3 Eylül 2015 Perşembe

KARADENİZ BÖLGESİNDE SAHABE-İ KİRAM KABR-İ ŞERİFİ VAR MI?



KARADENİZ  BÖLGESİNDE SAHABE-İ KİRAM KABR-İ ŞERİFİ VAR MI?


Neredeyse onaltı seneden beri beynime kıymık gibi saplanmış bir suâl idi.Eski ajandamı şöyle bir karıştırdığımda, taa Ekim 1999’da kendime bu suâli sormuşum..O zamandan bu zamana, bu suâlin zihnimdeki cevabı ise “Karadeniz Bölgesinde Sahabe-i Kiram efendilerimie ait kabr-i şerif yok” biliyordum..

Yaptığım araştırmalarımın neticesi olarak da, kuvvetle muhtemel aynı hüküm geçerliliğini muhafaza etmekte.
Bu hususta müracaat edilebilecek en yakın faaliyet ise “Siyer Araştırmalarıı Merkezi”nin, geçen senelerde “82 İl 82 Sahabe” ismi altında bütün Türkiye’miz genelinde gerçekleştirdiği faaliyet olsa gerek..Hem “Türkiye Sahabî Haritası”, hem de “82 İl”imizde gerçekleştirdikleri “82 Sahabe-i Kiram” efendilerimizi yâd etme, anma faaliyetleri, Türkiye’mizdeki Sahabe-i Kiram efendilerimizin kabr-i şerifleri mevzûsuna kesifleşen bir faaliyet olarak ilk dikkate alınması gereken ‘kaynak’ olma özelliğini de muhafaza ediyor..
Bilhassa www.82il82sahabi.com web sitesi en yeni ve ilk elde faydalanılması elzem olan bir “kaynak” teşkil etmekte..
Elbette ki, bütün Türkiye’miz genelinde, “cennet vatan”ımızın her köşesinde, “Peygamberlerimizden sonra insanların en üstünleri olan” sahabe-i kiram efendilerimizi, bir dizi faaliyetlerle yâd etmiş olmak, takdire şayan bir hizmettirdir de..
Nihayette söyleyeceğimi hemen hemen bidayette söyledik zaten! Mezkûr ‘kaynağı’ da dikkate aldığımızda şu neticelere varıyoruz:
1)      Karadeniz Bölgemizi meydana getiren illerimizde;Düzce, Bolu, Zonguldak, Karabük,Bartın, Kastamonu, Çorum,Sinop, Samsun, Amasya, Tokat,Ordu, Giresun, ,Trabzon,Gümüşhane, Bayburt, Rize ve Artvin illerimizde-ki toplam onsekiz ilimiz-,sadece Bartın,Kastamonu,Çorum ve Bayburt’ta sahabe-i kiram efendilerimize “nisbet edilen” veya “makamları” veyahutta “bu isim ve künyede başka bir sahabî” kabr-i şerifi olduğunu söyleyebiliyoruz.
2)      Meselâ, Bartın’da  Hazret-i Ebu’d-Derdâ(r.anh)”ya “nisbet edilen” kabr-i şerif; Kastamonu’da,”halkın sahabe-i kiram kabr-i şerif’i bildiği sahabe-i kiram  kabr-i şerifi;Çorum’da, Hazret-i Amr b.Ma’dikerib(r.anh)ya “nisbet edilen” Kerebi Gazi ve yine “sahabe-i kiram” efendilerimize “nisbet edilen” “beş makam”; Kerebi Gazi, Hazret-i Süheyb-i Rûmî(r.anh),Ubeydi Gazi, Hazret-i Said b. Ebu Vakkas(r.anh) ile Yayan Dede kabr-i şerifleri;”Bayburt’ta sahabe-i kiram efendilerimizden mi, değil mi?”(1) kesinliği olmayan “Abdulvahab Gazi” kabr-i şerifleri…
3)      Görülüyor ki, bilhassa “Siyer Araştırmaları”nın “82il 82 sahabi” “kaynağı”ndan ve yaptığımız araştıma neticesinde, “nisbet, makam, halkın bildiği” velâkin “ilmî belgeler”de ispatlanamamış sahabe-i kiram efendilerimize ait kabr-i şerifler; Karadeniz Bölgemizdeki onsekiz ilimizin sadece dördünde konuşulmakta, söylenilmekte: Bartın, Kastamonu, Çorum ve Bayburt…
 Ve internette,  sadece arama motoru olmayan google’a, şehir ismi tire sahabe yazdığımızda ise –meselâ Diyarbekr-Sahabe- Türkiye’mizde, “Cennet Vatan”ımızda hem Peygamberlerimizin ve hem de sahabe-i kiram efendilerimizin kabr-i şeriflerinin-ki rivayet ve tesbit edilen sayı ile- en fazla Diyarbekr vilayetimizde olduğu anlaşılıyor. Neredeyse bin(1000) sahabe-i kiram efendilerimizin kabr-i şerifi, tam tesbit edilen rakam ise otuziki(32) sahabe-i kiram efendilerimizin kabr-i şerifi…Ve “Medine-i İstanbul”umuzda ise neredeyse sayıları kırkı(40) bulan sahabe-i kiram efendilerimizin kabr-i şerifi ve “nisbet, makam” dışında kesin sayı ile iki(2) sahabe-i kiram efendilerimizin kabr-i şerifleri mevcut…


SAHABE-İ KİRAM EFENDİLERİMİZLE  İLGİLİ KİTAPLAR
Hemen belirteyim ki, “Peygamberlerimizden sonra insanların en üstünü olan sahabe-i  kiram efendilerimizle  ilgili çok sayıda kitabî çalışmalar mevcut. Hem “Hayat’üs Sahabe” gibi sahabe-i kiram efendilerimizin “hayat tarzları”nın anlatıldığı, hem de bilhassa İstanbul, Diyarbekr vilayetlerimizdeki sahabe-i kiram efendilerimizle ilgi müstakil kitabî çalışmalar da mevcut…(2)

www.82il82sahabi.com’da KARADENİZ BÖLGESİ SAHABE-İ KİRAM EFENDİLERİMİZ


Mezkûr web sitesinin “Sahabe-Şehir İlişkisi”ni araştırma mevzûm olan “Karadeniz Bölgesindeki Sahabe-i Kiram Efendilerimizin Kabr-i Şerifleri” nokta-i nazarında incelediğimizde, maateessüf hiçbir “ilmî mesneti”, “ilmî dayanağı” olmadığını, adeta “bir mücadele aşkı namına” ve” “ileri derecedeki sahabe-i kiram efendilerimize yönelik kuvvetli muhabbet neticesi” yâdlar, anmalar yapıldığı bariz bir şekilde anlaşılmaktadır.
Şimdi burada Karadeniz Bölgesini meydana getiren toplam onsekiz(18) ilimiize ait mezkûr sitedeki “Sahabe-Şehir İlişkileri”nin her birini dile getirmek istemiyorum. Sadece Ordu ilimize ait mezkûr/zikredilen web sitesindeki “Sahabe-Şehir İlişkisi” bölümüne yazılanı aktarmak istiyorum: “Adı Ordu olan ilimizde, İslâm Ordularının ilk komutanı Allah’ın Arslan’ı ve şehidlerin efendisi olan H. Hamza anlatılacaktır.” Sırf “adı Ordu” diye…Ordu-TSK-Şehidlerimiz…

VESSELAM

“Cennet Vatan”ımız Türkiye’mizin; “şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” mısralarında da ifadesini bulan “her bir karış toprağı  “safran bitkili”şehidlerimizin kanı ile sulanmış” “yurt” olmaktan öte “vatan”laşmış “Anadolu ve Rumeli Coğrafya”mızda, her “coğrafî bölge”mizde, çok sayıda evliyalar, şühedalar, daha doğrusu “Hatim Duâ”larımızın nihayetinde okuduğumuz üzre;”Hem imana ve Kur’âna, İslâm’a hizmetleri sebkat eden eimme-i müctehidin cümle üstad, huffâz, evliyâ, şühedâ  ve Salih kulları”n kabr-i şerifleri ile dopdolu adetâ…
Ben, her zaman derim: Bu topraklara abdestsiz basılmaz…
“Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat” itikadınca da “Peygamberlerimize sövenler öldürülür, Sahabe-i Kiram efendilerimize sövenler ise dövülür..” Biz bu itikadımız sebebiyle de “bütün Peygamberlerimize ve bütün Sahabe-i Kiram efendilerimize muhabbet besleriz…”
Karadeniz Bölgemizde sahabe-i kiram efendilerimize ait kabr-i şerifler olmasa da, çooook sayıda “Nurdan Heykeller”in kabr-i şerifleri olduğu da “ilmen” kesindir..
Terme, 02.Eylül.2015
İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

(1): Süleyman ATMACA, Abdulvahab Gazi Bayburt’ta Medfun Bir Sahabe midir?, Bayburt Postası.06.Temmuz.2015,www.sanalbasın.com
(2):www.dünyabizim.com, sahabe kiram efendilerimize ait kitabî çalışmalar

11 Ağustos 2015 Salı

"HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman"(*)-BU BİR 'FATSA ROMANI' DEDİRTİYOR...




“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman”(*):

BU BİR ‘FATSA ROMANI’ DEDİRTİYOR…


Altı günde okuyup bitirdiğim bir roman. Çooook ‘gerçekci’, çooook ‘bilgilendirici’; çoooook ‘şuurlandırıcı’, -hem ‘tarih şuuru’, hem ‘edebî şuur’, hem ‘millî şuur’-; yaşadığımız coğrafyayı, havasını teneffüs ettiğimiz, suyunu içtiğimiz, ekmeğini yediğimiz ‘cennet vatan’ parçasını, bilerek, tanıyarak, sevebilmeye sevkeden bir roman.
“Akla yeni kapılar, pencereler” açan, düşündüren ve ufuk açan bir roman. Zaman zaman da “âyâ ne oldu ki?”, “acaba nasıl devam edecek ki?”, diye heyecan uyandıran, meraklandıran bir roman.
Otuz dokuz bölümlük, neredeyse toplam kırk saate yakın “Hekimoğlu Televizyon Dizisi”nden ve bir başka “Hekimoğlu Dizi Filmi”nden (1) sonra ve Murat SERTOĞLU’nun “Kahramanlar Kahramanı HEKİMOĞLU” (2)romanından otuz sene sonra yazılmış ikinci roman, ikinci yazılı eser, ikinci yazılı kaynak…
Ben, bu romanı altı günde sindire sindire bir ‘Ağustos Sıcağı’nda okuyup bitirdim ve sekiz  başlık altında tahlil etmeye gayret ettim:
1)      “AMAZONCULUK”(?!) KOKAN SAYFALAR
2)      AĞALAR-ÇETELER-YÖNETİM Yahut KRİPTO AĞALAR(Ermeniliğini, Rumluğunu, Hıristiyanlığını, Yahudiliğini Gizleyen Ağalar)-ERMENİ-RUM ve TÜRK ÇETELERİ-YÖNETİM-HÜKÛMET-DEVLET
3)      ETNİK MİLLİYETÇİLİK-GÜRCÜ-TÜRK ÇATIŞMASI
4)      TASAVVUFÎ BOYUT: AK BEDENLİ PÎR-SOFİ PÎR ve HÜMA HATUN OCAĞI
5)      TARİHÎ BOYUT: FATSA TARİHİ-ERMENİ-RUM ZULMÜ-PONTUSCULUK VESAİRE
6)      EDEBÎ BOYUT: TOPLAM DÖRTYÜZ ON ÜÇ(413) MISRA/DİZE
7)      BİLGİLENDİRİCİ BOYUT: AĞIT GELENEĞİ-TAŞLAŞAN BÜYÜCÜ-İSHAK KUŞU-ÜÇLER-YEDİLER-KIRKLAR-AŞK HARFLERİNİN ANLAMI
8)      ARGO CÜMLELER

“AMAZONCULUK”(?!) KOKAN SAYFALAR

“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman”ın omurgasını teşkil eden ve ‘baş kahramanı’, Fatsa’nın Yassıtaş Köyü gibi bir “Türk Köyü”nde dünyaya gelen “Türk Kahramanı Hekimoğlu”nun sevdalanıp aşka tutulduğu Fatsa Gürcü Ağalarından Sefer Ağa’nın kızı, Gürcü kızı Narin’in “Savaşcı Amazon  Kızı”na benzetilmesi.(s.114)
Altmış iki(62) bölümlük ‘biyografik roman’ın sadece 3., 5. ve 8. bölümlerinde “Amazonculuk”(?!) kokuyor!!!Toplamda, beşyüz kırk dokuz (549) sayfalık romanın sadece dokuz(9)  sayfasında…
Sadece 3. bölümde sayfa 48; 5. bölümde sayfa 77’den 83’ e kadar ve 8. bölümde sayfa 114’de…
Ve 9. bölümden itibaren, sayfa 117’den romanın son sayfası olan 549’a kadar ki sayfalarda artık “Amazonculuk”(?!) kokmuyor…Sadece 48 -117 sayfaları arasında kokan bir “Amazonculuk”(?!)

Benim, yazılarımda “Amazonculuk” diye tarif ettiğim ve asla ve kat’a tasvip etmediğim ve bir “İngiliz İntelijansıya Projesi” olan “uyduruk bir tarih” dediğim “Amazonlar” hakkında bilgiler verilirken ise; Terme’de Simenit Gölü, Fatsa’da ise Gaga Gölü-Kilise Gölü oluşumları ile ve üç saniye süren deprem ile “Amazonların nasıl yerin dibine geçirildiği, sulara gark olarak boğulduklarını” anlatan sayfalar ise hayli ilginç geldi. (sayfa 77, 78, 79)

AĞALAR-KRİPTO AĞALAR(Ermeniliğini, Rumluğunu, Hıristiyanlığını, Yahudiliğini Gizleyen Ağalar)-ERMENİ-RUM ve TÜRK ÇETELERİ-YÖNETİM-HÜKÛMET ve DEVLET

“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman” denilse de “eski gelenekçi roman” ve günümüzde daha kabul gören tarif ile “Tarihî Roman” kategorisine dahil edilebilecek bir roman..
Bir “ORDU ROMANI” dedirtebilecek bir roman. Hattâ daha net ifâde edersek, kelimenin tam anlamı ile bir “FATSA ROMANI…” Hattâ günümüz idarî yapısına
 göre ifade edersek bir “ORTA KARADENİZ ROMANI…” Hattâ kısmen de olsa, kısmî de olsa “DEPRELİ HASAN” (3)romanından sonra, “TERME’NİN İKİNCİ ROMANI” da denilebilir…

“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman”ın “ilk kelimesi” “FATSA…” diye başlaması ve beş yüz kırk dokuz (549) sayfalık romanın muhtevasına “bütüncül” baktığımızda ise neticede “BU BİR FATSA ROMANIDIR” dedirtiyor…

Türkiyemizde “aşiret yapısı”, “aşiretler”, kimi ecnebî zihniyetlilerce “feodalite” denilince  nasıl ki ilk önce akla ve zihinlere Güney-Doğu Anadolu’muz, elbetteki “Şanlıurfa”mız geliyorsa; Orta ve Doğu Karadeniz’de de “Ağalar Yapısı”, “Ağalık Sistemi” , “Ağalar” akla ve zihinlere gelir…
Şanlıurfa’mızın yüzlerce “Aşiret Ağaları”, Orta ve Doğu Karadeniz’imizde de yüzlerce “Ağalar…” “Gürcü Ağaları”ndan tutunda, Ermeniliğini, Rumluğunu, Hıristiyanlığını, Yahudiliğini, Gürcü kılıfı ile setreden “Kripto Ağalar”a kadar; “çift kimlikli, ikili oynayan”, hem toplum ile hem “yönetim-idare-hükûmet-devlet” ile hem de “Ermeni-Rum Çeteleri” ile “işbirliği” yapan “Ağalar…”
“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman” , “FATSA ROMANI” olması hasebiyle hep “Fatsa Ağaları”ndan dem vurulmuş:
1)      Şahmazoğlu Şinasi Ağa: ‘Gürcülerin Başbuğu’ denilen, Fatsa Gürcülerinin illegal lideri denilen ağa..Maateessüf bir Kripto Ağa…
2)      Bir Kripto Ağa olan Şahmazoğlu Şinasi Ağa’nın yerine geçen Dalyan Hasan Ağa…
3)      Sefer Ağa…
 Kızıl Moskof zulmü ile Kafkas Göçleri sonrası Fatsa’ya yerleşen Gürcüler, Gürcü Ağaları..
Kripto  Ağalar dahil ağaların anlatıldığı sayfalar çooook gerçekci sayfalar olduğu gibi “Ağaları tanımak, anlamak” açısından da bir hayli öğretici ve meraklandırıcı sayfalar…”Ağaların iyisi-kötüsü olmaz, ağa ağadır…Ağa, ağayı dinler” düşüncelerine kapıldığımda ise yanıldığımı her “Ağa”nın da “kripto ağa” olmadığını, sadece “daha ehven” olduklarını öğrendim…
Fatsa’nın bir “Türk Köyü” olan Yassıtas Köyü’nde doğan “Hekimoğlu İbrahim” gibi sapına kadar bir “Türk Kahramanı”nın başına konulan “Hükûmet Ödülü”nü alabilmek ve “Ağalık Konumu”nu yerle bir eden “Türk Kahramanı Hekimoğlu İbrahim”i öldürüp “eski ağalık itibar ve konumunu yeniden pekiştirmek” adına “Yönetim-İdare”, “Hükûmet-Devlet” ile ve hattâ “Ermeni-Rum Çeteleri-Kilise” ile “İşbirliği” yapan “Gürcü Ağaları”, “Kripto Ağalar….”Ve bu uğurda hem Şahmazoğlu Şinasi Ağa’nın ve hem de ölümünden sonra yerine geçen Dalyan Hasan Ağa’nın, iki defa “Hekimoğlu İbrahim'i Öldürdük!!!” diye “yaygara koparmaları”; ilkinde “Rum Eşkıyaları”nı, diğerinde ise danışıklı dövüş, anlaşmalı kavga konu mankeni  ile para ile tuttukları sözde adamı ile hem Fatsa toplumu nazarında, hem de Fatsa yönetim-devlet nazarında itibarlarının yerle bir olması…(sayfa 296-306 ve sayfa 401-412)
Ve Fatsa yerli halkı Türklerce çooook sevilen “Türk Kahramanı Hekimoğlu İbrahim”in üçüncü defasında Fatsa Gürcü Ağalarından, sevdalısı Gürcü kızı Narin’n babası Sefer Ağa’nın Niksar Kıllıgeriş Rum Kilisesi ile Rum dölleri ile ‘işbirliği’ yapması neticesi , hem de Jandarma tarafından “Hekimoğlu İbrahim”in arkadaşlarının;kendisinin de yine “Kilise-Rum Döllerinin oyununa” gelerek, baba ocağında iken Fatsa Gürcülerinin Kripto Ağasının yerine geçen Dalyan Hasan’ın baskını ile şehid edilişi…Ekseriyeti sırtında olmak üzre toplam 101(yüzbir) kurşun ve iki bıçak yarası ile “Türk Kahramanı Hekimoğlu İbrahim”in şehid edilişi…(sayfa 450’den 549’a kadar…) Bu sayfalar, “Jandarma’nın da sicili ne çok da bozukmuş”, dedirten sayfalar…


ETNİK MİLLİYETÇİLİK-GÜRCÜ-TÜRK ÇATIŞMASI

“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman”, aslında “HEKİMOĞLU EFSANESİ-Tarihî Roman”da, yirminci asrın başlarında, Fatsa’da , “etnik milliyetçilik” tehlikesine, “Gürcü-Türk Çatışması” ihtimaline genişce yer verilmiş. Bir yanda “Fatsa Gürcüleri Ağaları”, bazısı “Kripto Ağa”, bir yandan da “Hekimoğlu İbrahim”in şahsında müşahhaşlaşmış “Fatsa Yerli Halkı “ Türkler…’
1910’larda, zaman zaman depreşen “Gürcü-Türk Çatışması” ihtimal ve tehlikesi , aslında “HEKİMOĞLU EFSANESİ-Tarihî Roman” boyunca daima hatırlatılan bir mevzû…
Ve dönemin “Fatsa Müftüsü”nün, “Gürcü Türk Çatışması”nı engellemekle görevlendirilişi ve sayfa 435’den 439’a kadar Müftü’nün camide verdiği kaynaştırıcı birlik mesajlı vaazına yer verilişi…
Sonunda, “Kahrolsun Cehalet” ve hattâ “Çırpınırdı Karadeniz, Bakıp Türk’ün Bayrağı”na meşhur şarkının söylenilişi…(sayfa 440, 441 ve 447)

TASAVVUFÎ BOYUT: AK BEDENLİ PÎR-SOFİ PÎR ve HÜMA HATUN OCAĞI

Daha romanın sekizinci sayfasından itibaren ; “Ak bedenli Pîr, Ak giyitli Pîr, Ak sakallı koca Pîr, Koca Pîr, Nur harmanı Pîr, Ak sakallı Pîr” tabirlerine yer verilişi ve ilerleyen sayfalarda ise “Pîr’in Sofi” olduğu, “Sofi Pîr” olduğu, “Pîr, gerçek bir Sofi” olduğunun yazılışı…(sayfa 72,73,88,89)
“Hekimoğlu İbrahim”in hem çocukluğunda iken gördüğü Pîr; hem de gençlik döneminde “hasbihal” ettiği Pîr, Sofî Pîr…Hayatındaki iki Pîr…(sayfa 88’den 94’e)
Sofi Pîr’in dediklerini yaşaması…(sayfa 167)…Sofi Pîr’in Bektaşi Tekkesine sığınışı…Âşıklar, Dervişler, Sofiler…Sivas’taki tekke…(sayfa 179,192,374,375)

“Hüma Hatun Ocağı-Sofiye…”’Canik Dağlarının doruğunda’, ‘Perşembe Yaylası’ndaki, ‘Kurt boğazı tekniği ile , hiçbir demir ve çivi kullanılmadan, birbirine geçirilerek inşa edilmiş ve girişinde Fetih Sûresinin ilk ayetlerinin yazılı olduğu ahşap ev…”(sayfa 418,419)
Kırkbeşinci(45.) bölümden itibaren  kırkaltıncı(46.), kırkdokuuncu(49.), ellibirinci(51.) ve elliikinci(52.) bölümlerdeki genişce yer verişler…
“Hekimoğlu İbrahim”in iyileşmeyen yarasına merhem bulma, Hüma Hatun’un, Kadın Pîr’in Niksar Kıllıgeriş Rum Kilisesine gelmesi,Papazı İslam’a davet etmesi ve Hekimoğlu İbrahim ve arkadaşlarının şartlar gereği Kıllıgeriş Kilisesi’ne sığınışı, ‘Hacı Nikola’ oluşu…(sayfa 420, 421,422,423,424,425,443-449,455-462,465,490 ve 491; Ellidördüncü(54.) bölüme kadar…)

TARİHÎ BOYUTU

Romanın ikinci ve üçüncü tahlil maddelerine ilaveten “tarihî boyutu” meydana getiren mevzûlar, deliller:
a)      “Fatsa Tarihi”ne dahil edilebilecek; ‘Fatsa isminin nereden geldiğine dair’ sayfalar: “Bir aşk hikâyesi…Kral kızı Fanizan ile kral konumu dışı delikanlının aşk hikâyesi…FANİZAN ŞATOSU…Fanise-Fadsane-Pitane-Patise-Fatisa ve Türk fethi ile FATSA…”(Sayfa 18-22)
Ve Fatsa’da iki yıl süren kuraklık ve Gürcü göçleri…Gürcülerin Terme’ye yerleşmeleri…(sayfa 206,221)
b)      Terme dahil Ünye’de, Fatsa’da Ermeni-Rum zulmü, Pontusculuk faaliyetleri. (sayfa 38,39,40,41) Yine Terme’de Ermeni-Rum Zulmü…(sayfa 64)
c)      Fatsa ve Gürcüler…Fatsa Gürcülerinin mufassal tarihi adeta…(sayfa 56, 59)
d)      Rum çeteleri, Rum eşkıyaları, Pontusculuk..(sayfa 84,87,117,118) Fatsa Gürcü Ağalarından Sefer Ağa’nın Rum Eşkıyalarınca dağa kaldırılışı…Terme’de de Mazhar Beğ’in dağa kaldırılışını çağrıştıran sayfalar…(sayfa 127, 128)
e)      “Kumru Türkleri…”, ‘Katıksız Türklerin yaşadığı Kumru kasabası..”(sayfa 315, 316)
f)        Belki de ilk defa duyduğumuz “Terme Domuzdamı” yeri…(sayfa 256,260)
g)      “Resmen” de, “resmî belgelerler”le de, “resmî arşiv belgeleri “ile de aslında “HEKİMOĞLU EFSANESİ-Tarihî Roman” dedirten deliller… Ki dönemin Osmanlı Devleti  ricalı arasında “Hekimoğlu İbrahim”in de talebi ile yapılan yazışmalarından meydana gelen on beş(15) tane evrakın fotokobileri…(sayfa 289, 340, 343,344,347,349,351,359,395,396,429431,464,541 ve 547)
h)      “BULAMAN” dan “BOLAMAN’a…”Bolaman ismi nereden geliyor?” “Bir aşk hikâyesi daha…Boztepe ile Bolaman ırmağı arasında yaşanan aşk…”(sayfa 472-478)


BEYİTLER-MISRALAR/DİZELER

Romanın birinci(1.) bölümünün ilk sayfasında,sayfa 5’den; “Ordu’nun dereleri / aksa yukarı aksa / Vermem seni ellere / Ordu üstüme kalsa”’dan “Ünye,Fatsa arası Ordu kuruldu / Hekimoğlu dediğin / o da vuruldu”ya kadar, ki son sayfa 549…
Toplam, tamıtamına dörtyüz on üç(413) mısra/dize…En uzun mısralardan meydana gelen “şiir” ise yirmi mısra ile sayfa 533, 534’deki mısralar…Ki, romanın sondan bir önceki bölümü olan altmış birinci(61.) bölümde…

BİLGİLENDİRİCİ BOYUT

“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman”dan ziyade aslında “HEKİMOĞLU EFSANESİ-Tarihî Roman” da çok sayıda “bilgilendirici” mevzûlar da mevcut:
a)      Ağıt Geleneği…Olağanüstü ölümler sonrası “maşeri şuur”da yakılan sözler, söylenilenler…Benim bile çocukluğumda gördüğüm, Terme Çayı köprüsü üzerinde, ellerinde “ağıt yaprağı” ile “akardion” eşliğinde “ağıtlar yakan” ağıtcılar…(sayfa 326, 327)
b)      “Taşlaşan Büyücü”, Düzoba Yaylasında anlatılan yaşanmış bir olay…(sayfa 198,199,200)
c)      “İshak Kuşu” ve “İshak Kuşu”nun ötüşlerinin anlamı…(sayfa 195,196)
d)      “Üçler-Yediler-Kırklar” ve anlamı…(sayfa 276, 277)
e)      “AŞK” kelimesinin ilk harflerinin “a”, “ş” ve “k”nin yahut “ayın”, “şın” ve “kaf”ın anlamları…(sayfa 332, 333)
f)        “Tahtalıkarye/ Tahtalıköy”ün gerçekten de harita üzerinde mevcut olduğunu ispatlayan sayfalar..(sayfa 394,397)

ARGO CÜMLELER

Romanda üç adet önemli “argo cümle”, günümüzdeki anlamı ile “mobbing”, “taciz”, “hakaret” dolu cümleler mevcut. Bu “argo cümleler”, hep bir “Türk Kahramanı Hekimoğlu İbrahim”i  “Kriptoca/Ermeni-Rum dölleri ağınca” aşağılayıcı…”Zibidi, sümüklü” gibi aşağılayıcı kelimeler de hakeza…
Birinci “argo cümle”: “Yemek yediğin çanağa kıçını dönüp sıçtığını söylüyorlar! Ne dersin Hekimoğlu?”
İkinci “argo cümle”: “O, daha kıçını yıkamayı bilmeyen bir çocuk be!”(sayfa 284)
Üçüncü “argo cümle”: Daha kıçını yıkamasını bile bilmeyen götü boklu bir çoban.”(sayfa 280)
“Ulan Hırbo!”, “Seni gidi dört kitaptan kovulmuş  kafir…Sen Moskof’tan da kötü bir yaratıkmışsın bre?...”Yiğitsen vur, haydi köpek oğlu köpek…””Ulan Moskof” ise “Hekimoğlu İbrahim”in ninesi Atiye Kadın’ın “Fatsa’nın Kripto Ağaları”na, “Fatsa’nın Dönme Ağaları”na dediği sözler. (sayfa 267, 268, 269)



NETİCE-İ KELAM

“HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman”, neticede “FATSA ROMANI” olması hasebiyle “FATSA”ya, ve dahi “Terme, Ünye, Kumru, Niksar”a “TÜRK’çe” bakabilme kazanımına da vesile olan bir “tarihî roman”ımız… Bundan neredeyse yüz sene önce yörede yaşanılan olaylar…
Murat SEROĞLU’nun “Kahramanlar Kahramanı HEKİMOĞLU” romanından otuz sene sonra yazılmış ikinci roman, ikinci yazılı eser, ikinci yazılı kaynak…
Terme’de, Ünye’de, Fatsa’daki Ermeni-Rum Zulumlerinin ardında sadece Rusya’nın, sadece İngiltere’nin, sadece Yunanistan’ın, sadece Almanya’nın değil; aslında kurulduğu tarihten yüz sene sonra vatan coğrafyamıza çöreklenmiş,konuşlanmış  günümüzün “Süper Gücü”, “Süper Devleti” “Cevheriya Müttefikan Amerika”, “United State Amerika”nın da çok etkin rolü olduğunu da hatırlatıyor…Hele “internetten araştırmam” da karşılaştığım; “Türk Kahramanı Hekimoğlu İbrahim”in ve arkadaşı Alanlı Osman’ın 26 Nisan 1913’de “şehid” edilişinden sonraki hâlini gösteren fotoğraf, beni hayli düşündürdü.(4) Fotoğrafı, fotoğrafta “fötür şapka” ile görünen bir “Rum”un fotoğraf makinesi ile çekildiği ve Amerika’ya yerleşen bu “fötür şapkalı Rum”un, 1961’de bu fotoğrafı Fatsa’daki ilgililere gönderdiği belirtiliyor…Ne tesadüf değil mi?!!!
Üstelik benim rahmetli “Ekonomi Profesörü” “Aydın YALÇIN’ın talebeleri” diye bildiğim, aslında “Millî Mücadeleci Ekol”den gelen Prof. Atilla YAYLA, ‘Yeni FORUM Dergisi’nde iken söz verdiği halde hâlâ kitaplaştırmadığı “Fatsa’da Terör” eserinde ne değerlendirmeler olurdu bilmem amma bir “Terzi Fikri”, bir “Kadir İNANIR” isimlerinin yanına, “arama motoru” google’a “Ermeni” kelimesi yazıldığında bile çıkan “linkler”, “Fatsa Olayları”nı değerlendirmede de “gerçek pencereyi” aralıyor olsa gerek!!!
Ve “Hekimoğlu Türküsü”nü de bir de “radyo 7”nin “Türkü Hikâyeleri” ‘link”inden de dinleyin lütfen…
“Velûd Kalem” sahibi “Terme’mizin Çocuğu” Baha Rahmi ÖZEN’in bu romanını,“Karadenizliyim”diyebilen bütün gençlerimize hararetle tavsiye ederim..
“Ahi Evran”,“Yunus Emre” ve “Aynel-İki Göz”romanları kitaplaşmayı beklerken; Peygamberimizin hayatını ‘edebiyatçı-ilahiyatçı” kimlikle bir ‘roman’ tarzı ile ele almak üzere…

Ve neredeyse yüz yıl öncede sevinenler, kazananlar, “Todorlar, Yorikalar”, “Ermeni-Rum Dölleri” ve ‘Ermeniliğini, Rumluğunu, Hıristiyanlığını, Yahudiliğini gizleyen, saklayan” ‘KRİPTO”lar!!!!
“Ünye, Fatsa arası ordu kuruldu
Hekimoğlu dediğin o da vuruldu”

Terme, 10.Ağustos.2015
İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

(*): Baha Rahmi ÖZEN, “HEKİMOĞLU EFSANESİ-Biyografik Roman”, Hayat Yayın Grubu, www.hayatyayin grubu.com; hayat@hayatyayinları.com,İstanbul 2013
(1): yotube, Hekimoğlu Dizisi, 39 bölüm
(2): Murat SERTOĞLU, “Kahramanlar Kahramanı HEKİMOĞLU”, İstanbul 1983
(3) Baha Rahmi ÖEN, Depreli Hasan, Kültür Bakanlığı Yayınları, (Not: “Depreli Hasan” romanı “TERME ROMANI”, “TERME’NİN İLK ROMANI” İkinci ciltte “Bafra’da Yaşanılan Olaylar, Ermeni-Rum Zulmü” ele alınmış ve roman bitmiş vaziyette. Ancak 2000 yılında, “Türkiye-Yunanistan ilişkilerine, Barışa zarar verir” gerekçesi ile Kültür Bakanlığı ikinci cildi basmamış…)
(4): www.unyeile.com,Ayhan YÜKSEL, www.wikipedia.com, (26 Nisan 1913 tarihinde çekilen bu fotoğraf beni çoook düşündürdü. Şehid Türk Kahramanı Hekimoğlu İbrahim ve arkadaşı Alanlı Osmanın naaşları..Naaşın başındaki dönemin Fatsa Kaymakamının da sonradan Arnavut Devlet  Başkanı olduğu bilgisi de var!!?? ‘Fötür Şapkalı’ ise “O bir Amerikalı…”

23 Temmuz 2015 Perşembe

“KANİJE MÜDAFİÎ KAHRAMANI”MIZ TİRYAKİ HASAN PAŞA, TERME’MİZE OTUZ (30) KİLOMETRE ÖTEDE

“KANİJE MÜDAFİÎ KAHRAMANI”MIZ

TİRYAKİ HASAN PAŞA,

TERME’MİZE OTUZ (30) KİLOMETRE ÖTEDE


Tiryaki Hasan Paşa…
Osmanlı’nın, kendisine asla ‘İmparatorluk’ demeyen ‘Devlet-i Aliyeyi Osmaniye”nin, “Âli Osmanlı Devleti”nin Avrupa’yı, Batı’yı titrettiği seneler. 16. asrın sonları, 17. asrın başları. “Âli Osmanlı Devleti”nin Avrupa’daki, Batı’daki eyaletleri: 1683’lerdeki Avrupa’daki Eyaletlerimiz: Bosna Eyaleti, Eğri Eyaleti, Temaşver Eyaleti, Varat Eyaleti, Rumeli Eyaleti, Silistre Eyaleti ve Kanije Eyaleti.(1)


Birinci Viyana Muhasarası ile İkinci Viyana Muhasarası arası seneler..

“Kanije zaferimiz”, “Kanije Muhasara”mız, “Kanije Müdafaa”mız, “Kanije Savunma”mız , “Kanije Müdafiî Kahramanımız” Tiryaki Hasan Paşa’mız üzerine, “Türk Sinema Sektörü”müz, nam-ı diğer “Yeşilçam”ımız bile taa 1968’lerde, “film” yapmış.  Tiryaki Hasan Paşa’mızın yardımcısı “Kara Pençe” ile ilgili de  “yeşilçam filmi” ve bir roman: “Kara Pençe” (2)

“Kanije Müdafiî Kahramanız”, “Kanije Savunma Kahramanımız” diyoruz, çünkü Tiryaki Hasan Paşa’mız “Kanije Fatihi”, “Kanije’yi Fetheden” değil; “Kanije Fethedildikten”, dahası “Kanije Kal’ası Fethedildikten” sonra, “Kanije Kal’ası”nı, dönemin Avrupa’sına, dönemin Batı’sına, Macarlara, Hırvatlara, İmparator 2. Ferdinand’a karşı iki ayı aşan süre müdafaa eden, savunan bir “Kahraman Paşa”mız. Hem de çok sayıda yabancı lisan bildiğinden “Âli Osmanlı Devleti”nce Avrupa hududlarında görevlendirilmiş bir Paşa’mız.

Millî şuurumuzun, İslamî şuurumuzun, İnsanî şuurumuzun çokca aşındırıldığı,  çokca dumura uğratıldığı  günümüzde, “Millî Tarih Şuuru” ile donanmak istiyorsak; “Enformatik Cehalet Çağı”da denilen, “Enformatik Obezit Çağı” da denilen “Görsel Çağ”dan da, “internet çağı”ndan da istifade etmesini bilmeliyiz…

“Kanije Zaferimiz” üzerine ilk eseri, ilk kitabı, ilk “tarihî romanı”, dönemin “vatan ve hürriyet şairi”, ömrü “sürgün”lerde ve “zindan”larda geçmiş milliyetçi şahsiyeti merhum Namık Kemal kaleme almış: “Kanije Muhasarası” ismi ile “Kanije” ismi ile muhtelif yayınevlerince neşredilmiş.(3)

Ben, ilk defa “Kanije Müdafiî Kahramanı”, “Kanije Savunma Kahramanı” Tiryaki Hasan Paşa’mızın ismini, 1982’lerde, haftalık periyotlara neşredilen “Yeni DÜŞÜNCE” dergisinin ‘Eyüp ŞENTÜRK’ ismi ile yayınlanan ‘Okur Mektupları’ndan öğrenmiştim..Sonraki senelerde de”Kanije Kahramanı” Tiryaki Hasan Paşa’mızın kabr-i şeriflerinin “Ünye”de olduğunu, yaptığım muhtelif okumalar sonrası öğrendim. Ve bu sene, ilk defa ,bir Ramazan ayı arefesinde, “Ulu Türk Mezarlığı” da olan Ünye Cumhuriyet Meydanı’ndaki Ünye Öğretmenevi yanındaki Tiryaki Hasan Paşa’mızın kabr-i şerifini de ziyaret ettim…


Ünye fikir-düşünce camiasında, yerel basın ve zikredilen web siteleri ve bloglarında, “Tiryaki Hasan Paşa Ünyeli mi, Değil mi?”, yoksa bir başka “Tiryaki Hasan Paşa” mı  ‘tartışmaları’  yapılmış. (4) Nihayetinde bir zamanlar “Ulu Türk Mezarlığı” da denilen Ünye Cumhuriyet Meydanı Ünye Öğretmenevi bitişiğindeki mevcut kabr-i şerifin “Kanije Müdafiî Kahramanı”, “Kanije Kahramanı” merhum  Tiryaki Hasan Paşa’mızın Ünyeli olduğu ve Ünye’de vefat ettiği neticesine varılmış. (5)

HARP TEKNİKLERİ-PSİKOLOJİK HARP=ÜÇÜNCÜ YOL

“Kanije Müdafiî Kahramanı”, “Kanije Kahramanı”mız merhum Tiryaki Hasan Paşa’mızın “Tiryakiliği” ise “kahve içmesi”nden, “kahve tutkunluğu”ndan geliyormuş. “Kahve tiryakisi” imiş. Yetmiş üç gün süre ile iki ayı aşan süre ile “Kanije Kal’ası”nı müdafaa eden; “Türk Gibi Kuvvetli” sözünü, darb-ı mesel gibi Avrupa’nın, Batı’nın kafasına kazınmasına ilk vesile olan  merhum Tiryaki Hasan Paşa’mız … Sonra “Harp Hiledir” hadis-i şerif’inin “Kanije Muhasarası”nda netlikle uygulanışı..Hele Tiryaki Hasan Paşa’mızın “orantısız güç”ü meydana getiren “Avrupalılara/Batı’ya karşı”, adeta “Üçüncü Yol= Psikolojik Harp, Psikolojik Savaş” dedirten bir “harp tekniği”ni de gayet güzel bir şekilde mücadele edişi,uygulayışı.

“Kanije Kal’ası”nda yoklukları, kıtlıkları, çaresizlikleri, imkansızlıkları, dokuz bin Osmanlı askerine karşılık dörtyüz bin “Avrupa/Batı ordusu”na, “orantısız güç”e karşı, adetâ “Üçüncü Yol”tercihi olarak, “Psikolojik Harp Tekniği”ni, “Psikolojik Savaş Teknikleri”ni mükemmel bir şekilde uygulayışı..

Ve nihayetinde “Psikolojik Harp Tekniği” ile “Avrupa/Batı Ordusu”nu zirü zeber etmiş, perişan etmiş ve neticede az sayıdaki topları ile imha ederek “Kanije Kal’ası”nı “Avrupalılara/Batı”ya teslim etmemiştir..

“KANİJE DESTANI” ve “KANİJE-Tarihî Roman”

Samsun’da ikamet eden güzide insanlarımızdan M. Halistin KUKUL’un “Kanije Destanı” eseri… Tıpkı “Destan Şair”lerimizden merhum Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU’nun “Bozkurtlar Destanı”, “Alperenler Destanı” gibi “Destansı tarz”da , “Destansı şiirler” ile “Kanije”yi “destanlaştırmış..”(6)

Ve “Kanije” üzerine en son kitabî çalışmayı ise “roman tarzı”nda, “eski gelenekçi roman” kategorisinde veya “tarihî roman” kategorisinde “romanlaştıran” ise hukukcu, edebiyatçı düşünce adamı Mehmet Niyazi ÖZDEMİR olmuş: “Kanije-Tarihî Roman…” (7) Belki de, dönemin milliyetçi şahsiyeti merhum Namık Kemal’den sonra ikinci defa “Kanije Romanı” yazan adam da…


NETİCE-İ KELAM

1) Dörtyüz yıllık uyduruk-kaydırık ve vahşet dolu tarihî olan dönemimiz “Süper Güç”ü, “sinema sektörü” ile de “insanlığa hükmetmeye” devam ediyor.

Neredeyse bütün millî düşünce adamlarımızca da yüksek sesle de dillendirilen; “Biz Müslüman Türklerin tarihi İskitlere kadar dayanırken; hattâ “Anadolu Coğrafyası”nda bile “Türk Tamgaları” ile de ispatlandığı üzre 1071 Malazgirt Zaferinden de önce var iken; bir Çanakkale, bir Preveze, bir Plevne, bir Malazgirt, bir “Kut’ul Ammare”, bir İstiklal Harbi üzerine bir veya iki elin parmağını geçmeyecek sayıdaki “sinema filmleri” ile “Görsel Çağ”a hükmetmeye çalışıyoruz…

Bence, bir an önce “Sinema Sektörümüz”ün  “Kanije” ve “Kara Pence” filmlerini, son “sinema teknolojisi” ile güncelleştirilmelidir. Ve “animasyon türü”nden de hazırlanmalıdır…

2) Şuara/Şairlerimiz , bütün “Türk-İslâm Zaferleri”mizi güncelleştirmeli, yeni yeni “destansı şiirler” ile “destanlaştırmalıdırlar….”

3) Nesillerimize, “yerelden evrenselliğe”, “ mahallîlikten cihanşümulluğa” giden bir  vetirede/süreçte; adına“küreselleşme” de denilen “bütün insanlığı tek düze hâline getirme çağı”nda, “Amerikalılaşma Çağı”nda; öncelikli olarak ekmeğini yiyerek, suyunu içerek, havasını teneffüs ederek beslenip büyüdükleri “memleket”lerini, “vatan parçalarını” bilerek sevdirebilmeli, bunun için de bilgi dolu, fikir dolu kitabî kalıcı çalışmalar da yapılmalıdır.

“Kabuğundan çıkan kestanelerin kabuğunu beğenmemeleri gibi”; “özünü hor görmemek”, “özünün güzelliğine şuurlu şekilde vâkıf olup, sahip çıkabilmek ve “Amerikalılaşma Çağı”na mukavemet edebilmek, direnebilmek ancak böyle mümkündür.

Velhasıl tabiri caizse “gavurlardan daha iyi memleketimizi, vatanımızı, vatan topraklarımızı bilerek tanıyabilmeli ve sevebilmeliyiz…”

4) Evet, “hiç yenilgi yüzü görmeyen”, “Kanije Kahramanı”mız merhum Tiryaki Hasan Paşa’mızın kabr-i şerifleri, “Termemizin Çocuğu” olarak da söylüyorum; ey Termeliler sadece otuz(30) kilometre ötede…

Terme, 24.Temmuz.2015
İsmet GÜLTEKİN


Dip Notlar:

(1): Kanije Eyaleti, tr.m.wikipedia.org,1683’deki Avrupa’daki Eyaletlerimiz
(2): sinematurk.com veya sinemalar.com, yotube; Oğuz ÖZDEŞ,’Kara Pençe’, Tekin Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 1981(Kitap Yurdu)
(3) Namık KEMAL, “Kanije Muhasarası”, “Bu Bir Sebil Yayınıdır”, Namık KEMAL, “Kanije”, Parıltı Yayıncılık, İstanbul 2009
(4): yesılcennetunye.blogcu.com; dengegazetesi.com.tr, 15.Şubat.2009,Pazar; Karalahana.com; M. Ufuk Mistepe, Ünye Vizyon, Tarihî Hatalar ve Çarpıtılanlar, haberunye.com;Ali ÖZTÜRK,Tiryaki Hasan Paşa Ünyeli mi?, unyekent.com;Yüksel ŞEN,Tiryaki Hasan Paşa,  unyezile.com; Tiryaki Hasan Paşa Maddesi, tr.m.wikipedia.org 
(5): Osman DOĞAN, “Tarih Boyunca ÜNYE”, Ünye Belediyesi Kültür Yayınları-3, Samsun 2003, sayfa 443
(6): Ali KAYIKÇI, ‘Değirmen Sele Gitmiş’, M. Halistin KUKUL ile Ropörtaj,03.Haziran 2008,Salı, dengegazeetesi.com.tr
(7): Mehmet Niyazi ÖZDEMİR, “Kanije-Tarihî Roman”, Ötüken Yayınları,İstanbul 2015

22 Temmuz 2015 Çarşamba

"UNUTULAN TERMELİ GÜREÇİLERİMİZ"DEN MUSTAFA KOÇ ile



“UNUTULAN TERMELİ GÜREŞÇİLERİMİZ”DEN, SERBEST STİL GÜREŞÇİSİ,

GÜREŞ ANTRENÖRÜ MUSTAFA KOÇ ile ;

“Güreşlerimi Biiznillah Hep Tuş ile Kazandım”


Terme İmam-Hatip Lisesi 1981-1982 İlk Mezunlarından olan,ilçemiz Yalı Mahallesinden  Mustafa KOÇ; 1977’de, dönemin Terme İmam-Hatip Lisesi Müdürü Konyalı Salih Yaşar ODABAŞIOĞLU’nun da destekleri ile Serbest stilde güreşe başlamış. Dönemin Terme  İmam-Hatip Lisesi Müdürü ODABAŞIOĞLU’nun adeta her güreş antremanlarında, bir ‘Güreş Oyunu’ olan boyunduruk altına alıp yere vurma oyununu çok beğendiğinden; kendisinden her defasında bu oyunu göstermesini istediğini belirtti.

Sonraları ise Terme Miliç Mahallesinden Hasan UZUN’un ‘Güreş Antremanları-Güreş Çalıştırmaları” ile 1979’da,Giresun’da yapılan  İmam-Hatiplerarası Güreş Müsabakalarında Karadeniz Bölge İkincisi olduğunu, yine aynı yıl Kahramanmaraş’ta yapılan Türkiye Geneli İmam-Hatiplerarası Serbest Stil Güreş Müsabakalarına ise Samsun’un temsilen kendisinin katıldığını ve ‘Türkiye Dördüncüsü’ olduğunu belirtti. Aslında ‘derece’ yapabileceğini fakat ‘Güreş Çalıştırıcısı ve kendisine güreş esnasında taktik verici’ Hasan UZUN’un olmayışı sebebi ile ‘derece’ yapamadığını; çünkü kaç defa rakibini omuzuna kaldırdığı halde kendisine ‘Güreş Oyunu tiyosu’ verecek biri olmadığından; o anda da aklına gelemediğinden, ancak ‘Türkiye Geneli Dördüncüsü’ olabildiğini ifade etti.

“UNUTULAN TERMELİ GÜREŞÇİMİZ”İN MEHMET DOMBAY ile HATIRASI

Yirmi yaşlarında iken Samsun’da  “Unutulan Termeli Güreşçilerimiz”den Mehmet DOMBAY ile de ‘Güreş Tuttuğunu’, ‘Güreş Oyunu’ gereği ‘ciddî güreşmeyelim’ demesine ve kendisinin ‘ciddî güreşmesi ‘üzerine DOMBAY’ın da kendisini toparlayarak güreşince yenildiğini anlattı.
Terme İmam-Hatip Lisesi ve dönemin Termespor Kulübü içindeki ‘Güreş Kulübü’nde  de Serbest stilde yaklaşık beş(5) yıl güreşen “Unutulan Termeli Güreşçilerimiz”den  Mustafa KOÇ; Mehmet DOMBAY’IN dışında Samsun’da kimseye yenilmediğini de söyledi.

En son Kastamonu’da, 1982’de, Termespor Güreş Kulübü olarak ‘takım hâlinde’ Serbest stilde güreştiğini ve rakibini yenerek ‘Takım Hâli’nde birinci olduklarını belirtti.
Kastamonu’daki güreştiği rakibi ile önceden de güreştiğini ve sağ ayağında lif kopması meydana geldiğini, ancak bu rakibini yine ‘Güreş Oyunu’ icabı ‘sol ayağında lif kopması var’ intibaı uyandırarak daima sol ayağına dalmasını sağlayarak rakini yakalayıp omuzladığını ve yendiğini de belirtti.

GÜREŞ ANTRENÖRÜ “UNUTULAN TERMELİ  GÜREŞÇİMİZ’

Güreş yaptığı beş yıl boyunca (1977-1982) Samsun’da, ‘Güreş Teknikleri’ üzerine bir kitabı da olan Dursun Ali’den ‘Güreş Teknikleri Çalışmaları’ sonrası ‘Güreş Antrenörü Belgesi’ de aldığını hatırlatan ‘Unutulan Termeli Güreşçilerimiz’den Mustafa KOÇ; askerlik hayatında ‘Güreş Antrenörü Belgesi’ni de ibra etmesine rağmen ‘Bölük Yazıcısı’ olması hasebiyle güreşe devam edemediğini ve Bodrum’a yerleşmesi ve Bodrum’da da ‘Güreş Antrenörü’ olarak çalışmalar yapabilecek imkan ve şartlar meydana gelemediğinden ‘Güreşlerden uzak’ kaldığını; ancak imkan ve şartlar meydana geldiğinde ise ‘Güreş Antrenörü’ olarak daima ‘Ata Sporlarımızdan Güreş’e katkılar verebileceğini vurguladı.

Döneminde ‘Unutulan Termeli Güreşçilerimiz’den Grekoromen dalında güreşen Ali AKSUOĞLU’dan ziyade Terme Miliç mahallesinden Hasan UZUN’dan ‘Güreş Eğitimi’ aldığını da hatırlattı.

Hâlen Bodrum’da ikamet eden ancak babasının hastalığı sebebiyle Terme Yalı mahallesinde bulunan , 1977-1982 yıllarında, fiilen beş yıl serbest stilde güreşen; İmam-Hatiplerarası Serbest Stildeki Güreşlerinde Karadeniz Bölge İkincisi,Kastamonu’da birinci olarak Termespor Güreş Kulübünün Takım Hâlinde Birinci olmasına vesile olan ve 1979’da, Kahramanmaraş’taki  güreşlerde ‘ İmam-Hatiplerarası Müsabakalarda  Türkiye Geneli Dördüncüsü’ olan  ‘Unutulan Termeli Güreşçimiz’ Mustafa KOÇ, Termeli şehidlerimizden rahmetli Kibar Korhan KOÇ ile de akrabalar…
Terme, 20.Temmuz.2015
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com

18 Haziran 2015 Perşembe

BİNAENALEYH  ALLAH  BİLİR


Sami Süleyman Demirel GÜNDOĞDU da öldü. Cumhuriyet tarihimize şöyle veya böyle damga vurmuş olanların tam isimlerini bile neredeyse ölümleri sonrası öğreniyoruz. Üç Mustafa’lar: Mustafa Kemal ATATÜRK, Mustafa İsmet İNÖNÜ ve Mustafa Fevzi ÇAKMAK’lar…Ve Sami Süleyman Demirel GÜNDOĞDU’lar…
Henüz hâlâ bile tarihimizdeki ve hâlen yaşayan ‘önemli insanları’, olduğu gibi, tam olarak, meşhur tabir ile ‘bütüncül bir bakış açısı’ ile değerlendirebilmek, 2015’ler Türkiye’sinin  çok uzağında.
Ya hâlâ sevdiğimiz önemli insanları ‘göklere çıkartıyoruz’ ; sevmediklerimizi ise ‘yerin dibine batırıyoruz…’ Türkiye’mizdeki çok sayıdaki  muhtelif zihniyet sahipleri,muhtelif fikriyatların kalemleri, kendi -hadi diyelim -‘ideolojik perspektifleri’nden değerlendirmeler yapıyorlar. Yine Türkiye’mizde, şayed meselâ ‘bütün gazeteleri tıklamazsanız’ ‘hakikati’ anlamanız ve kavramanız ve neticede ‘Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbirşeye fedâ edilmez’ düstûru ile ‘hakk’ı tutup kaldırabimeniz’ de muhal ender muhaldir, mümkün değildir, imkânsızdır.
28 Şubat 1997 Post Modern Darbe olalı neredeyse 18 yılı geçti. Türkiye’mize hükmeden ‘siyasal İslâmcılar/İslâmcılar ‘ ve ‘Nurcular’ gibi zihniyet sahiplerinden; meselâ kendilerinin hâlâ ‘Nurcu Gövde’ olduğu iddiasındaki ‘Yeni Asya Cemaati’ne baktığımızda; 18(onsekiz) yılda ve hattâ ‘Devlet Adamı’ vasfı ile ‘hukuku öncelemesi’ ile  kimilerince methedilen ‘Sami Süleyman Demirel GÜNDOĞDU’ ile ilgili yazdıkları ’28 Şubat Mimarı’ gerçeğini dillendirmek bir yana,  F. ÇAKIR’lar gibi ‘uyduruk 28 Şubat liderliği’ ifadeleri ile reddedilişler  ve hâlâ abartılı methedişler sergilemeleri…
Demek istediğimiz şu: Türkiye’mizde neredeyse elliyi bulan ‘franksiyonları’, ‘ekolleri’, ‘grupları’ ile ‘Nurcular’ hâlâ ‘Demirel de Demirel’; hâlâ ‘Baba da Baba’ demeye devam ediyorlar…
‘Siyasal İslâmcılar’ yahut ‘İslamcılar’ ise büyük ekseriyetle ‘siyaset sosyologları’nın da ilmen dillendirdikleri ’28 Şubat’ın Mimarı Hakikati’ni, yine dillendiriyorlar. Kaldı ki, ‘İslamcılar’ın veya ‘Siyasal İslamcılar’ın ‘öncü fikir şahsiyeti’, ‘Şairler Sultanı’, ‘Sultan’üş Şuara’ merhum Necip Fazıl KISAKÜREK; ‘Büyük Doğu Dergisi’nin ilgili bir sayısında da ‘Sami Süleyman Demirel GÜNDOĞDU’nun ‘Mason’ olduğunu, hem de sahih, hem de doğru, hem de belgeli bir şekilde, ilgili kapak sayısı ile ‘ilk defa’ deşifre etmişti. Bu sebepten olsa gerek ki; ‘Nurcular’ın ekseriyeti merhum KISAKÜREK’e anti-pati ile bakmaktalar ve ‘medreseler’de gençlerimiz bu şekilde yetiştirilmektedirler…
Yine Türkiye’mize hükmeden, kabaca ‘Solcular’ diyebileceğimiz zihniyetliler ise ŞEHSUVAROĞLU’nun bugünkü ‘Vahdet Gazetesi’nde devurguladığı üzre; ‘gençlikleri Demirel’i sövmekle, yaşlılıkları ise Demirel’i övmekle geçmiş…’ Bakmayın siz, ‘Birgün Gazetesi’ gibi ‘Sosyalist Sol’ zihniyetlilere: ‘Binaenaleyh Kötü Bilirdik…’ Tipik ‘Türk Solu Dergisi’ zihniyeti…
12 Mart’larda ‘Üç Fidan’ dedikleri ‘Deniz-Hüseyin-Ulaş’ın ‘idam kararını imzalaması’ sebebiyle…
Halbu ki, ‘Post Modern Darbe’ dediğimiz 28 Şubat vetiresinde, adetâ ’28 Şubat’ın figüranları’, ’28 Şubat’ın uygulayıcıları’ kimdi?: ‘Sol-cu-lar…’
28 Şubat vetiresinin Cumhurbaşkanına övgüler düzenler kimdi?: ‘Sol-cu-lar…’
Maateessüf kabaca ‘solcular’ dediğimiz ve onlarca ‘franksiyon’a , ‘gruba’, ‘ekole’ ayrışmış zihniyetlileri, neredeyse ‘riyakâlıkta samimî’ olmada, ‘samimî riyakâr’ olmada Türkiye’miz şartlarında geçmek mümkün değil!!!
NETİCE-İ KELAM:
Merhum ‘Sami Süleyman Demirel GÜNDOĞDU’ hakkında, ‘Barajlar Kralı’, ‘Sanayileşmenin Öncüsü’, ‘Hukuku önceleyen’ diye methiyeler yazanlar, Türkiye’mizin ‘ en büyük demagog’udur, diye de yazamıyorlar…
Hele 28 Şubat Post Modern darbe’nin 18. Yılında, ’28 Şubat Sürecinden hukuken de şikayetçi olmadığını’ açıklayan  Ş. KAZAN’lar zihniyetinin temsil ettiği ‘Millî Görüş Hareketi/Erbakan Hareketi’ zihniyetini ‘temsil edenler’ ise ‘Babanın Ölümü’ sonrası neredeyse ‘hezeyanlar serdetiyorlar…
Evet,’ Netekim Öldü.’
Evet, ‘Baba Öldü.’
“-Nasıl bilirdiniz?”
İlkine ‘Zalimler için yaşasın cehennem’ denilir…
İkincisine de ‘Binaenaleyh Allah Bilir…’
Terme, 18.06.2015
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

24 Mayıs 2015 Pazar

"ÜLKÜCÜ HAREKET"TE 'DIŞ/CIA ETKİSİ' ŞÜPHESİ!!!

“Ülkücü Hareket”te ‘Dış/CIA Etkisi’ Şüphesi!!!

Bu yazımı, başlıktaki mes’eleye şöyle bir ‘girizgâh’, bir ‘giriş’ olarak yazıyorum..”Yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî bir hareket” olduğuna inadığım ve öyle de değerlendirdiğim “Ülkücü Hareket” üzerine yazdığım yazılarda, çok sayıda ‘Suçlamalar’la karşılaşmış bir ‘Hareket’ olduğunu dayazdım, vurguladım.
Hattâ öyle ki “1965 Nesli Kategorisi”ne mensup ‘nesil’lerin bir ferdi olarak; ‘Milliyetçi Hareket Partisi’nden ‘tuhaflıklar dolu’ bir şekilde ‘Bizim Dergâh Baskını’ ile başlayan ve netice de ‘Büyük birlik Hareketi’ni, ‘Yazıcıoğlu Hareketi’ni, ‘Alperen-Nizâm-ı Âlem Hareketi’ni ortaya çıkartan vetirede, yanlış hatırlamıyorsam, dönemin –belki de her dönemin gazetesi- Sabah gazetesinde neşredilen ‘yazı dizileri’ ile rahmetli ‘Başbuğ’umuz Alparslan TÜRKEŞ; daha çok da yeni ortaya çıkan mezkur ‘Hareket’e dahil olanlarca ‘soğukluklara’ terk edilmişti. Farkında mısınız bilmiyorum, yirmi bir yıllık siyasî parti de olan ‘Büyük Birlik Partisi’nin ‘resmî web sitesi logosu’nda bile rahmetli ‘Başbuğ’umuz Alparslan TÜRKEŞ’in resmi yer almamakta…
Bildiğim ve de hatırladığım ve de hafızama adetâ bir ‘kıymık’ gibi de saplanmış olan ve de “Yazcıoğlu Hareketi’inin, ‘Hilâl-Gül Hareketi’inin ‘kurucu kadrosu’ndan muhterem insan Ahmet ER ile günümüzde ‘Paralel Yapı’ ismi ile yüzde bilmem kaç oranında da adetâ ‘lince marûz kalıp’ ‘yaftalanan’ ‘Gülen Hareketi’nin malûm ‘haftalık periyotlu’ ‘Aksiyon Dergisi’ne serdettiği düşünceleri, görüşleri, fikirleri…
Evet, “aşkın gözü kördür” derler…Yaşları ‘delikanlılık yaşları’nı çoktan aşmış “1965 Nesli” olarak, asla ve kat’a ‘içime sindiremediğim görüşler’ diyebileceğimiz fikirler, düşünceler…
Çünkü biz biliyor ve inanıyorduk ki, Türkiye’mizdeki tamamiyle “yüzde yüz yerli ve yüzde yüz millî tek hareket”: “Ülkücü Hareket” idi…’Dış Etki’ler, ‘Dış Yönlendirmeler’, daha açıkcası “Amerika-CIA Etkisi ve Yönlendirmesi’ çok meşhur bir tabir de olacak şekilde yazarsak; muhal ender muhaldı, mümkün değildi, öyle bir şey düşünülemezdi bile…
Ancak….
 “Türkiye CIA İstasyon Şefi” “Ruzi Nazar” da öldü…Ölümü ile birlikte çok ciddî köşe yazıları da yazıldı. Henüz bir döneminde ‘Hergün Gazetesi’nde üst seviyede mücadele vermiş olan Enver ALTAYLI’nın, ‘CIA Onaylı’, ‘Ruzi Nazar’ hakkında yazdığı malum kitabı alıp, okuyup, inceleyemedim. “Efkâr-ı umumiye”ye yansıdığı ve benim de ‘fikrî takip’ yapabildiğim kadarı ile mezkûr yazımın başlığını da yazdıracak, ortaya gayet ciddî veriler de çıktı gibime geliyor.
Her ne kadar bir tevafûk da olsa, ‘Ruzi Nazar Öldü’ dedirten vetirede yüz yılı aşan bir ‘dergi’ de olan “Türk Yurdu Dergisi”ndeki “Amerikan Belgelerinde Alparslan TÜRKEŞ-Kurgular ve Gerçekler”(1) yazısını hararetle okumuş olsam da, hattâ Rasim EKŞİ Beğ’in ilgili kitabından haberdar olsam bile ‘Ruzi Nazar’ın ölümü ile bilhassa ‘Türkiye Gazetesi’nde yazan Yıldıray OĞUR’un “Yirminci Yüzyılın Hikâyesi”(2)  yazısı ile “Ülküdaşlardan yediği bir tokatla Ülkücü Hareket”ten ‘koptuğu’nu bildiğim Nihat GENÇ’in “Ruzi Nazar İpi Gizlice Tutanlar”(3) başlıklı yazıları, beni, “Ülkücü Hareket”te ‘Dış/CIA Etkisi” bu yazımı yazmama sebep oldu..
Mezkûr  yazılar, “Aydınlık Hareketi Zihniyetli” yazılar da di-ye-me-ye-ce-ği-miz yazılar da olunca!!!
“Türk Yurdu Dergi”mizdeki mezkûr yazıyı okuyup bitirdiğimde, kırmızı tükenmez kalemle şu iki cümleyi yazmışım: “Yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî bir ‘Hareket’” ve “Dış Desteksiz Hareket….”
Ancak…
“1965 Nesli”nin bir ferdî olarak, mezkûr yazıları ve henüz benim de bizzat okuyamadığımın ALTAYLI’nın kitabını da hatırlarsanız; “Ülkücü Hareket”te de bir ‘Dış Etki’, bir ‘Dış Tesir’, bir ‘Ecnebî Etki’, bir ‘Ecnebî Tesir’, bir malûm ‘Yabancı Etki’, bir malûm ‘Yabancı Tesir’; daha açıkcası “CIA Etkisi”, “CIA Tesiri” mevcut gibi…
Sizler ne düşünüyorsunuz?
“Gülen Hareketi”nin “Paralel Yapı” ismini de aşan tanımlamalarla “tartışıldığı” bir zaman diliminde, hep şunu da mırıldanmışımdır: “Aşkın gözü kördür. Kara sevdalı olan sevdiğinde hiçbir kusur, hâtâ göremez yahut Rabbül’âlemin göstermez…” “Kendi gözümüzdeki mertekleri de görmeliyiz…” “Kimse benim ayranım ekşi demiyor…”
Silivri-Fenerköy, 24.05.2015
İsmet GÜLTEKİN
Dip Notlar:
(1): Mehmet Akif OKUR-Kürşat GÜÇLÜ, “Amerikan Belgelerinde Alparslan TÜRKEŞ-Kurgular ve Gerçekler”, Türk Yurdu Dergisi, Nisan 2015, Yıl: 104, Sayı: 332, Sayfa 18-22
(2): Yıldıray OĞUR, “Yirminci Yüzyılın Hikâyesi”, Türkiye Gazetesi, 03.Mayıs.2015

(3): Nihat GENÇ, “Ruzi Nazar-İpi Gizlice Tutanlar”, odatv, 08.Mayıs.2015

"TÜRKİYE DERGİ FUARI"NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...

“Türkiye Dergi Fuarı”nın Düşündürdükleri…

Bu sene altıncısı  tertiplenen ‘Türkiye Dergi Fuarı’nı da ziyaret etmek nasip oldu. İstanbul Sirkeci Garı’nda, 12-17 Mayıs 2015 tarihleri arasında tertiplenen ‘Türkiye Dergi Fuarı’, ‘Milletlararası’ ‘Dergi Fuarı’na da dönüşmek üzere…
‘Regaib Kandili’ sabahı ziyaret ettiğim ‘Dergi Fuarı’, adetâ bir ‘Dergiler Şöleni’ni de andırıyordu. Hiçbir ‘dergi standı’nı atlamadan yaptığım ziyarette, ilk defa gördüğüm dergi neşriyatlarına da şahid oldum. Bana en ilginç gelen dergiler ise ‘h-aykırı’ gibi neredeyse ‘broşür’ ebadında çıkan, neşredilen dergi oldu. ‘Dergicilik aşkı’ demek ki neler neler de yaptırıyor. ‘5 N 1 K’ye de ‘1 T’nin de eklenmesi, neredeyse yıllar oldu. Çok farklı bir ‘Tasarım’ ile dergicilik yapabilmek! Hele de ‘dijital çağ’da, ‘e-dergi’cilik de çok zevkli ve kolay olsa gerek. Yine hele de adetâ dergi sayfalarını normal kağıttan okurcasına, ‘tık’larla, dergi sayfalarını ‘şıkır şıkır sesleri’ ile çevirip okumak da çok zevkli olsa gerek.
Şayed  “Biz Fikir Hareketiyiz”, “Biz Düşünce Hareketiyiz” diyenlere ise buradan seslenmek istiyorum: Hani nerede dergileriniz? Hattâ hani nerede gazeteleriniz?
‘6. Milletlerarası Türkiye Dergi Fuarı’ sonrasında, en imrendiğim ve gıpta ettiğim ‘fikriyat’, ‘fikir-düşünce akımı’ ise ‘Kumandan’ın başını çektiği ‘İslamî Büyük Doğu-Akıncılar Cephesi’ne ait ‘dergiler…’: ‘Haftalık Siyasî Dergi BARAN’, ‘Aylık Dergi’, altıncı sayıya ulaşmış ‘Fikir-Kültür-Siyaset Adımlar’ dergisi. ‘Fikir-İlim-Sanat Dergisi Akademya.’ Üstelik ‘fikir kavgası’ yolunda, ‘Baran Dergisi ‘,dörtyüz otuz beş(435) sayı ile dokuz seneyi aşan; on yaşına varmış ‘Aylık Dergisi’ ve 1996’dan beri neşredilen on iki sayıya ulaşan ‘Akademya Dergisi…’ ‘Haftalık periyotlu’ ve muntazaman neşredilen ‘aylık periyotlu’ neşriyatlar…
Gıpta etmemek, imrenmemek muhal ender muhal. Türkiye’mizde neredeyse %20’leri aşan siyasî tabana sahip koskoca ‘Milliyetçi-Ülkücü-Alperen Hareket’ ise hâlâ ‘mevkûtesiz hareket’ manzarası arzediyor..Doğru dürüst kaliteli, ilkeli ne ‘gazeteler’ var, ne de şöyle bir bardak çay içmeye gideyim ve belki de kısa bir hasbihâl de yaparım niyeti ile gidilebilecek müesseseleşmiş yapılar var?! ‘Akademik Dergicilik’ten, ‘kariyercilik’ namına(!) yapılan neşriyatçılıktan bahsetmiyorum…İndî bir tesbit diyebilirsiniz velâkin çok muhtelif sebeplerden; bir zamanlar,‘camiâ’ denilince, ‘teşkilatçılık’ denilince ilk akla gelen ‘fikriyat’, ‘fikir hareketi’, ‘en kuvvetl ve en üstün fikir biziz’ diyen ‘cenah’; gazetecilikte de, dergicilikte de “12 Eylül Öncesi”nin ‘kıvamı’nda değil gibi me geliyor!!! Sadece ‘kitap yayınları’nda gözle görülür gelişmeler yaşanmakta, o kadar…
Yine bir zamanlar gittiği şehirlere, taksi bagajlarında gazeteleri ile dergileri ile giden ‘Yazıcıoğlu Hareketi’, ‘Alperen Hareketi’ ise bilhassa Mart 2009 sonrası ‘günlük-haftalık-aylık periyotlar’da, ‘fikir kavgası’nda neredeyse nalları toplamaya devam ediyor…
Madem ki kökleri itibari ile ‘Cumhuriyet Tarihi’mizde, neredeyse yarım asra yakın bir mazisi de olan ‘Alperen-Nizâm-ı Âlem Fikriyatı’nın ‘fikir kavgası’nda ki acınası hâli…Ne zaman bitecek? Ne zaman ‘yazılı tartışmalar’ , ‘günlük-haftalık-aylık periyot’larda, muntazaman ve müesseseleşmiş bir şekilde ‘fikir üretimi’ yapılacak ki?
Gıpta ettiğim, imrendiğim bir ‘dergi neşriyatı’ da, ‘Hüküm Dergisi…’ ‘İ’lây-ı Kelimatulllah Dâvâsı’ namına yapılan ‘dergicilik’  faaliyeti, hem ufuk açıcılığı ile hem ‘dergi formatı mütevazîlığı’ ile de imrenilecek, gıpta edilecek bir ‘dergi…’
‘Fikir Hareketi’ dediğin, ‘Düşünce Hareketi’ dediğin ve hattâ ‘Fikir-Düşünce-Kimlik Temelli Parti’ dediğin ‘günlük-haftalık-aylık periyotlu’ neşriyatlarından belli olur..
Hem de ‘kürevî masa’da yer almak istiyorsak; ‘dijital çağı’n gerekliliklerini de yerine getirerek bir ‘fikir-düşünce kavgası’, bir ‘fikir-düşünce üretimi’ yapılması elzem değil mi?
Doğrusu hayıflanıyorum, hayıflanıyorum,hayıflanıyorum…
Silivri-Fenerköy, 24.05.2015
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com