10 Ekim 2019 Perşembe

MEĞERSE "ÇARŞAF" ve "ŞALVAR"; "SÜNNET-İ SENİYYE" BİLE DEĞİLMİŞ...

* MEĞERSE "ÇARŞAF" ve "ŞALVAR"; "SÜNNET- İ SENİYYE" BİLE DEĞİLMİŞ....
* TÜRKİYE'MİZDE "EZBERLER BOZULMAYA" DEVAM EDİYOR....
* BİLHASSA TÜRKİYE''MİZDE Kİ "NAKŞİBENDİLER"DEN "İSMAİL AĞA CEMAATİ" OLARAK BİLİNEN "EHL-İ TARİK"LERİN ZİHNİYETİNCE ÂDETA "FARZ" OLARAK DA GÖRÜLEN " ŞALVAR" ve "ÇARŞAF" GİYMEK; MEĞERSE "SÜNNET" BİLE DEĞİLMİŞ...



TESETTÜR İÇİN "ÇARŞAF" ŞART MIDIR?(*)
Tefsîr, hadîs ve fıkıh kitaplarında cilbâbın dış örtü olduğu yazılıdır. Çarşafa bid’at denmez; çünkü âdetteki değişiklik bid’at olmaz.
Önce şunu ifâde edelim ki, Peygamber Efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın mübârek hanımları, çarşafla örtünmemişlerdir. O zaman Arabistân’da çarşaf âdeti yoktu. Hiçbir kitapta çarşaf giydikleri bildirilmiyor. Milhafe, ferâce, fistân, entâri giydikleri birçok kitapta yazılıdır.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri de, onların böyle değişik elbise giydiklerini, Mektûbât-ı Rabbâniyye’nin I. Cild 313. mektûbunda bildiriyor. Bu hususlar, Câmiur-Rumûz ve Hidâye kitaplarında da bildirilmiştir.
Peygamber Efendimiz, ayaklarına kadar uzun gömlek, yani entâri giymiştir. Şalvar ve pantolon giymemiştir. Bunları giymek âdette bid'attir. Âdette bid'at olan şeyi yapmak günâh değildir. Taksiye, uçağa binmek de âdette bid'attir. Bunları yapmak da günâh değil, dînin müsâade ettiği bir husustur. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin bol pantolon veya şalvar giymeleri câizdir, günâh olmaz. Elbisenin şekli ibâdet değil, âdettir. Çünkü Peygamber Efendimiz, papaz ayakkabısı, Rum elbisesi giymiştir. (Hâşiyetü Reddil-muhtâr)
Ahzâb sûresinde bildirilen “cilbâb”, erkeğin de, kadının da giydiği bir elbise, bir gömlektir. Zevâcir ve Berîka kitaplarında nakledilen, “Hayâ cilbâbını [örtüsünü] çıkaranın [aleyhinde] söz etmek gıybet olmaz” [Beyhekî] ve “Cilbâbı [gömleği] harâm olan erkeğin namazı kabul olmaz” [Bezzâr] meâlindeki hadîs-i şerîflerde, cilbâbın bir örtü olduğu açıkça görülmektedir.
“Cilbâb”ın dış elbise olduğu, ilgili âyet-i kerîmenin tefsîrlerinde de yazılıdır. Burada birkaç misâl vermekte fayda vardır:
Cilbâb, tek parça örtüdür. (Celâleyn)
Cilbâb, milhafedir. (Beydâvî) [Milhafe=dış örtü ki buna ferâce de denir.]
Cilbâb, milhafe, entâri veya hımârdır. (El-Envâr)
Cilbâb, ferâcedir. (Ömer Nasuhi Bilmen Tefsîri)
Cilbâb, bedeni baştan aşağı örten çarşaf, ferâce, çar gibi dış giysidir. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsîri)
Cilbâb, dışa giyilen örtüdür. (Tibyân Tefsîri, Ali Fikri Yavuz ve Hasan Basri Çantay’ın Meâlleri)
Cilbâb, hımârın [tülbentin] üstüne örtülen ve göğse kadar inerek gömleğin ceybini [yakasını], boynu örten başörtüsüdür. (Ebüssuûd Tefsîri)
Cilbâb, hımârdan büyük örtü veya vücûdunu örten dış elbisedir. (Kurtubî Tefsîri)
Cilbâb, göğse kadar inen başörtüsüdür. (Rûhul-beyân Tefsîri)
Nûr suresinde, “Kadınlar, hımârlarını [başörtülerini] yakalarına örtsünler” buyuruluyor. Eğer cilbâb, çarşaf demek olsaydı, hımâr denmezdi.
Fıkıh kitapları, cilbâbın dış örtü olduğunu bildiriyor. Bir örnek: Hanıma verilmesi vâcip olan nafaka, yemek, kisve ve meskendir. Kisve, hımâr ve milhafedir. (el-Bahrür-râık)
Demek ki, tefsîr, hadîs ve fıkıh kitaplarında cilbâbın dış örtü olduğu yazılıdır. Çarşafa bid’at denmez; çünkü âdetteki değişiklik bid’at olmaz. Şalvar ve pantolon da böyledir.
Âişe vâlidemiz çarşaf giymemiştir; entari giydiği, eteklik giydiği hadîs-i şerîflerle sâbittir. Giymiş olsa bile, bu bir âdettir.
(*): Prof.Dr.Ramazan AYVALLI," Tesettür İçin 'Çarşaf' Şart mıdır?", Türkiye Gazetesi, Bizim Sayfa, İstikamet Köşesi, 7 Ekim 2019



TESETTÜR NASIL OLMALI?(**)
Kadınlarda örtünün sâbit bir şekli yoktur; yani manto ile de olur, çarşafla da olur, Anadolu’daki atkı ve şalvarla da olur, entârî ile de olur.
Kadınların vücut hatlarının belli olmayacak herhangi bir elbise ile örtülmesi farzdır. Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi, İslâm dîni, kapanmayı emretmiş, ama belli bir örtü şekli bildirmemiştir. (ed-Dürerül-mültekıte)
Demek ki kadınlarda örtünün sâbit bir şekli yoktur; yani manto ile de olur, çarşafla da olur, Anadolu’daki atkı ve şalvarla da olur, entârî ile de olur.
Tesettürde mühim olan, el ve yüz müstesnâ, bütün vücut uzuvlarının (beden organlarının), herhangi bir suretle, yani görünmeyecek tarzda ve vücut hatları belli olmayacak surette örtülmesidir. Alt tarafını gösteren bir örtü yok hükmündedir. Uzuvları belli edecek tarzda dar bir örtüye de müsaade yoktur.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:
“Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hâriç, ziynetlerini [saç ve gerdân gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdânlarını] örtsünler.” [Nûr, 31]
Bir âyet-i kerîme meâli de şöyledir:
“Ey Nebî, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] cilbâblarını [dış kıyâfetlerini] giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, ezâ görmemelerine daha uygundur.” [Ahzâb, 59]
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Kadının [yüz ve iki elinden başka] bütün bedeni avrettir.” [Mecmaul-enhür, El-muğnî]
Bu hadîs-i şerifte, kadının tesettürü açıkça bildiriliyor. Kur'ân-ı kerîmin 17 yerinde, Resûlullaha “De ki, bana tâbi olun”, “ona itâat edin”, “ona muhâlefetten sakının” buyuruluyor. Allahü teâlânın Resûlüne tâbi olup Onun bildirdiği şekilde tesettüre riâyet etmek lâzımdır.
Hazret-i Ayşe annemizin kız kardeşi Hazret-i Esmâ, ince bir elbise ile Resûlullah Efendimize gelince, o, baldızına bakmadı. Mübârek yüzünü çevirip “Ya Esmâ, bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve elleri hâriç, vücûdunu erkeklere gösteremez” buyurdu. (Ebû Dâvûd)
Kadınların, namaz kılarlarken çene altlarını da kapatmaları gerekir mi?: Kadınlar, namaz kılarken çene altlarını da kapatmaları gerekir. Bir âyet-i kerîmede, “Başörtülerini yakalarına örtsünler” buyurulmuştur. Burada şart olan, saçları örtmektir. Demek ki, başı örtmekten maksat, saçları, kulakları ve gerdânı örtmektir. Bu, örtünmenin şekli değil, önemli olan örtülmüş olmasıdır. Örtü, dikkati çekecek renk ve şekillerden de, uzak olmalıdır.

Hanımlar, sokağa çıkarlarken peruk takabilirler mi?: Peruk takarak sokağa çıkmak, zarûret olmadan câiz değildir. Zarûret, başka çâre bulamamak demektir. Sadece zarûret hâlinde, peruk takılabilir. Çünkü kadınların yabancılara süslenmeleri harâmdır.
Zarûret olunca, avret yerlerini mümkün olan her şeyle örtmek lâzımdır. Erkekler arasında başını açmak zarureti olduğu zaman, kadının başını ve kendi saçlarını peruk takarak örtmesi câiz ve lâzım olur. [İbn-i Âbidîn, Hadîka ve Fetâvâ-i Kübrâ]

(**): Prof.Dr.Ramazan AYVALI,"Tesettür Nasıl Olmalı?", Türkiye Gazetesi,"Bizim Sayfa","İstikamet" Ķöse şimdi,8 Ekim 2019

Hiç yorum yok: