28 Eylül 2014 Pazar

"3.Sarıyer Edebiyat Günleri"nin Hatırlattıkları

“3.Sarıyer Edebiyat Günleri”nin Hatırlattıkları


Ben de “Sarıyerli” olma yolunda bir “İlkokul öğretmeni/Sınıf Öğretmeni”yim. Sarıyer’de bu yıl , ikinci yılım. “Şebinkarahisarlı Bacanağım” sağolsun; hâlimden, vaziyetimden ve durumumdan anlayan biri. “Durumumuz yok!” çünkü.
“Hükûmet kadar çatık kaşlı”; “vergi denilince hâlâ akla gelen Devlet” denilen “nesne” gibi değil. Daha insanî, daha medenî, daha anlayışlı..
Ufak çapta da olsa; “Osmanlı Türkçesi”ni, “Osmanlıca”yı ‘tam olarak’ bilip yazamasam da, “Araştırmacı Yazar” olarak “yerel kitap”lara geçmiş biriyim.
Aslında “Sarıyer”e hiç de “yabancı” değilim. Bir zamanlar, can-ı gönülden sahiplendiğimiz ve desteklediğimiz, şimdilerde ise neredeyse “birden fazla franksiyonlara” ayrılmış ,” 500(beşyüz) bin seçmen tabanlı” bir “siyasî fikriyat”ın  da günlük periyotlu yayın organı olan “Gündüz Gazetesi”ne, Sarıyer’den, “internet”in olmadığı veya çok yaygın olarak kullanılmadığı yıllarda, “birden fazla yazımı”, “faks ile” gönderdiğimi de hatırlıyorum.
Bu fakir, o yıllar akabinde de “Gündüz Gazetesi”nde, “köşe yazarlığı” dayapmaktaydı.
“Müslümancı Mevkûteler”in bile “Edebiyat”a “Yazın”; “Edebî”ye “Yazınsal” dediği ve “Edepsiz Edebiyat”ın revaçta olduğu bir zaman diliminde, “Edebiyat’a Âşinalığım”  “Lise Yılları”ma, 1980’li yıllara dayanmakta. “Düz Lise”de, ‘Matematik Bölümü”nde olmama rağmen; “Lise”nin –Terme Lisesi- “Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığı”nı da yapmakta ve gayet muhtevalı “duvar gazeteleri”ni de, bizatihi hazırlamakta idim. Sonraki yıllarda ise tamamiyle “mahz-ı  lütfu ilahi  ile” ve “ilahî inayet ile” , yine tamamiyle “anti-nepotistce”,dayısız, torpilsiz, kayırmasız bir şekilde, gayet doğal, gayet “spontane” bir şekilde, hadi diyelim “Türk Sağı”nın  “En Usta Edebiyatçısı”, rahmetli Ahmet KABAKLI Hocamızın ‘TEDEV’inde çalıştım. Hem “yüksek lisansı”mı yaparken; hem de “Türk Edebiyatı Dergisi”nin “dizgi servisi”nde çalışıyordum. “Türk Edebiyatı’nın Dev Adamı”, hattâ “Şark’ın Dev Adamı” rahmetli Ahmet KABAKLI Hocamız, “Türkiye Gazetesi”ne geçince, yine gayet doğal ve “spontane” bir şekilde “Türkiye Gazetesi”ndeki “İlk Sekreteri” oldum. Ömrümdeki “ilk maaşı”mı da sayesinde almış oldum..
“3. Sarıyer Edebiyat Günleri”

Diyeceğim o ki; hâlen yaşadığım İstanbul’un “sade bir semtleri”nden biri, belki de “ekolojik” ve “natural” açıdan “en sade semtleri”nden biri olan “Sarıyer”de, böyle bir “Edebiyat Günleri” olup da, “es geçmem” , muhal ender muhal idi.
Kabaca, “Sol Cenâh”ın , “Solcular”ın  “Edebiyatçılar Günü” de olsa; “farklı fikirlere”, “farklı görüşlere” de “açık” olmak gerekir saikiyle de ve elbette “merak” ile de , “bilboardlara” yapıştırılan “ilân”lardan ve mümkün olduğunca “internet”ten  “fikrî takibe” başladım.
Ve bugün, 27.Eylül 2014, Cumartesi günü, Sarıyer-Kireçburnu’ndaki, aslında ismini de bir rahmetli Elçibey kadar içime sindiremediğim “Haydar Aliyev Parkı”na gidip, tabiri caizse şöyle bir kolaçan ettim. Tabiî, “3. Sarıyer Edebiyat Günleri”nin üçüncü günü idi ve “hava şartları” da, aslında namüsait idi. Saat 14.30’ları gösterirken; yine de bazı “Edebiyatçılar” gelmişlerdi ve bazı görevliler ise kitapları yerleştirmeye çalışıyorlardı. Merhabalaşıp, kısa konuşmalardan sonra, bence çok güzel dizayn edilmiş “3. Sarıyer Edebiyat Günleri” standlarını şöyle bir temaşa ederek, fotoğraflar çektim.
Netice-i Kelam

Rahmetli Ahmet KABAKLI Hocamızın meşhur “dev eseri”,beş ciltlik,  “Türk Edebiyatı Tarihi”, en son kaç baskı yaptı, bilmiyorum. Diyeceğim o ki, “Edebiyatımıza küllî/geniş bir bakış açısı” ile hazırladığı mezkûr eseri “solcu-sağcı vesaire” diye “Edebiyatçılarımızı ayırmamıştı…” Yine diyeceğim o ki; meselâ bir “Yaşar Kemal”, “Edebiyat Dünyamız”da, nasıl ve ne şekilde bir “Yaşar Kemal” oldu? Yahut, hadi diyelim, kabaca, kaba ifâde ile “sağcı edebiyatçılar”, hele de günümüzde hayatta olanlar, meselâ bir “Yaşar Kemal”i ne derece tanıyorlar, biliyorlar ve kaç eserlerini okumuşlar?  Hele de  neredeyse “tabu” hâline getirilmiş olan “Üstâd  Necip Fazıl Sevdalıları”, hadi diyelim kaba ifâde ile “Solcu Edebiyatçılar”dan kaç tanesinin eserlerini okuyabilmişler?
“Sağcılar”ın hele de “ölçüsüz Necip Fazıl Sevdalılar”ca dersek; bir “Edebiyat Mahkemesi” kurulsa, “Solcu Edebiyatçılar” heptende mi “sıfır çekerler” acaba!?
Sahi, “Sağcı Edebiyatçılar”, niye meselâ “Maden İşçileri” ile ilgili “Edebî Ürünler” veremiyorlar!?
İstanbul’a ilk geldiği günlerde, “Gülhane Parkı”nda, sadece “Sağ’ın Üstadları” yatmamış; meselâ bir “Yaşar Kemal” bile “İnce Memed” ‘romanı”nın müsveddelerini yastık yaparak  yatmış!!!
Diyeceğim o ki, kaba ifâde ile “Solcular Cenâhı”nın “Edebî Gayretleri”, “Sağcılar Cenahı”nda yok gibi!!! Diyeceksiniz ki, “İBB Kültür A.Ş.”nin “İstanbul’un 100”leri seri kitaplarını görmedin galiba?! Bence yine de “yetersiz bakiye!!!”
Hele ki, son on iki yılda, “Nepotizmin Altın Çağı”nda, “sağcılar” çooook ‘kaypaklaştı’ çoooook…Hâlâ gözlerde “dar açılı gözlükler” herhalde!!!

“3. Sarıyer Edebiyat Günleri”nden hâtıra olarak bir de “İbrahim Balcı”nın “Sarıyerli Şaban Reis-Fırtınayla Yoldaş Denizlerle Kardeş”” isimli “roman”ı kaldı. Bakalım nasıl bir “roman”?

Sarıyer, 27.Eylül.2014
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

23 Eylül 2014 Salı

TERME "TERMİK SANTRALLER ŞEHRİ" OLSA NE OLUR!?



TERME “TERMİK SANTRALLER ŞEHRİ” OLSA NE OLUR!?


“Doğduğum memleket”im de, öğretmenlikte  ‘ilk görev yerim memleket”im de, tarihinde görmediklerini görüyor, yaşamadıklarını yaşıyor.
Terme ve Akçakale…
“Küre-i Arz”ın, “Mavi Gezegen”in, “Dünya”nın ‘bir köy hâline’ geldiği lakırdıları söyleneni yıllar oldu.
Geçen yıl Terme’mizdeki “su salgını mes’elesi”nde  görüldüğü üzre; “termik santraller mes’elesi”nde de tipik “idarî fırkası/yönetim partisi”nin çok sayıdaki “ikircikli”, “çelişkili” durumları yaşandı!
Mevcut “siyasî irade”nin neredeyse bütün “yönetici kadroları”nın, hattâ “asker/sivil bürokrasi”nin ekseriyetinin bile hem “hükûmet”i, hem de “devlet”i ‘temsil’ ettiği bir “Türkiye Gerçeği”nde; neredeyse bir “tesadüf” neticesi, “termik santral” mevzûnda “halka açık bir toplantı”nın yapılacağı öğrenildi ve bu durum, Samsun Yerel Basını aracılığı ile de ‘kamuoyu’ ile paylaşıldı…
Bir zamanlar-2006’da- “Sahipsiz bir memleketin batması haktır”. şiarı ile  6(altı) ay düzenli bir şekilde yayınladığım, aylık periyotlu , Terme’mizin “ilk blanner ebatlı/orta boy ebatlı” “Terme REFLEKS” isimli mahallî/yerel gazetemizin bir “manşet”i, “Trafo Bir Büyük Rakıya Gitti”, diye yazmıştık. Terme’mizde hem de ne “olumlu yatırımlar”ın “bir büyük rakıya” başka yerlere yapıldığını hatırlatmıştık. Başımıza da gelmedik kalmamıştı!!!
Hal bu ki, “DHA Terme Temsilcisi”nin bir başka yerel gazetenin köşeyazısında yazdıklarını, “Terme REFLEKS”in “manşet”ine çekerek, Terme halkını uyandırmak ve bilinçlendirmekti yapılan!!! 2014’lerde tekrar aynı “manşet”e baktığımızda ise aradan geçen sürede bazı “yatırımlar”ın da yapıldığını anlıyoruz!


“TERMİK SANTRALLER” NASIL BİR YATIRIM?

Terme’miz, tarihinde görmediği “ilkler”i yaşıyor, dedik ya; bu yaşanılan “ilkler”den belki de “en müspet”i, “en olumlusu” ise “Terme Tersanesi”nin kurulmuş ve hâlen de faaliyette olmasıdır.
Bu yaz, şöyle bir “gezinti” ile bizatihi gördüm ki, “Terme Tersanesi”nde neredeyse 4.(dördüncü) gemi de yapılmakta idi. “Terme Tersanesi” yatırımı gibi halkımıza, toplumumuza, insanımıza ve geleceğimize “meteorolojik-klimatolojik-ekolojik-sağlık” açılarından hiçbir zararı olmayan  bu tip “yatırımlar” a, ne de çok ihtiyaç var. “Çeltik Fabrikaları”, “Fındık Fabrikaları”, “Süt Ürünleri İşletmeciliği”  gibi “toplum sağlığı ve geleceği” namına  hiçbir za-ra-rı olmayan  bu tip “yatırımlar”, “istihdam/iş alanları” açısından da bir kâr elbette…
Ancak, “doğduğum memleket Terme”de bulunamadığım bir zaman diliminde, bir süreçte konuşlandırılmış olan “Doğalgazlı Termik Santral”inin, “Akçay” mevkiine nasıl ve ne şekilde konuşlandırıldığını bilemiyorum. Velâkin, sabık/eski Terme Sakarlı Beldesi MHP’li  Belediye Başkanı, şimdinin Terme Belediyesi MHP’li Meclis  üyesi  İzzet BODUR’un Terme yerel basına yansıyan açıklamalarından da öğrendiğimiz üzre(1), “Terme Termik Santraller Şehri”ne dönüştürülmek isteniliyordu. “Ağustos Sıcağı”nda Terme halkınını da fokur fokur kaynatan ve neticede ilgili “Sivil Toplum Kuruluşları”nın da tepkisini çeken “Termik Santraller Şehri Olma(ma)” mes’elesinde ise Samsun Bölge Gazeteleri de gerekli katkıları yaptılar…
“Termik”, İngilizce “Thermic”; ‘ısı ile ısı enerjisi ile ilgili’ demek olup; “Termik Santraller” de, kısaca “suyun ısınması ile oluşan ısı enerjisinin hareket enerjisine/kinetik enerjiye, mekanik enerjiye ve nihayetinde elektrik enerjisine dönüşümünü sağlayan santraller” demek. “Enerji Dönüşüm Santralleri” de denilen “Termik Santraller”,  “suyun ısınması” için  hangi tür yakıt kullanılırsa kullanılsın; neticede “elektrik enerjisi elde edilen santraller” demek.
Şöyle bir “internet”te, “arama motorları”ndan “incelemeler ve taramalar” yaptığımızda da; Türkiye’mizde 30(otuz) civarındaki “Termik Santraller”den 20(yirmi)’ye yakını hâlen faal durumda ve 80(seksen) civarında da yeni “Termik Santraller Yapımı” planlanmakta.
“Oh, ne güzel! Ne iyi! Bak, elektrik enerjisi de elde ediliyor, edilecek!”, gibi tipik “idarî fırkası/yönetim partisi” ‘zihniyeti”nce düşünebilirsiniz.Velâkin “kazın ayağı hiç de öyle değil!”
“Termik Santraller Mes’elesi”ne “Meteorolojik-Klimatolojik-Ekolojik ve Sağlık” açılarından bakabilmek yani asla ve kat’a “siyasî açılar”dan bakmadan, “araştırmalar”, “raporlar” hazırlamak elzem. . Meselâ “TEMA”nın “Termik Santrallerin Etkisi Uzman Raporu-Konya Kapalı Havzası ”(2) gibi. Uzun vâdede çok mes’elelerin ortaya çıkacağı  “ilmî”  ve “akademik” bir çalışma olarak belirtiliyor. İster yakıt olarak doğalgaz kullanılsın, isterse ‘en tehlikeli, en kirli yakıt’ “kömür”, hele de “linyit kömürü” kullanılsın; neticede “elektrik enerjisi” elde edilmiş olsun; hem “meteorolojik şartlar”da, dolayısıyla “klimatolojik/iklim değişikliği”nde , “ekolojik şartlarda” ve elbette “insan sağlığı” mes’elelerinde, gelecekte çok ciddî  sıkıntılar yaşanılacağı , bilhassa da vurgulanıyor.
Vurgulanan ve hatırlanan bir husus ise “Terme’miz özeli”nde yaşadığımız üzre mes’elenin hemencecik “siyasallaştırılmaması” ve böyle mes’elelerdeki “ilmî ve akademik çalışma” eksikliği…
Halbu ki, bilhassa ilgili üniversitemizin(OMÜ), ilgili fakülte ve bölüm hocalarının, başka üniversiteler ile de işbirliği içerisinde, tez zamanda, meselâ “Termik Santrallerin Etkisi-Terme Raporu”nu hazırlamaları ve hiçbir “siyasî baskı”dan korkmadan, bütün “hakikatleri” ‘kamuoyu’ ile paylaşmalarıdır.
Şahsen, aslında “mezuniyetim saham” da olan-İ.T.Ü. Meteoroloji Müh. Bölümü ve Master İ.Ü. Meteoroloji-Klimatoloji- “Termik Santraller Mes’elesi”nde, yıllardır “Sınıf Öğretmenliği” yapan biri olarak; bütün gücümle ve birikimimle, sadece “ilmî ve akademik açıdan” yani “Meteorolojik-Klimatolojik” hattâ “Ekolojik ve Sağlık” açılarından “Terme Termik Santraller Şehri Olsun mu?” suâline, nâkıssız, tam olarak cevap verebilmeyi ne de çok arzulardım. Hattâ bu yazımı da “siyasî” değil, sadece “ilmî ve akademik” açıdan yazmaya(!)  “niyet” ettiğim üzre !!!
Neticede çok yorucu ve uzun bir sürelik çalışma gerektiriyor.
Hem Terme ve Samsun’daki “yazılı basın”ı fikr-i takiplerim; hem de “internet”teki hızlı hızlı yaptığım tarama ve aramalarımdan; “Terme Termik Santraller Şehri Olsun mu?” suâline, “Evet, olsun!” demek, “ilmen” de pek “yakışık” olmamakta…
Kaldı ki, “Hidroelektrik Santraller”(HES) de Türkiye’mizin genelinde ve Karadeniz Bölgemizde, uzun vadede, insanlarımıza çok sıkıntılar yaşatacaktır!
“Termik Santraller” de, yine “elektrik enerjisi” elde edilen “Hidroelektrik Santralar”in yol açtığı “ikinci HES faciası” mı oluyor ne!?
BODUR’un açıklamalarından da anlıyoruz ki, Terme’mize çok sayıda “Termik Santraller” kurulması planlanıyor. Kaldı ki, birincisi zaten yapılmış; ikincisi ise “izin” aşamasında; üçüncüsü, dördüncüsü ve beşincisi ise kimbilir yolda!!!
NETİCE:
Baştaki suâlimi tekrar soralım:
Suâl: “Terme Termik Santraller Şehri Olursa Ne Olur!?”
Cevap: Terme olmaz!!!
Sarıyer, 21.09.2014
İsmet GÜLTEKİN
Dip Notlar:
(1): Terme BİLGİ Gazetesi, Ağustos 2014, ilgili sayı
(2): “Termik Santral Etkileri Uzman Raporu-Konya Karapınar Kapalı Havza(TEMA)”, “google” arama motoruna yazıldığında PDF’sine ulaşılıyor.
Ve yine “Meteoroloji Genel Müdürlüğü”nün www.mgm.gov.tr sitesindeki ‘ÇED Raporları’ ile www.karaatlas.org sitesinde de bilgilendirici yazılar ve santralanitigrubu.org sitesinde “Türkiye’de Termik Santraller” haritası…

14 Eylül 2014 Pazar

Yazı Dizisi: "12 Eylül Romanları-2" "12 EYLÜL-Düşten Kabûsa-Ayhan GÜNGÖR-HİVDA"(*)

Yazı Dizisi:

“12 EYLÜL ROMANLARI-2”

“12 EYLÜL-Düşten Kabûsa-Ayhan GÜNGÖR-HİVDA”(*)



Bugün “12 Eylül 2014,Cuma.” Hem “12 Eylül”,hem de “Cuma…”12 Eylül 1980-12 Eylül 2014.” Tam 34 yıl geçti. Neredeyse “medya”mızda hiiiiiç hatırlanmadı desek yeridir. Bir “Yurt Gazetesi”, bir “12 Eylül Yazı Dizisi”ile  “hatırlatma” yapmaya gayret etti gibi. Kimi “yandaş medya”, kimi “havuz medyası”, kimi “amiral gazete”, kimi bilmem ne gazete, sayıları 40’ı bulan gazetelerin “ilk sayfaları”nda, bir “Kara Eylül”ün 34. seney-i devriyesini, neredeyse sadece bir gazete “efkâr-ı umumiye”ye, “fikirler camiası”na, “kamuoyu”na hatırlatmak istedi.
Kimi “yandaş gazeteler”, “9(dokuz) seçim zaferi kazanmış”, “10.seçim zaferi de yolda” olan  ve “12 yıldır” ‘Tek Başına İktidar” olan “siyasî irade”ye “gaz, moral, motive, destek vermek modunda.” Kimi “cemaat gazeteleri” de, neredeyse 10(on) seneyi aşan bir süre “iktidar-muktedirliği paylaştığı siyasî iradenin “ 17 Aralık 2013 tarihi sonrası “hışmına marûz” kalmasının “şoku, tramwası” ile cansiperane “kendilerini müdafaa” etmekle meşguller..Bir de “Neredeydiniz?” demeleri yok mu? Sahi,  “Ey meşhur cemaat! Ey Küresel cemaat! Ey ‘Hizmet Hareketi!’ Ey ‘Gülen Hareketi!’ Ey ‘Gönüllüler Hareketi!’; Ya sizler 12 Eylül 1980’lerde, hattâ ve hattâ 28 Şubat 1997’lerde neredeydiniz Allah(c.c.) aşkına!? Çok mu “dört dörtlük bir hareket”, “dört dörtlük bir cemaat”siniz Allah(c.c.) aşkına? Yahu, daha 16 Aralık 2013’e kadar, mevcut “siyasî irade” ile “Büyük Ortadoğu Projesi”nin uygulayıcıları değil miydiniz Allah(c.c.) aşkına! Benim anlayamadığım; mevcut “siyasî irade” mi yoksa siz “Hizmet Hareketi” mi, “Büyük Ortadoğu Projesi”nin “kapağı” yahut “tenceresi” idiniz!?
Hele ki, bir “12 Eylül 2014,Cuma” tarihli “Zaman Gazetesi”nin “Köşeyazarları”nı vesair yazarlarını okuduğumda, sapına kadar “militanlaşmış kalemler” hissine kapıldım be yahu!
Yahu, sizler değil miydiniz “solculara oy atan”, “Demokratik Sol” gibi “solcuları” “iktidara taşıyan!?”       
Sahi, daha üç gün önce elime dokunan, “Üstad Tarihçi”nin “Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri” isimli üç ciltlik araştırma eserinin 3 . cildin de de genişce “masaya yatırıldığınız” üzre; sahi “Dinlerarası Diyalog” ne demek!? “Abant” ne demek yahu!?
Yahu, “Büyük Ortadoğu Projesi”ni kalın kalın kitaplarla inceleyen eserlerde, meselâ “Boğaziçi Yayınları”nın ilgili yayınlarında, “12. Reis-i Cumhur”un, aslında “Büyük Ortadoğu Projesi”(BOP)’nin “Eş Başkanı” olduğunu anlıyorsunuz yahu!
Sahi, 16 Aralık 2013’e kadar kim “BOP”un ‘kapağı’, kim “BOP”un ‘tenceresi’ idi? Bu ne “militanca” ve gayet de “subjectif”, “toz kondurmamacasına” “Gülen Hareketi”ni “müdafaa” etmektir öyle!!!

“12 EYLÜL-DÜŞTEN KABÛSA”

Bir tevafûk neticesi, bir “12 Eylül” öncesi de “Ayhan GÜNGÖR”ün “12 Eylül-Düşten Kabûsa” isimli gayet “otobiyografik” eserini okumak nasip oldu. Üç günde bitirdim. Bazen “koca İstanbul” da, hadi “Ayhan GÜNGÖR”’ce  diyelim, “Şehr-i İstanbul”da o derece kendimi kaptırdım ki..”Yürüyen merdivenleri”, aşağı inenden yukarı, hem de iki defa çıkan bir “Kürd çocuğu”na da şahidlik ettim. İşte, dedim “standart dışılık” budur..Bilmem sizler hiç “aşağı inen yürüyen merdivenden yukarıya doğru”, hem de iki defa koşarak çıkmayı düşünebildiniz mi? İşte öyle bir şey “Fransız Sosyalist Düzen”in “dışında” olmak!!!
“12 Eylül”ün 33. yıldönümünde de “Gözyaşı Geceleri”nin “mimarı” ‘Haşim AKTEN”in “Aşkı Cehenneme Attılar-Habibe” isimli yine “otobiyografik” ve çokca da “yakın siyasî tarih hatıratı”nı çağrıştıran  eserini okumuştum. Çoook farklı “cenahlar”da da olsalar, “Ayhan GÜNGÖR” de “12 Eylül Zindanları”na “Cehennem” diyordu.(s.120) Ve elbette çooook “işkence sahneleri” anlatıyordu.
Velâkin “Ayhan GÜNGÖR”ün anlattığı bir “12 Eylül İşkencesi” var ki; ben şahsen ilk defa okudum: “Çırılçıplak boş bir çuvalın içine kedi ile birlikte atılmak! Ve her çırpınışta kedi tarafından tırmalanmak!”(s. 106)
“12 Eylül-Düşten Kabûsa” “otobiyografik” eser, tamamen Bingöl-Solhan doğumlu bir “Kürd”ün başına gelenleri anlatıyor. “Ekrad”ın, “Kürdler”in “12 Eylül”ler de neler yaşadıklarını, hangi acıları tattıklarını anlıyorsunuz.. Diyorsunuz ki, “12 Eylül ile birlikte bütün vatan sathı iş-ken-ce-hâ-ne-ye dönüştürülmüş…”Merkez komutanlıkları”nda, “Polis karakolları”nda, hem de ne işkenceler diyeceğim amma şimdilerde yeniden “kodese alınmak” istenilen “Büyük Doğu-İBDA Hareketi Lideri “titrisiz mütefekkir” Salih MİRZABEYOĞLU’nun, nam-ı diğer “Kumandan”ın yaşadığı “Telegram İşkencesi”ni ise  hiçbir “12 Eylülzede” yaşamadı gibime geliyor!
‘Ayhan GÜNGÖR’ün eserinin sonuna geldiğinizde,ister istemez “Ne hayatmış be! Bu kaçıncı yere düşüş be!” diyorsunuz ve “İnşallah bir daha düşmemiştir” dediğiniz de “otobiyografik roman” nihayete eriyor zaten.
“Devrimci Doğu Kültür Derneği” çatısı altında “aktif” yer almış olan ‘Ayhan GÜNGÖR’ün, sık sık, hattâ bazen öyle ki, bıktırır kertede “Faşizm, Faşist Hareket” demesi ise gına getiriyor. “Askerlere” hem “faşist” derken, bazen de “cunta” diyor. Velâkin “Ülküdaşlara” “Faşist” demesi, günümüz 2014’ler imkanında çoook su götürür!! “Faşizm-İtalya; Faşistler İtalya’da yahu!!!”
Hele de “komün hayatı”nı hâlâ “bilinçle” yazması “fikriyatına yönelik bir eleştirisi” olmadığını da gösteriyor olsa gerek. “Kürdlerin ekseriyeti Müslüman değil mi yahu!?”
“12 Eylül 1980 Askerî Darbesi” sonrası “Kürd Dili”nin, “Kürtçe”nin daha ‘otoriter’ bir şekilde konuşulmasının men edilmesi ise cay-ı dikkat…

VELHASILI KELAM

Aslında “yazı dizisi” çapında ele almaya çalıştığım bu çalışmamda, Şevket Adnan ŞENEL’in bir “12 Eylül Romanı” olan “Elma ve Bıçak” isimli eserini okuyup, bildiklerimi yazıya aktaracaktım. Velâkin hâlâ  eseri elime değmedi..Nasip, “Ayhan GÜNGÖR”ün “12 Eylül-Düşten Kabûsa” isimli eserine oldu. “Nam-ı diğer”ini “internet”ten şimdilik araştıramadığım GÜNGÖR’ün bu “12 Eylül Romanı”nın yahut “otobiyografik” eserinin “bütün bölümleri” “Ömrümüz” ile başlıyor.. “13 Bölüm” deki “ömrümüz” tariflerini cümleten zikrederek yazımı bitireyim. Velâkin daha eserinin başında GÜNGÖR’ün de “vurguladığı” üzre “12 Eylül’ün acıları hâlâ yeterince dillendirilememiş olsa gerek!!!”
“ÖMRÜMÜZ: ÇOCUK-SÜRGÜN-DİYAR-I BERK-HAZAN-AĞIT-ACININ ORTA YERİNDE-KAHIR-ZEMHERİ-YANGIN YERİ-ÇİLE-HEP AYNI NAKARAT”
12.Eylül.2014, Cuma
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail
Dip Not.:

(*): Ayhan GÜNGÖR, “12 Eylül-Düşden Kabûsa”, HÎVDA İletişim, Birinci Baskı, 2013 İstanbul,Tel.: 0.212. 519 59 44, e-mail: hivdailetişim@hotmail.com