18 Ekim 2014 Cumartesi

"MÜZELER ŞEHRİ" "MEDİNE-İ İSTANBUL"



“MÜZELER ŞEHRİ” “MEDİNE-İ İSTANBUL”



“İstanbul Günlerim”e dahil olabilecek ehemmiyetli bir gün daha yaşadım. Yaşatan Rabb’ül âlemine sonsuz hamdolsun.
Bugün, 17. Ekim.2014, Cuma tarihi itibari ile öğrencilerim ile birlikte ‘İstanbul Büyük Postahane’deki “PTT Müzesi”ni ziyaret ettim.
Geçenlerde ikâme ettiğim bir namaz ibadeti sonrası, “Şeyhler Şeyhi”, “Güneşler Güneşi”; “mübarek, nurlu kademinin, öpülesi nurlu ayağının bütün evliyâların boyunları  üzerinde olan”Abdülkadir-i Geylanî(k.s.) Hazretlerinin evlâdlarına ait bir “yatır”daki mescidin duvarına monte edilmiş, “Sultan Fatih”in bir “fermanı”ndaki şu muhteşem terkipli mefhumu da “ilk “defa okumuş ve çoook hoşuma gitmişti: “Medine-i İstanbul”
Tamamiyle ‘İstanbul’un Fatih”i , “Sultan Muhammed Fatih Han(k.s.)’a ait orijinal bir terkipli mefhum. Gün boyunca, kendimce bu mefhuma ilâveler de yaptığımı hatırlıyorum: “Medine-i Bursa”, “Medine-i Konya”, “Medine-i Diyarıbekr”, “Medine-i Urfa” gibi.
Maateessüf  böyle bir ‘orijinal mefhum’un ise en fazla “İstanbul”umuza yakıştığını da ifâde etmeliyim: “Medine-i İstanbul.” Yani “İstanbul’daki Medine”, “İstanbul’un Medinesi”, “İstanbul Şehri.” Yani “bütün Peygamberlerin Başbuğu”, Peygamber Efendimizin nurlar dolu “Ravza-i Mutahhara”sının simetriği, uzantısı bir “İstanbul..”
Aslında bütün vilâyetlerimize de ne kadar çok yakışıyor böyle terkipli bir ifade: “Medine-i …………………”
Aslında bütün vatan sathımızda “Medinelileşmeli” değil mi ki? : “Medine-i Türkiye…”
Yarım asra yaklaşan bir ömrümde, bence ne rahmetli Yahya Kemal BEYATLI’nın “Aziz İstanbul”  mefhumu; ne de “Şairler Sultanı” rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Canım İstanbul” mefhumu, “İstanbul”umuzu tamamiyle ifâde edemiyor!
“İstanbul”umuzu en güzel şekilde ifâde eden mefhum; yine biiznillah “şehri fetheden”, “ne güzel kumandan” olan “Sultan Muhammed Fatih(k.s.)’ye ait: “Medine-i İstanbul”/ “İstanbul Medinesi”/ “İstanbul Şehri..” Hattâ ve hattâ “Şehr-i İstanbul” gibi terkipli ifâdeler bile  “Medine-i İstanbul” terkipli ifâde yanında esâmesi  bile okunmaz.

“Müzeler Şehri “Medine-i İstanbul”da “PTT Müzesi” Ziyareti


Evet, “Medine-i İstanbul”, külliyen “Müzeler Şehri..” Hele de “Medine-i İstanbul”un  “Tarihî Yarımadası”ndaki “müzeler..”Onlarca, belki de yüzlerce “müze.” “Müzelerin Nüvesi”, neredeyse “Medine-i İstanbul”umuzun  “Tarihî Yarımadası”nda, “Fatih”de…
“Medine-i İstanbul”umuzda, bir öğretmen olarak, bugün bir “ilki” yaşadım dedim.
Dün, ders saati bitimine yakın; “idarecilik”te, “okul müdürlüğü”nde gerçekten “kariyer” ve “kalite” sahibi de olan Kazım Beğ’in ; sınıfa girip, öğrencilerime ve bana, biraz kısık bir ses ile bir şeyler dedi. Ancak, ne ben, ne de öğrencilerim tam olarak ne dediğini anlamadık! Ben de şaşkınlıkla tekraren soramadım.
Lâkin, Cuma günü, bugün için, ikinci teneffüs sonrası bir yere gidilebilir ihtimali hep aklımda kaldı. Zaten, 21. Ekim .2014’de, “PTT Müzesi” gezimiz vardı. Ve Cuma sabahı, birinci teneffüste, birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar “Panoroma Fetih”e, bizler ise 4. sınıf öğrencilerimle  “PTT Müzesi”ni ziyaret edebilmek için ; “Fatih Belediyesi”nin otobüslerine binerek, görevlinin de nezaretinde araçlara bindik. “Büyük Postahane”ki “PTT Müzesi”ne yakın bir yerde otobüslerden indik.
Öğrenci velilerimde şaşkınlık, hayret-önceden haberdar edemedim-öğrencilerimde “uzun teneffüste yemek yiyeceğim telaşası” ile ben de  ise “Medine-i İstanbul” da böyle bir “ilki” yaşama heyecanım ile “PTT Müzesi”nden içeri girdik.
Hanımefendi görevlinin kısa bir “kırmızı halı” muhabbeti şaşkınlığı sonrası, daha girişteki artık “antika” olmuş ‘Posta Kutuları’nı, ‘Terazileri’ görmeye başlamıştık bile.
Yine Hanımefendi görevlinin rehberliğinde, üst kattaki “Pul Kolleksiyonu” kısmı ile “Manastırlı Osman Hamdi Bey” anısına açılan  “İstiklâl Harbi” döneminin fedakâr iletişim kahramanlarının resimlerini  ve dönemin iletişim araçlarını gördük. Telefonlar, telgraf çekme makineleri vesaire bakıp görmeye gayret ettik.
Dönemin “Düvel-i Muazzama”nın “Büyük Devletleri”n ve “Yedi Düvel”in, “Yedi Devlet”in  müthiş derecedeki iletişim araçları yanında, biz Türklerin , fedakârca gayretleri ile sergiledikleri , adetâ “iletişim kahramanları” dedirten mücadeleleri…
Bir şairimizin de dediği üzre; adetâ hissedilen “sapan taşları ile füze farkı” idi!

NETİCE-İ KELAM
Tamamiyle “Müzeler Şehri” olan hattâ mübalağa olmasın amma “her bir santimetresi bir asra bedel” olan “Medine-i İstanbul”umuzu tanıyarak, bilerek sevebilmeli ve sevdirebilmeliyiz.
“Taşra”dan, “Medine-i İstanbul”umuzun dışından, muhtelif idealler, ülküler ve mefkûrelerle gelmiş olan “Anadolu İnsanımız”ın, yaşadıkları, havasını teneffüs ettikleri, suyunu içtikleri, ekmeğini yedikleri şehri, “Medine-i İstanbul”u, bilerek, tanıyarak, şuurlu bir şekilde sevebilmelerini ve sevdirebilmelerini ne kadar da çok arzulardım!
Belki de, bunun için de, “Medine-i İstanbul”umuza, yine başka “taşra”lardan  gelen “Ecnebî/Yabancı Turistler” kadar da “merak”lı ve “tahkikci,araştırıcı”olmak da elzem!
Elbette ki, hâşâ, “Medine-i İstanbul”un dışında olan “Şehirlerin Anası” “Mekke-i Mükerreme”, “Ravza-ı Mutahhara”nın bulunduğu “Medine-i Münevvere”, “Mescid-i Aksa”nın bulunduğu “Kudus-ü Şerif”,“Şam-ı Şerif”, “Bağdad” ise “taşra” değildir!!!
“Medine-i İstanbul”umuz, malumdur ki “bütün güzelliği”ni mezkûr şehirlerden de almıştır. Hattâ “Tarihî Yarımada”daki “mescidler/camiiler” bile “Mekke-i Mükerreme”ye olan “coğrafî mesafeleri” ile de “meşhur”dur. “Akbıyık Mescidi” gibi…
Fatih, 17.10.2014
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com

Hiç yorum yok: