafeli bir bakışla duruşlarını sürdürdüler.
1970'lerden itibaren Nakşibendi
Gümüşhanevi yolunun meşayıhı, çok partili siyasi hayatın içerisinde bir muhalif
söylemin sahibi olarak ve ‘kendi olarak, kendi kalarak' yeni bir tavır ile
ortaya çıktılar.
Nakşibendiler yaklaşık 5 yıldır iktidarda
bulunan sağcı muhafazakar Adalet Partisi'nin iktidar nimetlerinden yararlanmak
yerine, Şeriatin hakikatlerini söylemeyi tercih eden bir muhalif söyleme destek
vermeyi tercih ettiler.
Serezli Şeyh Hasip Efendi (1863-1949) ve
Kazanlı Şeyh Abdülaziz Efendi'nin (1895-1952) talebeleri Prof.Dr. Necmettin
Erbakan ve onun etrafında yer alan dergah arkadaşları Milli Nizam Partisi
(1970-1971) ile birlikte siyasete yön veren kişiler olarak tarih sahnesindeki
yerlerini aldılar.
Milli Nizam Partisi'nin 12 Mart 1971
Darbesinin ardından kapatılmasından sonra Mehmet Zahid Efendi (1897-1980) ile
birlikte bu süreç devam etti.
Mehmet Zahid Efendi'nin bir başka talebesi
Turgut Özal, 12 Eylül 1980 Darbesinden sonra yeni bir vizyon ve solukla
kitlelerin karşısına çıktı. Özal, bütün Türkiye'ye kucak açan bir söylemle
ortaya yeni bir vizyon koydu.
Turgut Özal'dan önce Erbakan, ancak
Başbakan yardımcılığı ile devletin zirvesinde kendisine yer açabilmişti. Turgut
Özal Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaparak ‘Seküler rejimin Devletini,
Milletin Devletine çevirme' gayreti içerisinde yer aldı.
Mehmet Zahid Efendi'den sonra bayrağı
devralan Mahmud Esad Coşan Hocaefendi (1938-2001) müceddidi bir yaklaşımla
dergahın siyasi ilişkileri başta olmak üzere bütün faaliyetlerini gözden
geçirmiş, siyasete artık iyice tekel haline getirilmiş dar bir kalıptan bakmayı
redderek, Refah, ANAP ve BBP'nin doğrularını destekleme zaviyesinden bakma
yaklaşımını gündeme getirmiştir.
Devletin, mutlu ve imtiyazlı seküler bir
azınlığın tekelinden alınarak, miletin devleti haline getirilmesi süreci 28
Şubat 1997 Darbesinden sonra nihayetinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan
tarafından taçlandırılmıştır.
Bu tarihi süreçte de çeşitli meşreplerden
tüm Nakşibendiler devletin yeniden inşasında ve millet lehine ihyasında aktif
rol almışlardır.
(Aslında bu yaşanan sosyolojik bir
vakıadır. Her dönem bir aşkın söylemden feyzini alan kişiler Türkiye'yi
yönetmişlerdir. Bu kişiler,bazan Ataist,(Atalar dinine bağlı) bazan
Ateist,bazan Marksist,bazan Gandist olmuşlardır.Her türlü ‘ist' devlet
yönetimine gelecek de bu toprakların yerli ve milli çocukları iktidara
gelmeyecek mi? )
Şüphesiz kötü örnekler ve istisnalar
olmakla birlikte; Nakşibendiler'in genel özellikleri dikkat çekicidir.
Sivil kanaat önderleri olarak; destek
verdikleri devlet yöneticilerini emirleri altına alma ihtirasına kapılmazlar.
Destek verdikleri devlet yöneticilerinin emirleri altına girmeyi de tercih
etmezler.
Bulundukları görevler sırasında ‘emir ve
talimatla' hareket etmezler. Kur'an ve Peygamberin sünnetinden edindikleri
‘terbiye' ile hareket ederler.
Nakşibendiler, tıpkı Kafkas Kartalı Şeyh
Şamil gibi, özgür ve özgün ruhlu bireylerdir. Birilerinin emir ve talimatı doğrultusunda
‘kurşun asker' olmazlar. Analizci ve sorgulayıcılardır. Bedir Savaşı sırasında
Peygamberimiz konaklama yerini tesbit edince “Ya Resullallah! Bu senin kararın
mı yoksa sana bu konuda Allah'tan bir vahiy mi geldi? sahabe duruşunun
mirasçılarıdırlar.
Her Nakşibendi, bulunduğu kurumda ‘bir
Yalnız Kurt gibi' hakikatin takipçisidir. Dönemin vicdanı, kurumların
pusulasıdır.
Her Nakşibendi, Ebu Zerr el-Gıfari
Hazretlerinin günümüzdeki takipçisidir. İktidar nimetinin ve kariyer hedefinin
peşinde olmayı elinin tersiyle iterek, gerektiğinde ‘bir büyük yalnızlığı'
tercih ederek, hakikatin takipçisi olmayı kendisine rehber edinmiştir.
Talihin tecellisi; 1930'da topyekün
tasfiye edilmek için üzerlerine buldozerle gidilen Nakşibendiler, bu tarihten
tam 40 yıl sonra, Devleti yeniden ihya ve inşa eden bir dinamik cevher olarak
tarihteki yerlerini aldılar.
(*): Hüseyin
YAĞMUR, "Kurtuluş Savaşı ve Nakşibendiler", "Yeni Söz
Gazetesi","Herşey Hakkında İçin", 27 MART 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder