27 Aralık 2019 Cuma

FATSA'DA BATIK-GÖMÜLÜ ŞEHİR

                   FATSA’DA BATIK-GÖMÜLÜ ŞEHİR



      Geçenlerde “Terme’de Batık-Gömülü Şehir”(1) ‘araştırma yazı”mda, “Amazonların Varlığına İman Edenler”in, hâli pür melâline dikkat çekmek istemiştim.

     Dayandıkları, mesnet gösterdikleri “kaynak”lara dayalı yazdıkları bir “hakikat” de vardı: “Allah(c.c.), Amazonları helâk etmişti…Yerin dibine batırmıştı…”

     “Muasır Paganist”çesine, “Çağdaş Putperest”cesine, “helâk edilmiş Amazonların varlığına iman etmiş” olan sözde ‘ Millî Aydınlar’, sözde “İslamî Aydınlar”, sözde “Türk” olanlar, sözde “Müslüman” olanlar; nasıl oluyorda meselâ binlerce seneyi aşan süredir “Horasan Alperenlerin Toprağı Terme”de, “Allah(c.c.) tarafından helâk edilmiş, yerin dibine batırılmış ‘Amazonlar’a, dayandıkları güya “kaynak”lara istinaden sahip çıkıyorlardı?

Hele de sadece “Terme İlçesi”nde değil; “Peygamberler Şehri Şanlıurfa” da bile “Amazonlar Arayan”; ‘Amerikan-İngiliz-Yunan ve Mason Zihniyetliler”in , hattâ “Moskof Zihniyetliler”in “etkisi”, “faktörü” aşikâr olduğu hâlde?

                      FATSA’DA BATIK-GÖMÜLÜ ŞEHİR


“ Çok eski devirlerden beri var olan Gaga Gölü’nün ne zaman ve nasıl oluştuğunu yörede hiç kimse bilmez. Kimilerine göre tarihi kesin olarak belli olmayan bir zamanda, bir heyelan boşluğu sonucu oluşmuştu. Kimilerine göre uygarlığın kıyısı bu güzel kentte bir zamanlar kışın buzları ve yazın kızgın kumları  birbirine katarak  dörtnala at koşturup, ta Terme’den buralara kadar gelen Amazonların yeryüzü toprağında yok oluşları sırasında olmuştu. Bir gece ansızın yer deprenmiş, gök deprenmişti. Uzun ve vahşi bir tarihin bir döneminde, kendi doğruları uğruna ulusların önünde yiğitçe dövüşen Amazonlar, Gaga Gölü’nün bu oluşumuyla sulara ve toprağın derinliklerine gömülüp yok olmuşlardı.”(2)

“Yer deprenmişti, gök deprenmişti…”

Ne demekti?

“Üç saniye” süren “deprem” ile, sadece ve sadece “üç saniye” süren “zelzele” ile ve “sularda boğularak”, “sel felâketi” ile  “yerin dibine”, “Fatsa Gaga Gölü”nün “dibine batırılan Amazonlar…”

Bakınız, o güzelim “edebî üslûbu” ile sadece “Terme”de değil; sadece “Fatsa”da değil; “Ünye” de de, hasılı, “Karadeniz Kıyısı”nda, “Karadeniz Sahili”nde “Amazonların Yaşadıklarına İman Edenler”, “Amazonların Varlığına İman Edenler”, “yerin deprenmesi, gök’ün deprenmesi” ile “Amazonların helâk edildikleri”ni şöyle izah ediyorlar:

“Sıcacık bir rüzgâr, asılmışmış bir gece, Terme’de Amazonların kulaklarına, Üç saniyelik bir ışık yapışmışmış rüzgârın ardına. Gerilmişmiş yer, geren kudretin elinde bir yay gibi. Sallanmış Terme, Fatsa ve Ünye daldaki yaprak gibi. Anlamışlar Amazonlar, yaratıldıkları topraklara geri döneceklerini.

Gecenin tam olgunluk noktasını yaşarken hepsi birden, Terme, Ünye ve Fatsa sallanmış derinden.

Takdir olunmuş  ve yürümüş Terme, Ünye ve Fatsa, her uçtan bir uca yılan gibi. Çalkalanmış Karadeniz,havuzda çalkalanan sular gibi. Bu depreşim ve sarsıntıyla Amazonlar ürpermiş ki ne ürpermiş. Her zamankinden  ayrı depreşmiş zaman ve çatlamış  apansız Terme, Ünye ve Fatsa topraklarının yüreği.

Zindan imiş bölgeye hâkim olan. Takdir olunmuş  ki yürümüş Fatsa, Ünye, Terme beyaz  köpüklü sulara doğru  bir dev gibi. Ardından yerleri yalamış ihtişamlı saraylar. Apışmış birden başını yastıklara koyanlar. Göklerin sarsılmazlığında bir sabah, acıdan bir resim  çizilmiş ki bütün bölge simsiyah…

Yüreklerinin köşesinde ne varsa yarına özge, bir şerit gibi kopmuş o müthiş titreşimle. Kendi diliyle konuşmuş o gece toprak. Nice mesajlar sunmuş  savaşçı Amazon kızlarına. Nimetlerle dolu bölge toprakları, nice bir ihtişamdan sonra o gece altına almış savaşçı Amazonları.

Terme yıkılmış, Ünye ve Fatsa yerle bir olmuş…”(3)


“TERME YIKILMIŞ, ÜNYE ve FATSA YERLE BİR OLMUŞ…”


O güzelim “edebî üslûp” dolu izahatlara devam edelim:

“Ne hazin…

Amazonları boğmuş Terme Çayı, Cüri Deresi, Bolaman Irmağı.

Yarılmış ve azgın bir yılan gibi yürümüş yer. Titremiş, kalbur gibi, sallanmış toprak üstündeki her şey.

Toprak ve su, gizem dolu güçten buyruk almışlar. Bir buyrukla Canik Dağları, sanki yerinden koparılmışlar. Gümbür gümbür Karadeniz’in mavi renkli, beyaz köpüklü sularıyla kucaklaşmışlar.

“Yürü!” emrini veren, toprağa, suya ve dağlara, ‘dünyanın bir masal olduğunu’ öğretmiş savaşçı Amazonlara…

Emrolunmuş ki sular, canavarlar gibi coşmuş. Ve Terme Çayı’nın, Cüri Deresi’nin, Bolaman Irmağı’nın damarı birden kopmuş…

Seslenmiş görünmeyen bir ses, kulaklara fısıltıyla:” İşte gelip giden bir nefes gibidir insanın ömrü. Ve bir bilinmez yazgının avuçlarındadır, bekler durur hep can evinde ruhu, ölümü.” diye söylenmiş.

Güneş ansızın ışıklarını toplayıp gitmiş, koca gökler çatırdamış, karanlık bir gecenin koynunda patlayan şimşeklerden çıkan ışınlar, mor dağları korkunç renklere boyamış. Ne denli ihtişamı yaşasa da Amazon soyu, onlar da tatmışlar kendilerini bekleyen bu acı sonu…

Bir buyruğun enkazına mağlup olarak görmüşler her şeyi. Böylece Amazonlar da fark etmiş ölüm gerçeğini.

Bir felâketmiş bu yakalandıkları ki kıyametten farksızmış.

Kara bulutlar, gökleri tutsak almış, şimşeklerin ateşi salkım salkım yeryüzüne dökülmüş. Öyle korkmuşlar, öyle korkmuşlar ki Amazonlar, adeta bedenlerinden yürekleri sökülmüş. Ağaçlar, secdeye gelip suları yalamışlar. Yağdıkça amansız yağmur, toprak gevşemiş. Ne varsa Fatsa’da, Ünye’de, Terme’de ölümcül yağmurun ve kasırganın elinde bir saman çöpü gibi sürüklenmiş. Ve bulanık suların altında kalan toprakla birlikte ne varsa Karadeniz’e gömülmüş.”(4)

              “KARADENİZ’E GÖMÜLEN AMAZONLAR…”


“Belâgatlı” izahatlara devam edelim:

“Nice Amazon kızları , soylu atlarıyla birlikte dalıp gittikleri sel sularının içinden çıktıklarında ağızlarından bulanık sular dökülmüş.

Kabaran Bolaman Irmağı, Cüri Deresi ve Terme Çayı, Amazonların üstlerine abanırken köpüklü dudaklarıyla korkunç bir dev gibiymiş. Köpek gibi kudurmuş, sabun gibi köpürmüş, güç toplayarak habire katmer katmer savaşçı Amazon kızlarının üstlerine yürümüş. Ne varsa bölgede dikili, saman çöpü gibi önüne katarak boylamış Karadeniz’i.

Su, bedenlerini bir kıyıdan diğerine, kurşun gibi ağır, yıldırım gibi güçlü çarpmış. Ne tutunacak bir dal bulabilmişler denizin içinde, ne ayaklarını basabilecek bir toprak, gecenin bu deminde.

Yıkılmışlar, azgın suyun, depreşen toprağın, biçen bir kasırganın korkunç gücüyle tırpanın önündeki buğday başakları gibi yerlere. Ve yenilgisiz savaşçı Amazonlar, hışımla patlayan yıldırımların şiddetinden İlâhî bir gücün karşısında, güçsüzlüklerini anlamışlar.

Onca kıyametin hışımla patlayan şiddetinden nice yürekler yerinden kopmuş. Nice canlar, yok olmuş. Ve Amazonlar, onca savaşlardan ve Truva düellosundan sonra kavuşmak için mutlu bir sabaha, yazık ki Karadeniz’in azgın dalgalarıyla boğulup gitmişler. Sırım boylu, deniz gözlü, uzun saçlı, atletik vücutlu bu savaşçı kızların gözlerine denizin köpüklü sularından ölü renkler inmiş. Deniz sakinleşip dinince her şey, salkımsöğütler gibi gölge düşürmüş mavi gözlü Amazonların güzelim sarı saçları üzerine.

Bir fırtına gibi dünyayı kasıp kavuran ve erkeksiz yaşayan savaşçı Amazonlar, görünmez, yüce bir güç önünde, güçsüzlüklerinin bilincine varmışlar. Bu hengâme içinde kendilerine sığınacak bir liman aramışlar. Yazık ki gayri sığınacakları bir liman yokmuş.

Güzeller güzeli yaralı yürekli ilk Amazon kraliçesi Hippolite’nin Terme köprüsü üstünde Herakles’le giriştikleri düelloyla Terme Çayı’nda boğuluşundan sonra yönetime getirilen Simenita adına denize yakın, uçsuz bucaksız bir alanda kurulan  kent, Amazonlarla birlikte yerin dibine göçmüş. Nice emekle, nice bir zamanda kurulan kent, içini dolduran sularla bir uçsuz bucaksız göl olmuş.”(5)

                        HA “SİMENİT GÖLÜ”, HA “GAGA GÖLÜ”


“İşte aynı anda Gaga Gölü çevresinde seferde bulunan Amazonların bir kısmı da buralarda at sırtında talim yapıyormuş. Aynı felâket, onları da burada vurmuş. Derler ki işte Fatsa’nın Yassıtaş köyü sınırları içindeki bu Gaga Gölü ta o tarihte oluşmuş.

Terme kasabası içinde yaktıkları ateşin koru, bir yanda Terme toprakları içinde yer alan Simenit Gölü sularıyla, bir yanda Fatsa toprakları içinde yer alan Gaga Gölü sularıyla birden sönüvermiş. Üç saniye içinde Simenit toprakları ile Gaga Gölü toprakları sulara gömülmüş. Artık orası suların biriktiği, yüreği sırlarla dolu bir ünlü göl olmuş.

Nice bir zaman sonra çevresinde dev boyuna ulaşan kamışlar bitmiş.

Bunca asır, hâlâ gizemiyle , ünüyle Simenit Gölü bulanık sularıyla, Gaga Gölü duru sularıyla Amazonları koynunda saklıyormuş…

Simenit ve Gaga Gölleri, Amazonların sırlarını eteklerine bohçalayıp onları yeraltına gizlemiş. Ve yine derler ki bu savaşçı kızlar , tarihin nice  bir zaman ötesinde tekrar dirilecek, eski ihtişamlarını yaşayacaklarmış.

Aradan nice çağlar geçince , bugün Amazonları taşıyan atların toynak izleri Terme, Ünye ve Fatsa toprağından silinip gitmiş.

Amazonların o hazin, o sır dolu yürekleri, şimdi üstünde boy atan yaban otlarının  altına dürülmüş, o günden bu güne, bu kilidi açacak gizem ve sihir yüklü bir anahtar aranıyormuş…

Derler ki Terme ile Fatsa’nın en yücesi Keltepe ve Keriştepe arasındaki Kırk Kızlar Mezarlığında gömülü kırk kahraman Amazon, gecenin karanlık koynuna, ay doğuncaya dek mezarlarından kendi güzelliklerine denk ışıklar saçarmış. Ay doğduktan sonra sabah güneşinin kızıllığı Karadeniz’i kızıla boyayıncaya kadar gömülü kentin üstündeki Simenit Gölü’yle Gaga Gölü’ne doğru zılgıtlar çeker, savaş çığlıkları atarlarmış. Ve yine derler ki aynı anda, aralarında  at sırtında bir günlük mesafede bulunan  bu iki gölün  sularından kırk at, santurlar gibi suyun yüzüne çıkıp Kırk Kızların zılgıtları son buluncaya kadar gölün üstünde  yıldırım hızıyla tam kırk tur atarlarmış. Güneş, bir mızrak boyu yükseldikten  sonra sulara dalıp gözlerden kaybolurlarmış..

Gaga Gölü, Bolaman ırmağı ile batısındaki Yassıtaş köyü arasında yaslandığı dağın mavi gözü gibidir.

Göl, toprağın karakterine uygun girintili çıkıntılı bir yüzey oluşturur. İlk zamanlarda bu yüzey üstünde irili ufaklı birçok göl oluşmuş, ancak şimdilerde kuruduğu  söylenmektedir.
Kimileri bu Gaga Gölü’nün , heyelan sonucu oluşan enkaz seti bir göl olduğunu söylerler. Heyelan kütlesinin önünde topuk kısmı ile karşısında bulunan yapısal bir yükselti arasında kalan çukurluğun sularla dolması sonucu oluşmuştur derler. Hiçbir akarsu ile beslenmeyen  Gaga Gölü’nün derinliği yer yer on ile yirmi beş metre arasındadır.

Gölün  tam orta yerinde kamışlarla kaplı küçük bir adacık vardır ki onun da masalımsı  bir öyküsü söylenip durulur kıssahanların dillerinde.

Birbirlerini çok seven bir kızla bir delikanlı , kız babasının hışmından kaçarak günler süren bir yolculuktan sonra bu gölün kenarına kadar gelmişler. Kimseciklere görünmemek için gölün kenarındaki kamışlıkların içine saklanmışlar. Yorgunluklarından bir uyumuşlar, bir uyumuşlar ki tam üç gün üç gece sonra kendilerine gelebilmişler.  Uyandıklarınlarında bir balıkçı, küçücük teknesiyle hayran hayran onların sarmaş dolaş olup uyuyuşlarını seyrediyormuş. “(6)


“Belâgat” dolu izahatlar, sadece “Simenit Gölü”nün; sadece “Gaga Gölü”nün ‘hakikati’ni; sadece “Terme’deki Batık-Gömülü Şehir”; sadece “Fatsa’daki Batık-Gömülü Şehir”i değil; “Karadeniz Kıyısında Yaşadıklarına İman Ettikleri Amazonlar”ın; “Karadeniz Sahilinde Yaşadıklarına İman Ettikleri Amazonlar”ın; “Terme”de, “Fatsa”da, hattâ “Ünye”de,sadece ”üç saniye süren,” hem “deprem-zelzele” ile hem de “sular altında”, “sel felâketi ile boğularak”, “yerin dibine geçirildikleri” ve âdeta “hakikî güç”ün “kimde?” olduğunun hatırlatılmasından sonraki “izahatlar”; “Fatsa Gaga Gölü’nün Ortasındaki ‘Adacık’ın Oluşumu”nun izahı ile sonlanıyor…(7)

                  NETİCE-İ KELAM:

Belki de, hâlen, sadece “Samsun Coğrafyası”nda değil; belki de bütün Türkiye sathında, “Amazonların Varlığına İman Edenler”in de  dayandığı, mesnet aldığı “kaynak”ların hepsi ‘elinin altında’ olan; “İlahiyatçı-Edebiyatçı- Yazar”ımız da; “Amazonlar: Helâk Edilen Bir Kavim”di ‘hakikat’ini de ‘deklare’ de etmiş oluyor…

“Terme’de Batık-Gömülü Şehir”(8) ‘Araştırma Yazı’mızda ve bu ‘Araştırma Yazı’mızda da ortaya koyduğumuz üzre; “Rabb’ül Âleminin Helâk Ettiği Bir Kavim Olan Amazonlar” üzerinden neler yapılmak isteniliyor?

“Fatsa’da Batık-Gömülü Şehir”deki “Gaga Gölü” ise günümüzde, “kano sporu”, “kano gezileri” ile “doğal sit alanı” ile “deniz bisikleti turları” ile “saz bitkileri ile çevrili” ‘ seksen bin metre kare yüzölçümü” ile içindeki “sazan balıkları” ile bazı “su bitkileri” ile “koruma amaçlı imar planı” ile “gölün etrafındaki bir tane tesis” ile “turizm merkezi” yapılmaya çalışılıyor.(8)

“Allah(c.c.)’ın helâk ettiği Amazonlar”dan geriye ise;  “bir kemik parçası bile” kalmadı…
Terme, 22 Aralık 2019
İsmet GÜLTEKİN
Araştırmacı-Yazar ve Eğitim

Dip Notlar:
(1): İsmet GÜLTEKİN, “Terme’de Batık-Gömülü Şehir”, Terme Birlik MEFKÛRE(blog), 14 Aralık 2019
(2): Baha Rahmi ÖZEN, “HEKİMOĞLU Efsanesi”-Biyografik Roman-,Hayat Yayınları:448, İstanbul 2013, s.77
(3): Baha Rahmi ÖZEN, adı geçen eser, s.78
(4): Baha Rahmi ÖZEN, adı geçen eser, s.79
(5): Baha Rahmi ÖZEN, adı geçen eser, s.80
(6): B.R.ÖZEN,a.g.e., s.81-82
(7): B.R. ÖZEN, a.g.e., s.82-83

(8): yassitas.com, yeniakit.com.tr,Karadeniz.gov.tr,trthaber.com(16 Nisan 2019), azbibak.com(16 Nisan 2019), fatsa.gov.tr , tripodvisor.com.tr,hurriyet.com.tr(18 Nisan 2019)(Gaga Gölü diye yazdığımızda “google”dan çıkanlar…)

Hiç yorum yok: