27 Ekim 2014 Pazartesi

"TASAVVUF TARİHİ"MİZİN EN ENTERASAN SİMALARINDAN BİRİ: NİYAZİ MİSRÎ(k.s.)

“TASAVVUF TARİHİ”MİZİN EN ENTERASAN SİMÂLARINDAN BİRİ:

NİYAZİ MİSRÎ(k.s.)


“Niyazi MİSRÎ(k.s.)” ismini “ilk” defa ,Ankara-Sincan’daki bir “Nur Talebesi” arkadaşımın kütüphanesindeki bir kitapta okumuştum.Bir şiir kitabı olsa gerekti ve kapağında Niyazi MİSRÎ(k.s.) yazıyordu.
Geçen yıllarda ise “Ülkücü Edebiyat”ımızın “kadın edebiyatçılarımız”dan Emine IŞINSU ÖKSÜZ Hanımefendinin , “İslâm Tasavvufu”nu, “tasavvuf tarihimi”zi  “roman tarzı”nda ele aldığı bir dizi eserinin, rahmetli Niyazi MİSRÎ’yi anlatan “Bukağı” isimli romanını okumuş ve bir şeyler kaleme almıştım.
Nihayet “Şeyh Şaban-ı Velî(k.s.)” Hazretlerini, “Halvetî Kardeşler”imle birlikte ziyarete gittiğimde ise -herhalde ikinci ziyaretim de olacak- Dr. Mustafa TATÇI’nın “Niyazi MİSRÎ(k.s.)” isimli eserini de almıştım.
O tarihten bu tarihe, Rabb’ül-âlemin bana da “Niyazi MİSRÎ(k.s.)” Hazretlerine bir muhabbet halketti, diyebilirim…
Daha geçenlerde  muhteşem “samizdat türü eserler”den,”ilhamen yazılmış eserler”den “Risale-i Nur Külliyatı”ndan veya başka bir isimlendirme ile “Sözler”den “Hanımlar Rehberi”ni okurken, ezberlemek için birkaç defa sesli okuduğum şiiri:
“ Bir ticaret yapmadım nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.
Ağlayıp nalân edip düştüm yola tenha garib,
Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran bîhaber.”
“Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi”nde ise Sadık YALSIZUÇANLAR’ın anlatımında rahmetli “Niyazi MİSRÎ(k.s.)”yi bir defa daha hatırladım.Üç defa yaşadığı “nefy/sürgün yılları”nı, onbeş kiloluk bukağı ile zencirlerle, Limni adasındaki hayatından kesitleri ve akabinde yine onbeş kiloluk zencirlerle, bukağı ile defnedilişini, iki yüzden fazla “halvet”e girişini, çilesini, “nefsini terbiye yolu”ndaki “erbain”lerini, devrin “devlet idarecileri”nin karşısındaki pervasızlığını, sözünü esirgemeyişini, aslında Malatyalı oluşunu, “kapı eşiliği”ni, dervişliğini ve şiirlerini…

ANEKDOTLAR
Sadık Beğ’in anlattığı şu anekdot hafızama nakşedildi: Rodos’ta, ilk “nefy/sürgün yılları”nda, bir “Kilise” önünden geçerken; ‘Papaz”ın daveti ve bu daveti şartlı kabul edişi: “Eğer kapı eşiğine uzanırsam” şartı. “Derviş= Kapı Eşiği…” Ve bu şartının kabul edilişi…Kilise’ye girenlerin , üzerinden geçerken; “lâilaheillallah”; Kilise’den çıkarlarken de,üzerinden geçerlerken; “Muhammedun Rasulullah” deyişleri…
Papazın nihayetinde ,”Siz bizi bin yıllık dinimizden edeceksiniz,gidin…” yalvarışları…
Antalya-Elmalı’nın ise rahmetli Niyazi MİSRÎ(k.s.)’nin  de “yetiştiği diyar” oluşu..
Sadık Beğ’in anlattığı bir başka anekdot da hafızama nakşedildi…Limni nefyinde, sürgününde, üçüncü ve son sürgününde ise Bursa’daki, yıllardır görmediği ailesine ve oğluna olan hasretini dile getiren bir mektup kaleme alışı ve gönderişi..
Nihayet 17.asrın ulaşım şartları düşünülürse, ailesinin oğlu ile birlikte Bursa’dan Limni adasına gelişleri…Velâkin “ailemin olduğunu bilirlerse, öğrenirlerse zarar verebilirler” niyet ve düşüncesi ile Limni’ye kadar gelmiş olan ailesi ve oğlu ile görüşmeyişi…

VESSELAM
Günümüzde günübirlik Limni’ye gidişin eskiye oranla daha kolay  olduğunu ifâde eden Sadık Beğ; vefâtında, yeninde bulunan bir kağıda yazılmış “son şiiri”ni de okudu…
“Ehl-i Beyt Muhabbeti” ile de dopdolu olan rahmetli Niyazi MİSRÎ(k.s.)’nin “Hasaneyn Risalesi” isimli bir “kitapçığı” nın da olduğunu hatırlattı…
Evet, benim de, “Risale-i Nur Külliyatı”nın, “Sözler”in “Hanımlar Rehberi”nde bizatihi okuduğum şiiri:
“Bir ticaret yapmadım nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber
Ağlayıp nalân edip düştüm yola tenha garib,
Dîde giryan, sîne bir yan , akıl hayran bîhaber…”

“Gözyaşı Medeniyeti”nin çocuklarının payına düşen:
“Dîde giryan/ Gözyaşı” olsa gerek….
Fatih, 01.Muharrem.1436/25.Ekim.2014
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: