FATSA’DA BATIK-GÖMÜLÜ ŞEHİR
Geçenlerde
“Terme’de Batık-Gömülü Şehir”(1) ‘araştırma yazı”mda, “Amazonların Varlığına
İman Edenler”in, hâli pür melâline dikkat çekmek istemiştim.
Dayandıkları, mesnet gösterdikleri
“kaynak”lara dayalı yazdıkları bir “hakikat” de vardı: “Allah(c.c.), Amazonları
helâk etmişti…Yerin dibine batırmıştı…”
“Muasır Paganist”çesine, “Çağdaş
Putperest”cesine, “helâk edilmiş Amazonların varlığına iman etmiş” olan sözde ‘
Millî Aydınlar’, sözde “İslamî Aydınlar”, sözde “Türk” olanlar, sözde
“Müslüman” olanlar; nasıl oluyorda meselâ binlerce seneyi aşan süredir “Horasan
Alperenlerin Toprağı Terme”de, “Allah(c.c.) tarafından helâk edilmiş, yerin
dibine batırılmış ‘Amazonlar’a, dayandıkları güya “kaynak”lara istinaden sahip
çıkıyorlardı?
Hele de
sadece “Terme İlçesi”nde değil; “Peygamberler Şehri Şanlıurfa” da bile
“Amazonlar Arayan”; ‘Amerikan-İngiliz-Yunan ve Mason Zihniyetliler”in , hattâ
“Moskof Zihniyetliler”in “etkisi”, “faktörü” aşikâr olduğu hâlde?
FATSA’DA BATIK-GÖMÜLÜ ŞEHİR
“ Çok eski
devirlerden beri var olan Gaga Gölü’nün ne zaman ve nasıl oluştuğunu yörede hiç
kimse bilmez. Kimilerine göre tarihi kesin olarak belli olmayan bir zamanda,
bir heyelan boşluğu sonucu oluşmuştu. Kimilerine göre uygarlığın kıyısı bu
güzel kentte bir zamanlar kışın buzları ve yazın kızgın kumları birbirine katarak dörtnala at koşturup, ta Terme’den buralara
kadar gelen Amazonların yeryüzü toprağında yok oluşları sırasında olmuştu. Bir
gece ansızın yer deprenmiş, gök deprenmişti. Uzun ve vahşi bir tarihin bir
döneminde, kendi doğruları uğruna ulusların önünde yiğitçe dövüşen Amazonlar,
Gaga Gölü’nün bu oluşumuyla sulara ve toprağın derinliklerine gömülüp yok
olmuşlardı.”(2)
“Yer
deprenmişti, gök deprenmişti…”
Ne demekti?
“Üç saniye”
süren “deprem” ile, sadece ve sadece “üç saniye” süren “zelzele” ile ve
“sularda boğularak”, “sel felâketi” ile
“yerin dibine”, “Fatsa Gaga Gölü”nün “dibine batırılan Amazonlar…”
Bakınız, o
güzelim “edebî üslûbu” ile sadece “Terme”de değil; sadece “Fatsa”da değil;
“Ünye” de de, hasılı, “Karadeniz Kıyısı”nda, “Karadeniz Sahili”nde “Amazonların
Yaşadıklarına İman Edenler”, “Amazonların Varlığına İman Edenler”, “yerin
deprenmesi, gök’ün deprenmesi” ile “Amazonların helâk edildikleri”ni şöyle izah
ediyorlar:
“Sıcacık
bir rüzgâr, asılmışmış bir gece, Terme’de Amazonların kulaklarına, Üç saniyelik
bir ışık yapışmışmış rüzgârın ardına. Gerilmişmiş yer, geren kudretin elinde
bir yay gibi. Sallanmış Terme, Fatsa ve Ünye daldaki yaprak gibi. Anlamışlar
Amazonlar, yaratıldıkları topraklara geri döneceklerini.
Gecenin tam
olgunluk noktasını yaşarken hepsi birden, Terme, Ünye ve Fatsa sallanmış
derinden.
Takdir
olunmuş ve yürümüş Terme, Ünye ve Fatsa,
her uçtan bir uca yılan gibi. Çalkalanmış Karadeniz,havuzda çalkalanan sular
gibi. Bu depreşim ve sarsıntıyla Amazonlar ürpermiş ki ne ürpermiş. Her
zamankinden ayrı depreşmiş zaman ve
çatlamış apansız Terme, Ünye ve Fatsa
topraklarının yüreği.
Zindan imiş
bölgeye hâkim olan. Takdir olunmuş ki
yürümüş Fatsa, Ünye, Terme beyaz köpüklü
sulara doğru bir dev gibi. Ardından
yerleri yalamış ihtişamlı saraylar. Apışmış birden başını yastıklara koyanlar.
Göklerin sarsılmazlığında bir sabah, acıdan bir resim çizilmiş ki bütün bölge simsiyah…
Yüreklerinin
köşesinde ne varsa yarına özge, bir şerit gibi kopmuş o müthiş titreşimle.
Kendi diliyle konuşmuş o gece toprak. Nice mesajlar sunmuş savaşçı Amazon kızlarına. Nimetlerle dolu
bölge toprakları, nice bir ihtişamdan sonra o gece altına almış savaşçı
Amazonları.
Terme
yıkılmış, Ünye ve Fatsa yerle bir olmuş…”(3)
“TERME YIKILMIŞ, ÜNYE ve FATSA YERLE
BİR OLMUŞ…”
O güzelim
“edebî üslûp” dolu izahatlara devam edelim:
“Ne hazin…
Amazonları
boğmuş Terme Çayı, Cüri Deresi, Bolaman Irmağı.
Yarılmış ve
azgın bir yılan gibi yürümüş yer. Titremiş, kalbur gibi, sallanmış toprak
üstündeki her şey.
Toprak ve
su, gizem dolu güçten buyruk almışlar. Bir buyrukla Canik Dağları, sanki
yerinden koparılmışlar. Gümbür gümbür Karadeniz’in mavi renkli, beyaz köpüklü
sularıyla kucaklaşmışlar.
“Yürü!”
emrini veren, toprağa, suya ve dağlara, ‘dünyanın bir masal olduğunu’ öğretmiş
savaşçı Amazonlara…
Emrolunmuş
ki sular, canavarlar gibi coşmuş. Ve Terme Çayı’nın, Cüri Deresi’nin, Bolaman
Irmağı’nın damarı birden kopmuş…
Seslenmiş
görünmeyen bir ses, kulaklara fısıltıyla:” İşte gelip giden bir nefes gibidir
insanın ömrü. Ve bir bilinmez yazgının avuçlarındadır, bekler durur hep can
evinde ruhu, ölümü.” diye söylenmiş.
Güneş
ansızın ışıklarını toplayıp gitmiş, koca gökler çatırdamış, karanlık bir
gecenin koynunda patlayan şimşeklerden çıkan ışınlar, mor dağları korkunç
renklere boyamış. Ne denli ihtişamı yaşasa da Amazon soyu, onlar da tatmışlar
kendilerini bekleyen bu acı sonu…
Bir
buyruğun enkazına mağlup olarak görmüşler her şeyi. Böylece Amazonlar da fark
etmiş ölüm gerçeğini.
Bir
felâketmiş bu yakalandıkları ki kıyametten farksızmış.
