17 Eylül 2019 Salı

"TÜRKİYE'DEKİ FINDIK İŞLEME SANAYİİ"(*)

                                      
           “TÜRKİYE’DEKİ FINDIK İŞLEME SANAYİİ”(*)


“Fındık, hasat sonrasında çeşitli tekniklerle sert kabuğundan ayrılmakta ve iç fındık olarak sanayide işlenmeye hazır hale gelmektedir.

Dünyada fındık %70  oranında çikolata, %15 pasta ve şekerleme, %10 çerez olarak ve %5 oranında diğer alanlarda tüketilmektedir.

Bununla birlikte  yağ, yem,kontralit, petro kimya sanayileri fındığın diğer kullanım alanlarıdır.

Türkiye’de fındık çerezlik olarak tüketildiği gibi, sanayide işlenerek de kullanılmaktadır.

Bütün ya da parça olarak çikolatalı ürünler sanayinde, dondurma yapımında, pastacılıkta, şeker ve kakaolu ürünler içerisinde çeşitli şekillerde kullanılmaktadır.


Fındık sanayi, son ürünleri 3 grup altında incelenmektedir:

1-    İç fındık(naturel fındık)
2-    İşlenmiş fındık ürünleri(kavrulmuş ve beyazlatılmış fındık)
3-    İleri derecede işlenmiş fındık ürünleri(kıyılmış, dilinmiş fındık, fındık unu, fındık ezmesi ve  fındık füresi)”(1)

“Fındık işleme ürünleri tesisleri” yani  iç fındık, kavrulmuş fındık, beyazlatılmış fındık, kıyılmış fındık, dilinmiş fındık, fındık unu, fındık ezmesi ve fındık püresi imal eden  çoğu “küçük işletme”ciler, “Türkiye’mizdeki Fındık Sanayi”ni  de meydana getirmektedirler…

Benim gibi sizler de “fındık unu” imalatının da yapıldığını, belki “ilk defa” duymuş oldunuz.

İşte, “Millî Fındık Sanayi”miz namına sevindirici olan hâl; “Ticaret ve Sanayi Odaları Verileri”ne göre, 1994’de 96 adet olan “iş yeri” sayısı, 2001’de 295 adete; 2017’de ise 414 adete çıkmış olmasıdır…


Çoğu “küçük işletmeler çapı”nda da olsa, “Millî Fındık Sanayi”miz namına sevindirici rakamlardır…
Velâkin, “Millî Fındık Sanayi”miz namına sevindirici olan bu hâl; mevzubahis olan “fındık işleme ürünleri”nin ihracatında ise; 2010’dan 2017’ye, yüzde ,yüzde ellileri aşan kertede “azalış”ın yaşanmış olmasıdır..

TÜRKİYE’DE FINDIK ÇEŞİTLERİ”


Türkiye’mizin “Batı, Orta ve Doğu Karadeniz Bölümleri”nde, “Karadeniz Bölgesi”nde elde edilen “Millî Fındığımız”, “bölümlere” göre ‘farklı çeşitlilikler” de göstermekte.

Meselâ, “Batı Karadeniz Bölümü”nde, “Karafındık”, “Uzunmusa”, Mincane”, “Çakıldak”, “Foşa” ve “Sivri” fındık çeşitleri; “Orta Karadeniz Bölümü”nde, “Tombul”,”Çakıldak” ,“Kalınkara” , “uzunmusa” ve “Sivri” fındık çeşitleri; “Doğu Karadeniz Bölümü”nde,”Fındığın Başkenti”(!) de denilen Giresun da ise  “Tombul”, “Sivri”,”Kalınkara”,”Palaz” ve “Çakıldak” ile yine “Fındığın Başkenti”(!) de denilen Trabzon’da ise “Mincane”, “Foşa”,”Tombul”,”Sivri”ve ”Cavcava” fındık çeşitleri elde edilmekte…


Alakalı resimlerden de görüleceği üzre “Millî Fındığımız” çok çeşitli ve her birinin de “değeri” farklı oranlarda…

NETİCE:

Millî Fındık Sanayi”mizi, “Millî Fındık İşleme Ürünleri Tesisleri”mizi, daha da “Büyük İşletmeler” hâline getirebilmeliyiz…

“Fındık unu” gibi ‘ilk defa’ işittiğimiz ‘fındık ürünleri”nin de kullanımını daha da yaygınlaştırmalıyız…


Elbetteki, “Millî Fındık İşleme Ürünleri Tesisleri”mizdeki sevindirici artışlara ilâve olarak da; “işlenmiş fındık ürünlerimizin ihracatını”nı  da o oranda çoğaltabilmeliyiz…

Terme, 17.09.2019
İsmet GÜLTEKİN
Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci

Dip Notlar:

(*): Prof.Dr. A. İlhami KÖKSAL, “Türk Fındık Çeşitleri”, Ankara 2018, “Türkiye’deki Fındık İşleme Sanayi”, ‘Bölüm 12’, s.125,126

(1): Prof.Dr. A.İlhami KÖKSAL, adı geçen eser, s.125

11 Eylül 2019 Çarşamba

"FINDIĞIN BAŞKENTİ": "İTALYA-FERRAO"



"FINDIĞIN BAŞKENTİ": 'İTALYA-FERRAO'


Bu sene "fındık taban fiyatının zamanında açıklanması"nda bir "ilk" yaşandı.
"Başkan"ımız,"Cumhurbaşkanı"mız ve "Ak Parti Genel Başkanı"mız tarafından,"ilk defa",'fındık taban fiyatı" 'zamanında' açıklandı:"15 TL"
"-Fındık taban fiyatının zamanında açıklamasından da ne olacakmış ki?", diyemeyiz...
Yaşayan bilir...
Benim, kayınvalidemin fındıklarını, âdeta "fındık proleteri" gibi toplamış, harmanda kurutmuş, 'patoza vermiş', çuvallara doldurmuş ve âdeta 'çuvaldız iğnesi' ile de sıkıca dikmiş,"yayla"mızda ki, o zamanlar 'gayr-i modern" hanemizde beklemeye başlamıştık.
Neredeyse hanemizde yürümeye de yer kalmamıştı.
Bekliyorduk...
Neyi mi?
" Fındık taban fiyatlarının açıklanmasını..."
"Fındık taban fiyatları açıklasın ki; önümüzdeki kış mevsimi, okulların açılması da yaklaştı; bir an evvel "yayla"dan "şehire" inelim.
"O sene", yaşadığımız "stresi", "bir Allah(c..) bilir, bir de biz..."


"FINDIĞIN BAŞKENTİ" TARTIŞMALARI

Yine bu sene " Fındık Sektörü"nde,"Fındığın Başkenti" tartışmaları da yaşandı...
Kimileri,"-Osmanlı tarihî kaynaklarınca da sabittir ki; ilk ihraç edilen mahsûl-ürün "fındık" olduğundan;"Giresun Vilâyeti" 'Fındığın Başkenti"dir, dedi...
Kimileri de, doğruluğu meçhul "Dairevî İstatistikî" malumatları da dikkate alarak;"Fındığın Başkenti" 'Ordu Vilâyeti"dir;"Baş İlçesi" de " Ünye" dir, dedi...
Kimileri de, belki de " Biz, 'Amerikan Uşağı Değülüz', "Laz Uşağuyuz" dercesine;"Finduğun Başkenti" 'Trabzon Vilâyeti"dir, dediler...

"FINDIĞIN BAŞKENTİ" 'İTALYA-FERRAO'


"Hakikat" te ise; günümüzde, "Fındığın Başkenti"; ne "Giresun Vilâyeti"; ne "Ordu Vilâyeti" ve "Baş İlçesi" 'Ünye"; ne de " Trabzon Vilâyeti"?
Günümüzde "Fındığın Başkenti", esasında "İTALYA" ve "FERRAO ŞİRKETİ..."
Kuvvetle muhtemel, bu sene de "Türk Fındığı"nın ekseriyetini, "sel suları" almadı; "İtalya-Ferrao Şirketi" alacak...
Artık günümüzde, "Sagra"ların,"Tadella"rın üretimini yapacak; "hammadde fındık üretim yerleri"nde, yeni yeni "Fabrikalar" açabilecek,"Ordulu Aileler" gibi; "Hakikî Fındık Kahramanları" da yetişmiyor, ye-ti-şe-mi-yor....
"Peki, ne yetişiyor?" derseniz?
Cevap:"-Fındık Baronları" yetişiyor....
Tıpkı "Din Baronları" gibi; habire "Baronlar" yetişiyor; "fındık baronları" yetişiyor....
"Fındık Üreticileri"ni bilmem kaça,"İtalya-FERRAO Şirketi" gibi "ecnebî- yabancı şirketlere" 'satan' "Fındık Baronları..."
Bir "bak"ıyorsunuz ve de "gör"üyorsunuz; neredeyse "Yeni Fındık Sezonu" gelmiş;"mağazalar, ağzına kadar 'fındık çuvalları' ile dopdolu...."
Bir "anlam" vermede zorlanıyorsunuz da..

ELHASIL:
Yine, bu sene "TMO"'ya ilâve olarak;"FİSKOBİRLİK" de "devreye girdi" de,"fındık üreticilerimiz"in bir nebze yüzü güldü, gülüyor, gülecek...
Velâkin halledilmesi elzem en "köklü mes'ele"miz ise hâlâ devam ediyor:
"-'TÜRK FINDIĞI'NI, 'ECNEBÎLERDEN-YABANCILARDAN" KURTARAMAMAK...
Çare:"Hammaddesi Fındık" olan "vilâyetler"e, "şehir"lere,"beled"lere, çok sayıda "Fındık Entegre Tesisleri" değil; muhtelif üretim yapabilecek-Yağ gibi, Çikolata gibi vesaire- "FABRİKALAR" yapabilmek, işletebilmek...
Tıpkı "Yaşar PAMUK"ların " Fındık Yağı Üretimi Teşebbüsleri" gibi...
Tıpkı "SAĞRA ve TADELLA" 'çikolata markaları'nı, bir zamanlar "İç-dış Ticaret Âlemi"ne "kabul" ettirmiş,bir başka, "Ordulu Aile" gibi...
"Ha-Mim...Lâ Yünsarûn..."

Terme,11 Eylül 2019
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci




10 Eylül 2019 Salı

BÖYLE "MİLLET ADAMI" OLUNMAZ

BÖYLE "MİLLET ADAMI" OLUNMAZ



"Şehr-i Terme"miz,"Beled-i Terme"miz, bu sene, 23 Haziran 2019 tarihli "sel felâketi"nin ardından 23-24 Ağustos 2019 tarihinde de "ikinci sel felâketi"ni yaşadı..

"Terme, Tarihinin En Büyük Sel Felâketini Yaşadı"(*) başlıklı kısmî "araştırma haber" yazımızda da "hatırlattığımız" ve "vurguladığımız" üzre;"Terme Şehri"miz,"Terme Beledi"miz, 1930'lardan itibaren, neredeyse "her sene sel felâketi" yaşayan , moda tabiri ile "parsellere" sahip bir coğrafya...

En büyük sebep ise; "Salıpazarı Barajı"nın, neredeyse yirmi seneden beri tamamlanamayışı...

"100. Yaşını" kutlayan malum "Tek Başına İktidar Dönemi"nde, hadi diyelim "Millî Şef İktidarı Yılları"nda "Binlerce Frengi Hastalığı"na yakalanmış "Terme Şehri Sakinleri","Horasan Alperenleri Toprağı" "Terme Beledi Sakinleri"; bu seferde; daha geçenlerde "18. Yaşını" kutlayan bir "Tek Başına Sağ İktidar Yılları"nda da, "sel felâketleri"ne maruz kalmaya devam ederken; kimbilir belki de "yükselen kürtaj" oranlarına da sahip olmaya başladı...


Üstelik "Değişen Terme Toplum Yapımız" ise hepimizin malumu...

BÖYLE "MİLLET ADAMI" OLUNMAZ

Yine bu sene "Trabzon Araklı"da yaşanılan "sel felâketi"nde ise-Bu sene, Araklı'da kaç defa "sel felâketi" meydana geldi, sayamadım-"8(sekiz) vatandaş"ımız,"sel sularına kapılarak şehid" oldular...

 "Terme,Tarihinin En Büyük Sel Felâketi"ni yaşadığı 23-24 Ağustos 2019 tarihli "sel felâketi"nde ise;"üç yüz(300)den fazla konutun; dört yüz(400)den fazla yapının hasar gördüğünü; maddî zararın ise 400 (dörtyüz) milyonları aştığını" "sorumlular" da açıkladılar...

 Dikkat ederseniz, açıklanan "maddî zarar meblağı"ile ,kimbilir kaç tane "Salıpazarı Barajı" da yapılabiliyordu?

Üstelik hem "Araklı Halkı"na, hem de "Terme Halkı"na,"telekonferans yolu ile" de ulaşıp; "bir kerecik bile" "geçmiş olsun" diyemedi de....


Velâkin, "Cumhurbaşkanı"mız,"AK Parti GenelBaşkanı"mız,"Başkan"ımız;"Tarihinin En Büyük Sel Felâketi"yaşamış olan "Terme Şehri"ndeki,"Terme Beledi"ndeki, belki de "zaten açık" olan bir "okulumuz"un "açılışı"na ise "telekonferans yolu" ile katıldı...


 Böyle "Millet Adamı" olunmaz.

Salıpazarı,10 Eylül 2019
 İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci

Dip Not:


 (*): İsmet GÜLTEKİN ,"Terme,Tarihinin En Büyük Sel Felâketini Yaşadı",termebilrlikmefkure.blogspot.com, Eylül 2019

OSMANLILAR, "NİZAM-I ÂLEM İÇÜN", ÇATIR ÇATIR "FAİZ" YEMİŞLERDİ

ÇATIR ÇATIR "FAİZ"YİYEN "ATALARIMIZ" VARDI...       
OSMANLILAR,"NİZAM-I ÂLEM İÇÜN",
ÇATIR ÇATIR "FAİZ" YEMİŞLERDİ...


Bugünlerde, yine "Faiz Düzeni" tartışılmaya başlandı.
Güyâ "Faizsiz Finans Bankacılık Sistemi" de hatırlatılmaya başlandı...
Halbu ki "mes'elenin kökeni derinlerde..."
Halbu ki "mes'elenin kökeni geçmiş asırlarda..."
Halbu ki "mes'elenin kökeni tarihte..."
Halbu ki"mes'elenin kökeni "Garp/Batı Âlemi" karşısında;"Türk-İslâm Medeniyeti"mizin üstünlüğünü kaybetmesinde..."
"Çağ değişimi"ni sahih bir şekilde, zamanında anlayıp, kavrayamayışımızda...
"ÇAĞ DEĞİŞİMİ ve FIKIH"
Hâlen okumaya devam ettiğim "ufuk açıcı" bir eserin"en iştiyâk ile okuduğum kısmı"nın başlığı:"Çağ Değişimi ve Fıkıh"(*)
"Osmanlı'da "Faiz" Var mıydı?" iştiyâklı merakımın,"bilgi açlığı"mın, bir "kitap"da, bir "eser"de ele alınışı ve izahı...
"Bizleri;"1965 Nesli"ni de ne kadar yanlış yetiştirmişler" dediğim bir "kitap", bir "eser..."
"Fotokopi çeker gibi Batı Hukukunu almışız...Ticaret Hukukumuz şu ülkeden; Ceza Hukukumuz şu ülkeden; Medenî Hukukumuz şu ülkeden...
Sadece ölünce "İslâm Hukuku"na göre "Fıkıh İlmi"ne göre defnediliyoruz dediğimiz, düşündüğümüz "Büluğ Yılları"mız,"Ergenlik Seneleri"miz....
Peki amma "Niye Batı Hukukunu almışız? Sebepler neydi?", diye hiç mi hiç düşünmediğimiz " Yıllarımız","Senelerimiz..."
Halbu ki "Ulu Hakan"ın bile "Mecelleyi Durdurup Batı Hukukunu alırken; "Ulu Önder" "Batı Hukuku"nu almayıp da, tatbik etmeyip de ne yapsın dı ki?
"PARA VAKIFLARI"

Merhum Kanuni Sultan Süleyman döneminde,"Hanefî Fıkhı"na,"İmam Zafer İçtihadı"na dayanarak;"paranın da Vakf edilmesi, işletilmesi" adına, "muameley-i şer'iye" ismi ile âdeta "Allah'a hile yaparak", Osmanlı'nın "yoksul/fakir sosyal tabakalarına destek çıkmak gayesi ile de hem "gelenek"(örfî hukuk), hem de "fetvâ"(fıkıh) ile "Devlet-i aliyeyi Osmaniye"nin,"devlet"in "hukukî temele" dayandırdığı vakıflar:"Para Vakıfları..."
"Faiz adı geçmeden faiz işlemi..."
"Nizam-ı Âlem İçün" 'Para Vakıfları..."
Ve dönemin "Ulema"sının bile "2'ye bölündüğü" çatır çatır "faiz" yemeden ,"Para Vakıfları"ndan,"Bankacılığa","Banka Kurma"ya uzanan "tarihî vetireler","tarihî süreçler...."
Ve günümüzde güya "Faizsiz Finans Bankacılığı Yapıları","tüzel kişilikler","hükmî şahsiyetler..."
Esasında, belki de yine "Allah'a hile yapar" gibi "Para Vakıfları" gibi çatır çatır "faiz" yemeler....
Hattâ öyle ki; günümüzde de "Ulema" artık kaça "bölündüyse";"Dar'ül Harp" de "faiz yenilir" 'içtihadları...." Vesaire....
Biliyor musunuz?
Kabaca "Azınlık Hareketleri", kabaca "Sosyalist Hareketler", kabaca " İslamî Hareketler",hattâ "Suriyeli Mülteciler"bile, "tüzel kişilik/hükmî şahsiyet" sahibi olma da,"şirketleşme" de,"Bankacılık Sektörü"nde âdeta dolu dizgin mesafe katederken; esefle belirtiyorum ki sadece ve sadece kabaca "Ülkücü Hareket", âdeta nalları toplamaya devam etmektedir...

ELHASIL:
"Her ribâ faiz; her faiz ribâ değildir" âdeta "içtihad farkları" olsa da; bizler de, tıpkı "atalarımız" Osmanlıların "Nizam-ı Âlem İçün " çatır çatır faiz yemesi gibi "iktisadî türev"de denilen faizi yemeye de devam etmekteyiz.
Vesselam....
Salıpazarı, 10 Eylül 2019
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci
Dip Notlar:

(*): Taha AKYOL,"Türkiye'nin Hukuk Serüveni-Fıkıh tan Hukuka ve Demokrasiye Geçiş Sorunları-""Çağ Değişimi ve Fıkıh",5.Baskı,Ekim 2016, Doğan Kitap, İstanbul,sayfa113-144,toplam 31 sayfa.

3 Eylül 2019 Salı

CERİDE-GAZETE DAĞITICILARIMIZ...

CERİDE-GAZETE DAĞITICILARIMIZ…



Türkiye’mizde, neredeyse sayıları “50 rakamı”nı bulan “günlük periyotlu”, “Türkiye’miz geneli”nde yayın yapan; bütün “vatan sathı”nda hergün dağıtılan “cerideler”imiz, “gazeteler”imiz mevcut…

Ve yine Türkiye’mizde, kimileri “günlük periyotlu”, kimileri “haftalık periyotlu”, kimileri de “on beş günlük periyotlu”, belki de kimileri “aylık periyotlu”, yine belki de binlerce “mahallî cerideler”imiz, “yerel gazeteler”imiz mevcut…

Günümüzdeki “dijital çağ”ın getirdiği kolaylıkla, “internet imkânları” ile “sanal/siber ortam”da da olsa, her birine “bir tık kolaylığı” ile ulaşabiliyoruz…

“Dijital Çağ”, “İnternet Asrı”, “Sanal/Siber Teknolojik İmkânlar”, “kağıda basılı” bütün “neşriyatı”n “kağıda basımı”nı sonlandırır mı?,”tartışmaları” da yapılmakta…

Ve bazı “cerideler” de, bazı “gazeteler” de,hem “mahallî/yerel vasıflı” olsun; hem de aslında “Millî Basın” diye yazmak lazım, “Türkiye geneli vasıflı” olsun, “kağıda basılı neşriyatları”nı sonlandırıp, sadece “ sanal/siber ortamlar”da neşriyatlarını idame ettirmekteler…

Şu bir “hakikat” ki; “sanal/siber ortamlar”daki “okunma”, “tıklanma” nisbetleri, “hit”leri, “tirajları”, “kağıda basılı satış tirajları”ndan da misli misli fazla…

Neticede, bir “vakıa”, bir “olgu” , bir “hakikat” olarak, “kağıda basılı cerideler”in, “kağıda basılı gazeteler”in “dağıtımı” da devam etmekte…


CERİDE-GAZETE DAĞITICILARIMIZ…


Etrafımızda, malumumuz olan, aşinâ olduğumuz çok sayıda “ceride-gazete dağıtıcılar”ımız var…

Türkiye’mizde, “ceride-gazete dağıtıcılığı mes’elesi”nde ise “hayırlı çığır açan”, “yenilik yapan”, hattâ “nefis terbiyesi” nâmına da “üniversite mezunu işsiz gençler”mize “ceride-gazete dağıttırabilme” muvaffakiyetini gösterebilmiş yegâne şahsiyet ise; benim de ömründeki “ilk patronum” olan “Denizlili”,” Tarikat-ı Muhammedîye Pîri” rahmetli ‘Dr. Enver ÖREN” olmuştur…

Rahmetli “Dr. Enver ÖREN”,“ateşe tapan” ‘mecusiler’in ,günümüzde bile “cerideleri-gazeteleri” ‘milyonları aşan tirajlara” sahip”ceride-gazete dağıtım modeli”ni, “Japon Misâli”ni, Türkiye’mizde tatbik edebilmeye muvaffak olmuş yegâne şahsiyettir de…

Hele de, bundan “30 sene önceleri”ni, “bilgisayar”ın, “internet”in, “akıllı telefonlar”ın olmadığı “Türkiye’miz seneleri”ni hatırlayabilirsek; “kağıda basılı yayınların dağıtımı”nın da, “ceride-gazete dağıtıcıları”mızın da ehemmiyetini de ,daha iyi anlar ve kavrarız…

CERİDE-GAZETE SEKTÖRÜNÜN, EN FEDAKÂR KESİMİ


“Ceride-Gazete Dağıtıcıları”mız, günümüzdeki “Dijital Çağ Hakikati”ne rağmen; yine de “ceride”lerimizin, “gazete”lerimizin “en fedakâr kesimi” olma sıfatını da, hâlen de taşımaktalar…

“Yaz-kış” demeden; “sıcak-soğuk” demeden; “kar-yağmur” demeden; “tatil matil” de demeden, “cerideleri”mizi, “gazeteleri”mizi “dağıtan”; “aboneler”ine ulaştıran fedakâr bir kesim; “ceride-gazete dağıtıcıları…”

“Şehir”lerde, “beled”lerde, insanlar ,ekseriyetle, adetâ  ‘horul horul uyur”ken; onlar “sabahın nuru”nda, “sabah ezanından önce” kalkarlar ve “cerideler”ini, “gazeteler”ini getirecek “kamyonları”, ilgili ‘adresler” de beklerler…

Aldıkları “cerideleri”, “gazeteleri” de, “ilâveleri”ne, “promosyonları”na, “hediyeleri”ne azamî dikkat ederek; kimileri eski-püskü ‘bisikletleri” ile kimileri bilmem kaç model “motosikletleri” ile kimileri “yaya”n; kimileri de “taksileri” ile “abonelerinin adresleri”ne dağıtırlar…

Öyle “çağ atlamış” bir “ülke”de de “ceride-gazete dağıtıcılığı” yapamadıklarından;ekseriyetle, “abonelerine ait cerideleri”, “abonelerine ait gazeteleri”, ya “kapı kolları”na iliştirerek, ya “kapı altından atarak”, ya da “balkonlarına fırlatarak” “abonelerine” ulaştırırlar…

“ÖZLÜK HAKLARI”

Aslında “ceride-gazete dağıtıcıları”nın da kendilerine ait “özlük hakları” da vardır. Her bir “ceride”den, her bir “gazete”den, çok cüzî de olsa, bilmem ne oranında “kâr payı” alırlar da..

“Cerideleri”ne, “gazeteleri”ne “reklâm” temin ettiklerinde de, yine bilmem ne oranında “kâr payı” alırlar…

Bu sebepten de “abone sayıları”, “abone rakamları” da ehemmiyetlidir…

 Fakat, ekseriyet ile kimileri “bir güzel ülkü uğruna”, kimileri de “İslâm Dâvâsı uğruna”, kimileri de “şirketleri uğruna” her türlü “çile”ye de katlanırlar…

Velâkin, belki de hâlâ “sigortaları yoktur”, belki de hâlâ “maaş” da alamamaktadırlar…

Belki de, hâlâ tabiri caizse “dağıttıkları cerideleri”, “dağıttıkları gazeteleri”, “Cağaloğlu”ndan “Plaza”lara taşınmıştır, büyük “şirket”lere, “holdingler”e dönüşmüştür amma “ceride-gazete dağıtıcı”ları olarak, tabiri caizse “özlük hakları”nda ‘iyileştirmeler” de yapılmamıştır…

“Her türlü çileye katlanmak” da öyle bir şey olsa gerek…

Üstelik, “dağıttıkları cerideler”in, “dağıttıkları gazeteler”in ‘yaptığı haberler”in de, “köşeyazarları”nın yazdığı yazıların muhtevası da, gelebilecek “ tehlikeli baskıları” da göğüslemeyi de gerektirmektedir…

ELHASIL:

“Benim bir hayalim var” ‘nokta-i nazarı”ndan ifâde etmek istersem; şöyle muhkem “özlük hakları”na sahip biri olarak, ikinci, üçüncü meşgaleler yapma ihtiyacı duymadan; yine şöyle “pırıl pırıl bisikletler”le veya “gıcır gıcır motosikletler”le “cerideler”imizi, “gazeteler”imizi dağıtabilmek…

Yine “abonelerimin cerideleri”ni, “abonelerimin gazeteleri”ni, oraya-buraya âdeta ‘zula etme ihtiyacı duymayarak’; şöyle “modern kutulara” iştiyâk ile bırakabilmek…

Şâyed, yayın hayatına başladığı senelerde, “Yeni Şafak Gazetesi “, “dağıtıcıları”na, “hayalimdekileri” tatbik edebilseydi, belki de “sergüzeşt-i hayat”ım daha başka şekillenecekti…

Selâm olsun “ceride-gazete dağıtıcılarımıza…”

Terme, 3 Eylül 2019
İsmet GÜLTEKİN

Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci

1 Eylül 2019 Pazar

"AMAZON KARILARI"NDAN YARDIM İSTEMEYE GEREK YOKTUR..."

Ahmet SEZGİN: "-'AMAZON KARILARILARI'NDAN YARDIM İSTEMEYE İHTİYAÇ YOKTUR..."
ŞEHRİN RUHU, BİZ VE AMAZONLAR(*)

Bir yeri, şehir yapan, onun ruhudur.Bir kentten ortak değerleri, hatıraları, alışkanlıkları, ortak mekan-ları; sanat, kültür ve gönül adamlarıyla milli kahra-manları çıkarıp attığınızda taş yığınından başka bir şey kalmaz orada. O zaman da orada bir "şehir ruhu"ndan da bahsedilemez ortak kimlikten de.
Bir şehri yenilerken, geliştirirken hem estetik kurallara hem de o şehrin ruhuna, manevi dokusuna, otantik yapısına dikkat etmek gerek. Sibel Eraslan´ın ifade ettiği gibi: ?Güzellik, tek başına estetik bir mevzu değildir. Veya İslam estetiği dediğimizde güzellik, aynı zamanda sorumluluk, vicdan ve hukuk anlamlarına da gelir.?
İlçemiz Terme gerek tarihi, siyasi sebeplerle gerekse sosyo-ekonomik ve iklime bağlı sebeplerle çok fazla tarihi, kültürel eserlere; meşhur manevi, ilmî, siyasî, edebi şahsiyetlere sahip değildir. Dolaysıyla ilçemizde Pazar Camii gibi üç beş eser dışında bilinen eski (Osmanlı dönemine ait) cami, kilise, medrese, kervansaray, köprü, çeşme, kale, han, hamam gibi önemli mimarî eserlerden günümüze taşınan da pek yoktur. Cüneyd-i Bağdadi diye meşhur olan Kubatoğlu Cüneyt Bey, Ziya Behlül Bey, Debreli Hasan, Hacı Kuzu dışında çok bilinen çok eski bir zat da yoktur.
Böyle olunca Terme´de "şehrin ruhu"nu neler oluşturacaktır? Fındığı, pirinci, kavağı, pidesi, mısırı, pancarı, limonatası mı? Bunlar, ekonomik hatta turistik değerdir ama şehrin ruhunu oluşturamaz.O zaman da bazı efsanelerle ve tarihi kaynaklarda buralarda yaşadığına dair ifadelerin geçtiği savaşçı, erkek düşmanı ve bizim kültürümüze çok aykırı" Amazon kadınlarının ruhundan "Terme´nin tanıtımı, turizme açılması"için imdat dilenilmeye başlandı. Elbette amaç"?turistik kazanç" idi ama yol, yöntem kültürel bakış hem yanlış hem de çok eksik olunca toplumda huzursuzluk, kısır çekişmeler başgösterdi.
Geçen yıllarda şahit olduğumuz turizm sevdasıyla "DNA´larımızda Amazonların kanı var. Biz, Amazon´uz.Terme Amazon´dur." diyecek kadar Amazon aşkıyla yanıp tutuşmalar, saçmalıklar, kamuoyu aldatmacasıyla Meydana Amazon heykeli konulmak istenmesi, milli ve manevi değerler hususunda çok hassas insanımızı oldukça rahatsız etmektedir. Terme´de Amazon efsanesi veya mitinin turistik bir öge olarak kullanılması olabilir ama bu şekilde yani Sodom-Gomero, Ponpei halkı gibi sapık kültüre sahip Amazonlar; bir kültür ögesi, kimliğimizin parçası gibi sunulmamalıdır.İlla olacak deniyorsa Amazon simgesinin yeri de bir şehrin ruhunu yansıtacak meydan olmamalıdır.Simenit Gölü yanında ibret olarak sunulabilir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait pek fazla değerimiz olmasa da Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan çokça değerimizin farkına varmamız gerek. Terme´de yaşamış Hababam Sınıfı yazarı Rıfat Ilgaz, Turgut Uyar, Ozan Arif gibi sanatçıların tanıtımı; Mehmet Aslantuğ, Baha Rahmi Özen, Senai Demirci, Ertuğrul Sevindik gibi yaşayan Termeli sanatçıların fark ettirilmesi hem şehrin ruhu ve kimliği açısından hem de turizm yönünden önem arz etmektedir. Kırkpınar Başpehlivanı, Balkan, Akdeniz ve İslam Oyunları Şampiyonu Kenan Şimşek gibi güreşçilerimizden, onlarca sanatçı, yazar ve ilim adamımızdan faydalanmamak büyük eksiklik. Bunlar için "Şairler ve Sanatçılar Parkı"olabilir. Yeni Adliye Binasının karşısında Ozan Arif´in doğduğu ev, koruma altına alınabilir. Tam 50 yıl önce Terme´de tarihi konferans veren Necip Fazıl´ın ismi, Belediye Kültür Merkezine verilebilir. Yahya Kemal İlkokulunun eski binası, ismiyle yaşatılmalı; "Terme Müzesi ve Kütüphanesi" olmalıdır.
Cumhuriyet döneminde çok az sayıdaki özel mekanlar yok edilmemeli. "Terme Lisesi", adıyla bu ilçenin en eski lisesiydi; çok önemli bir aidiyet, kimlik oluşturmaktaydı. İsminin kesinlikle yaşatılması gerekirdi.Yazık oldu! (Yine de bu yanlıştan dönülebilir.) "Garaj Camii", ?Cumhuriyet Meydanı", "Terme Kız Meslek Lisesi", "Yahya
Kemal İlkokulu", :Fatih İlkokulu" isimleri de yaşatılarak binlerce insanın anılarına, geleneğine darbe vurulmamalıydı.Eski "?Kapanaltı",Eski Atatürk İlkokulu binası,"?Turan Sineması","Çınarlık Futbol Sahası" yaşatılmalıydı. Köy isimlerimizin mahalle adı olmaması gerekirdi."Köy tavuğu" yerine "mahalle tavuğu" mu diyeceğiz? "Köy yoğurdu"yerine "mahalle yoğurdu" mu diyeceksiniz? Ben, "mahalle çocuğu" mu olacağım yoksa?
Eskiye ait ortak mekanların pek kalmadığı ilçe-mizde meydandaki "Saat Kulesi" bile yıkılmama-lıydı.Yıkılmışsa yerine Hasan Özdemir Hocamın da teklif ettiği gibi "Terme Şehitliliği" olmalıdır. Yahut Terme´de yaşamış yukarıdaki büyük şahsiyetler tanıtılmalıdır. Şehrin kültürü, ruhu için "kendi adamlarımız" yerine "Amazon karıları"ndan yardım istemeye ihtiyaç yoktur. Sahiden bize ait olanları yaşatalım yahut az bilinenleri fark edip fark ettirelim.Yapılacak yenilikler, hem kültürel dokumuza uymalı hem de kuşatıcı, estetik ve faydalı olmalıdır.
(*): Ahmet SEZGİN(Eğitimci, Şair ve Yazar),"Şehrin Ruhu, Biz ve Amazonlar", Terme Bilgi Gazetesi,16.05.2017

"GALAT-I MEŞHUR"LUĞA DA DEVAM...

“GALAT-I MEŞHUR”LUĞA DA DEVAM….



“Umran’dan Uygarlığa” marş marş, koşmaya da devam ediyoruz.

“Osmanlıca” denilen “yazı lisânı”mızı, rahmetli Şemseddin SAMİ’nin, “Lisân-ı Türkî/Türkçe Lisânı”mız diye târif ettiğini bile unuttuk.

“Latin Alfabeli Türkçe”, “Latinceli Türkçe” dediğimiz de bile ne hikmetse “Taha AKYOL”ların da ‘öfke histerisi”ne kapıldığını hissediyoruz…

Bütün yaşadığımız menfîliklere rağmen; “Latin Alfabeli Türkçe”mizin de, “Latinceli Türkçemiz”in de başına gelmedik kalmadı, kalmıyor…


“Edebiyat”a bile artık “Yazın” deniliyor; “Edebî”ye ise “Yazınsal” deniliyor…

Son aylarda “bak”ıyor ve “gör”üyorum ki; “fikriyat.com” gibi bazı “fikir-düşünce” ‘web siteleri”, “Latin Alfabeli” de olsa “Türk Lisânı”na, “Türk Dili”ne ‘hassasiyet’li davranıyor…

Benim bile “ilk defa” öğrendiğim şekilde; “Yaa, demek ki bu kelime böyle yazılıyormuş.” dediğim çok oldu…

Bir “virgül” işaretinin, bir “inceltme işareti”nin ne kadar “ehemmiyetli” olduğunu da daha iyi “anlıyor” ve daha iyi “kavrıyor”um…

“ŞEHİD” NASIL YAZILIRDI?

Son haftalarda en fazla “düşünmeye” başladığım kelime yahut mefhum ise “şehid” kelimesi, “şehid “ mefhumu…

“Televizyon Kanalları”nın ‘alt yazılı”larına ‘bak’ıp ‘gör’düğümde, neredeyse hep  hâşâ sonu “it” ile bitmiş şekilde yazılıyor: “Şehit”

“En koyu milliyetçi siyasî teşkilatlar”ın ‘cerideleri’ne ‘bak’tığımda da, neredeyse hep hâşâ sonu “it” ile bitmiş şekilde yazıldığını ‘gör’üyor ve ‘oku’yorum…

Hayıflanıyorum; “toprağı sıksan şüheda fışkıracak şüheda” denilen “vatan”ımızda, daha “şehid” yazabilmeyi bile bilemiyoruz…

“ÜÇ TARAFI DENİZLERLE ÇEVRİLİ TÜRKİYE”


Tahammülümün  en zorlandığı ‘galat-ı meşhur’ ifâdelerden biri de, “en üst seviye”dekilerden başlayarak, mikrofonları kaptıklarında, “üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye” demeleri…

“2019 Balık Sezonu” bugün itibari ile başladı…

Rabbim hayırlı kazançlar nasip etsin.(Âmin)

Dün, gecenin saat 23.00 civarlarında, “TRT Haber”den, “Canlı”, “Ak Parti Genel Başkanı”mızın, “Cumhurbaşkanı”mızın, “Başkan”ımızın, “İstanbul Beykoz”daki “2019 Su Ürünleri Sezonu Açılışı”nda, “halk”a yaptığı konuşmayı dinlerken de, kulağıma yine “üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye” ifâdeleri geldi…

Bugün ise ; “Yeni MESAJ Gazetesi”nin “ilk sayfası”ndaki, “TZOB Genel Başkanı”mızın, “muhalefet olsun ayağına” sarfettiği “Balıkçılıkta Durum İyi Değil” başlıklı ‘haber’deki  daha ilk cümleleri:

”-Üç tarafı denizlerle çevrili, 8 bin 333 kilometre kıyı şeridine sahip olan Türkiye….”

“Emekliliğine hukuken bir sene kalmış” bir ‘öğretmen’ olarak da, hayıflandım…

“Türkiye: ‘İki buçuk Yanı, 2,5 Tarafı Denizlerle Çevrili Bir Yarımada Ülkesi”(1) başlıklı “6 sene önce” yazdığım yazımda da, bu “galat-ı meşhur”luğu ‘yazarak’ dile getirmiştim…

“SARAYIN BOZKURTLARI” ve “İLAHİ KELİMETULLAH”


Yine “madalyonun bir yüzü” itibariyle diye yazayım; “Umran’dan Uygarlığa” marş marş, koşar adım giden bir “Türkiye Hakikati”nde, tıpkı “Şehid Nasıl Yazılır?”, bilemediğimiz gibi, “İ’lâ-yı Kelimetullah” Nasıl Yazılır?”, yine bilemiyoruz…

En son bir yazar, “İ’lâ-yı Kelimetullah”ı, hem “İ’lâ-yı  Kelimetullah”, hem de “İ’lâ-yi Kelimetullah” diye ‘iki farklı şekilde’ yazmış…(2)

“Aydınlıkçı Sol Neşriyat”ta, güyâ “MHP Aleyhtarlığı” yapan ve bu minvalde ikinci kitabı olan “Sarayın Bozkurtları” isimli eserini neşretmiş olan ÖNKİBAR’ların alakalı eserini müdakkik bir göz ile okuduğunuzda, çok büyük nisbette, “galat-ı meşhur”luğunu ‘bak’ıp, ‘gör’üp, ‘oku’yorsunuz:
“-Sorsanız biri İlahi Kelimetullahçı, diğeri Kızılelmacı…”(3)

                                                                   
“İ’lâ-yı Kelimetullah Nasıl Yazılırdı Yahu?”(4)başlıklı, “6 sene önce”ki bir yazımda da, “galat-ı meşhur”luğu ‘yazılı’ olarak da dillendirmiştim.



ELHASIL:

Kimileri “Umran’dan Uygarlığa” marş marş, koşar adım koşmaya devam ede dursun; “İslâm ile meczolmuş Türk Milliyetçileri” de, biiznillah,”Türk-İslâm Birliği Mefkûresi” muktezasınca, “Umran”lardan, “Yeni Bir Türk İslâm Medeniyeti”ne doğru ,kanatlanmaya da devam edecektir, kanatlanmaya devam edeceğiz…

Terme, 1 Eylül 2019

İsmet GÜLTEKİN
Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci

Dip Notlar:

(1): İsmet GÜLTEKİN, “Türkiye: İki Buçuk Yanı, 2,5 Tarafı Denizlerle Çevrili Bir Yarımada Ülkesi”, metgultekin.wordpress.com,08.06.2013
(2): Ahmet Doğan İLBEY, “Ne JönTürk’üz! Ne Atatürkçü Türk! Hakk’a Tapan Türk Milletindeniz”,tyb.org,31 Ağustos 2019
 (3): Sabahattin Önkibar, “Sarayın Bozkurtları”, 4. Basım,Haziran 2018,Kaynak Yayınları, İstanbul, s.28

(4): İsmet GÜLTEKİN,”İ’lâ-yı Kelimetullah” Nasıl Yazılırdı Yahu?”, metgultekin.wordpress.com,04 Nisan 2013