Kara
bulutlar, gökleri tutsak almış, şimşeklerin ateşi salkım salkım yeryüzüne
dökülmüş. Öyle korkmuşlar, öyle korkmuşlar ki Amazonlar, adeta bedenlerinden
yürekleri sökülmüş. Ağaçlar, secdeye gelip suları yalamışlar. Yağdıkça amansız
yağmur, toprak gevşemiş. Ne varsa Fatsa’da, Ünye’de, Terme’de ölümcül yağmurun
ve kasırganın elinde bir saman çöpü gibi sürüklenmiş. Ve bulanık suların
altında kalan toprakla birlikte ne varsa Karadeniz’e gömülmüş.”(4)
“KARADENİZ’E GÖMÜLEN AMAZONLAR…”
“Belâgatlı”
izahatlara devam edelim:
“Nice
Amazon kızları , soylu atlarıyla birlikte dalıp gittikleri sel sularının içinden
çıktıklarında ağızlarından bulanık sular dökülmüş.
Kabaran
Bolaman Irmağı, Cüri Deresi ve Terme Çayı, Amazonların üstlerine abanırken
köpüklü dudaklarıyla korkunç bir dev gibiymiş. Köpek gibi kudurmuş, sabun gibi
köpürmüş, güç toplayarak habire katmer katmer savaşçı Amazon kızlarının
üstlerine yürümüş. Ne varsa bölgede dikili, saman çöpü gibi önüne katarak boylamış
Karadeniz’i.
Su,
bedenlerini bir kıyıdan diğerine, kurşun gibi ağır, yıldırım gibi güçlü
çarpmış. Ne tutunacak bir dal bulabilmişler denizin içinde, ne ayaklarını
basabilecek bir toprak, gecenin bu deminde.
Yıkılmışlar,
azgın suyun, depreşen toprağın, biçen bir kasırganın korkunç gücüyle tırpanın
önündeki buğday başakları gibi yerlere. Ve yenilgisiz savaşçı Amazonlar,
hışımla patlayan yıldırımların şiddetinden İlâhî bir gücün karşısında,
güçsüzlüklerini anlamışlar.
Onca
kıyametin hışımla patlayan şiddetinden nice yürekler yerinden kopmuş. Nice
canlar, yok olmuş. Ve Amazonlar, onca savaşlardan ve Truva düellosundan sonra
kavuşmak için mutlu bir sabaha, yazık ki Karadeniz’in azgın dalgalarıyla
boğulup gitmişler. Sırım boylu, deniz gözlü, uzun saçlı, atletik vücutlu bu
savaşçı kızların gözlerine denizin köpüklü sularından ölü renkler inmiş. Deniz
sakinleşip dinince her şey, salkımsöğütler gibi gölge düşürmüş mavi gözlü
Amazonların güzelim sarı saçları üzerine.
Bir fırtına
gibi dünyayı kasıp kavuran ve erkeksiz yaşayan savaşçı Amazonlar, görünmez,
yüce bir güç önünde, güçsüzlüklerinin bilincine varmışlar. Bu hengâme içinde
kendilerine sığınacak bir liman aramışlar. Yazık ki gayri sığınacakları bir
liman yokmuş.
Güzeller
güzeli yaralı yürekli ilk Amazon kraliçesi Hippolite’nin Terme köprüsü üstünde
Herakles’le giriştikleri düelloyla Terme Çayı’nda boğuluşundan sonra yönetime
getirilen Simenita adına denize yakın, uçsuz bucaksız bir alanda kurulan kent, Amazonlarla birlikte yerin dibine
göçmüş. Nice emekle, nice bir zamanda kurulan kent, içini dolduran sularla bir
uçsuz bucaksız göl olmuş.”(5)
HA “SİMENİT GÖLÜ”, HA “GAGA GÖLÜ”
“İşte aynı
anda Gaga Gölü çevresinde seferde bulunan Amazonların bir kısmı da buralarda at
sırtında talim yapıyormuş. Aynı felâket, onları da burada vurmuş. Derler ki
işte Fatsa’nın Yassıtaş köyü sınırları içindeki bu Gaga Gölü ta o tarihte
oluşmuş.
Terme
kasabası içinde yaktıkları ateşin koru, bir yanda Terme toprakları içinde yer
alan Simenit Gölü sularıyla, bir yanda Fatsa toprakları içinde yer alan Gaga
Gölü sularıyla birden sönüvermiş. Üç saniye içinde Simenit toprakları ile Gaga
Gölü toprakları sulara gömülmüş. Artık orası suların biriktiği, yüreği sırlarla
dolu bir ünlü göl olmuş.
Nice bir
zaman sonra çevresinde dev boyuna ulaşan kamışlar bitmiş.
Bunca asır,
hâlâ gizemiyle , ünüyle Simenit Gölü bulanık sularıyla, Gaga Gölü duru
sularıyla Amazonları koynunda saklıyormuş…
Simenit ve
Gaga Gölleri, Amazonların sırlarını eteklerine bohçalayıp onları yeraltına
gizlemiş. Ve yine derler ki bu savaşçı kızlar , tarihin nice bir zaman ötesinde tekrar dirilecek, eski ihtişamlarını
yaşayacaklarmış.
Aradan nice
çağlar geçince , bugün Amazonları taşıyan atların toynak izleri Terme, Ünye ve
Fatsa toprağından silinip gitmiş.
Amazonların
o hazin, o sır dolu yürekleri, şimdi üstünde boy atan yaban otlarının altına dürülmüş, o günden bu güne, bu kilidi
açacak gizem ve sihir yüklü bir anahtar aranıyormuş…
Derler ki
Terme ile Fatsa’nın en yücesi Keltepe ve Keriştepe arasındaki Kırk Kızlar
Mezarlığında gömülü kırk kahraman Amazon, gecenin karanlık koynuna, ay
doğuncaya dek mezarlarından kendi güzelliklerine denk ışıklar saçarmış. Ay
doğduktan sonra sabah güneşinin kızıllığı Karadeniz’i kızıla boyayıncaya kadar
gömülü kentin üstündeki Simenit Gölü’yle Gaga Gölü’ne doğru zılgıtlar çeker,
savaş çığlıkları atarlarmış. Ve yine derler ki aynı anda, aralarında at sırtında bir günlük mesafede bulunan bu iki gölün
sularından kırk at, santurlar gibi suyun yüzüne çıkıp Kırk Kızların
zılgıtları son buluncaya kadar gölün üstünde
yıldırım hızıyla tam kırk tur atarlarmış. Güneş, bir mızrak boyu
yükseldikten sonra sulara dalıp
gözlerden kaybolurlarmış..
Gaga Gölü,
Bolaman ırmağı ile batısındaki Yassıtaş köyü arasında yaslandığı dağın mavi
gözü gibidir.
Göl,
toprağın karakterine uygun girintili çıkıntılı bir yüzey oluşturur. İlk
zamanlarda bu yüzey üstünde irili ufaklı birçok göl oluşmuş, ancak şimdilerde
kuruduğu söylenmektedir.
Kimileri bu
Gaga Gölü’nün , heyelan sonucu oluşan enkaz seti bir göl olduğunu söylerler.
Heyelan kütlesinin önünde topuk kısmı ile karşısında bulunan yapısal bir
yükselti arasında kalan çukurluğun sularla dolması sonucu oluşmuştur derler.
Hiçbir akarsu ile beslenmeyen Gaga
Gölü’nün derinliği yer yer on ile yirmi beş metre arasındadır.
Gölün tam orta yerinde kamışlarla kaplı küçük bir
adacık vardır ki onun da masalımsı bir
öyküsü söylenip durulur kıssahanların dillerinde.
Birbirlerini
çok seven bir kızla bir delikanlı , kız babasının hışmından kaçarak günler
süren bir yolculuktan sonra bu gölün kenarına kadar gelmişler. Kimseciklere
görünmemek için gölün kenarındaki kamışlıkların içine saklanmışlar.
Yorgunluklarından bir uyumuşlar, bir uyumuşlar ki tam üç gün üç gece sonra
kendilerine gelebilmişler.
Uyandıklarınlarında bir balıkçı, küçücük teknesiyle hayran hayran onların
sarmaş dolaş olup uyuyuşlarını seyrediyormuş. “(6)
“Belâgat”
dolu izahatlar, sadece “Simenit Gölü”nün; sadece “Gaga Gölü”nün ‘hakikati’ni;
sadece “Terme’deki Batık-Gömülü Şehir”; sadece “Fatsa’daki Batık-Gömülü Şehir”i
değil; “Karadeniz Kıyısında Yaşadıklarına İman Ettikleri Amazonlar”ın; “Karadeniz
Sahilinde Yaşadıklarına İman Ettikleri Amazonlar”ın; “Terme”de, “Fatsa”da,
hattâ “Ünye”de,sadece ”üç saniye süren,” hem “deprem-zelzele” ile hem de “sular
altında”, “sel felâketi ile boğularak”, “yerin dibine geçirildikleri” ve âdeta
“hakikî güç”ün “kimde?” olduğunun hatırlatılmasından sonraki “izahatlar”;
“Fatsa Gaga Gölü’nün Ortasındaki ‘Adacık’ın Oluşumu”nun izahı ile
sonlanıyor…(7)
NETİCE-İ KELAM:
Belki de,
hâlen, sadece “Samsun Coğrafyası”nda değil; belki de bütün Türkiye sathında,
“Amazonların Varlığına İman Edenler”in de
dayandığı, mesnet aldığı “kaynak”ların hepsi ‘elinin altında’ olan;
“İlahiyatçı-Edebiyatçı- Yazar”ımız da; “Amazonlar: Helâk Edilen Bir Kavim”di
‘hakikat’ini de ‘deklare’ de etmiş oluyor…
“Terme’de
Batık-Gömülü Şehir”(8) ‘Araştırma Yazı’mızda ve bu ‘Araştırma Yazı’mızda da
ortaya koyduğumuz üzre; “Rabb’ül Âleminin Helâk Ettiği Bir Kavim Olan
Amazonlar” üzerinden neler yapılmak isteniliyor?
“Fatsa’da
Batık-Gömülü Şehir”deki “Gaga Gölü” ise günümüzde, “kano sporu”, “kano
gezileri” ile “doğal sit alanı” ile “deniz bisikleti turları” ile “saz
bitkileri ile çevrili” ‘ seksen bin metre kare yüzölçümü” ile içindeki “sazan
balıkları” ile bazı “su bitkileri” ile “koruma amaçlı imar planı” ile “gölün
etrafındaki bir tane tesis” ile “turizm merkezi” yapılmaya çalışılıyor.(8)
“Allah(c.c.)’ın
helâk ettiği Amazonlar”dan geriye ise;
“bir kemik parçası bile” kalmadı…
Terme, 22 Aralık 2019
İsmet GÜLTEKİN
Araştırmacı-Yazar ve Eğitim
Dip Notlar:
(1): İsmet GÜLTEKİN, “Terme’de Batık-Gömülü Şehir”,
Terme Birlik MEFKÛRE(blog), 14 Aralık 2019
(2): Baha Rahmi ÖZEN, “HEKİMOĞLU Efsanesi”-Biyografik
Roman-,Hayat Yayınları:448, İstanbul 2013, s.77
(3): Baha Rahmi ÖZEN, adı geçen eser, s.78
(4): Baha Rahmi ÖZEN, adı geçen eser, s.79
(5): Baha Rahmi ÖZEN, adı geçen eser, s.80
(6): B.R.ÖZEN,a.g.e., s.81-82
(7): B.R. ÖZEN, a.g.e., s.82-83
(8): yassitas.com,
yeniakit.com.tr,Karadeniz.gov.tr,trthaber.com(16 Nisan 2019), azbibak.com(16
Nisan 2019), fatsa.gov.tr , tripodvisor.com.tr,hurriyet.com.tr(18 Nisan
2019)(Gaga Gölü diye yazdığımızda “google”dan çıkanlar…)