21 Kasım 2014 Cuma
ŞİİR-BİR ÖMÜR
BİR ÖMÜR
Gözünü bir mescide mıhlamış gibi,
Salat-ı akşamı gözlemekteyim.
Camiden çıkmayan adamlar gibi,
Bir ömür tahayyül etmekteyim.
Kapısına kilit vurulmuş mescidler gibi,
Acı günler yaşamaktayım.
Kütüphaneden çıkmayan adamlar gibi,
Bir ömür tahayyül etmekteyim.
Fatih, 20.11.2014
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
SAHİDEN DE "YAHUDİ" MOİZ KOHEN TEKİNALP'İN İÇYÜZÜ-1
TÜRK
MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİ-ÜLKÜCÜ HAREKET ve ATILAN İFTİRALAR-YAPILAN
SUÇLAMALAR
"MİLLÎ
GÖRÜŞ/ERBAKAN HAREKETİ"- "SİYASAL İSLÂM/İSLÂMCI
SİYASÎLER"-"DİNDAR DEMOKRATLAR" DA DENİLEN BAZI
"NURCULAR"-BİLUMUM "İSLÂMÎ HAREKET" MENSUBU ZİHNİYETLİ
KALEMLERİN "MÜFTERİLİĞİ" BİTTİ!!!
TÜRK
MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİN "FİKİR/DÜŞÜNCE ÖNCÜLERİ";
NE
"YAHUDİ" İDİ, NE DE SADECE "ADI TÜRK" İDİ...
Bu yazımı,
ilk defa bugün(02.Eylül.2011,Cuma) öğrendiğim ve Yeni Çağ gazetesinde hararetle
okuduğum "Türk'e Ruh Verenler" yazı dizisinin 12. bölümündeki Rasim
EKŞİ imzası ile yayınlanan "Ahmet Ferit TEK" başlıklı yazı
vesilesiyle yazıyorum... Hepimizin de malumu olduğu üzre, "Cumhuriyet
Tarihi" boyunca Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemine, Ülkücü Hareket'e çok
sayıda iftiralar atılmış, çok sayıda da suçlamalar yapılmıştır. Sadece
"iftiralar" ve "suçlamalar"la da kalınılmamış, "Yeni
Türk Devleti", "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"mizin "kurucu
fikri, kurucu düşüncesi" de olan ve onsekiz yıl da "resmî
ideolojisi" olmuş olan Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, 31. yıldönümünü
idrak edeceğimiz (Şimdilerde ise 34. )12 Eylül 1980 Askerî Darbesi ile de
"mahkemeler"de "yargılanılmış"tır...
31 yıl önce(2014’e
göre ise 34.) başlayan "yargılamalar"da da, Türk Milliyetçiliği Fikir
Sistemine, Ülkücü Hareket'e atılan iftiralar, yapılan suçlamalar,
"Milliyetçi-Ülkücü Hareket"in "en yetkilileri"nce, "en
sorumluları"nca, "12 Eylül Mahkemeleri"nde, saatlerce cevaplandırılmıştır...Şayed
bir yerlerden temin edip de okuyabilirseniz, zamanın "MAYAŞ
YAYINLARI"nca, üç cilt hâlinde neşredilen "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar
Davası"gibi kitaplardan da
hatırlayabilirsiniz...
Neydi bu
atılan iftiralar, yapılan suçlamalar?
Bazıları
şunlardı:
1)
Çetecilik suçlaması ve iftirası...
2) Faşizm
suçlaması ve iftirası...
3)
Irkçılık suçlaması ve iftirası...
4)
Darbecilik suçlaması ve iftirası...
5)
"Kontrgerillacılık", "Gladyoculuk",
"Ergenekonculuk" suçlaması ve iftirası...
6) Fikir/Düşünce
öncülerinin "Yahudi" oldukları, "Türk bile olmadıkları,
"adı Türk" oldukları suçlaması ve iftirası...vesaire...
Yukarıda
isimlerini zikrettiğim bu "suçlamalar" ve "iftiralar",
günümüzde, 2011'ler Türkiye'sinde bile (Şimdilerde 2014’ler Türkiye’sinde)dillendirilmekte,
yazılıp-çizilmekte, "özel toplantılar"da, "özel
sohbetler"de sanki "suçlama ve iftira" değilmiş gibi, bir
"nass" gibi , bir “dogma” gibi seslendirilmekte...
Ben de,
"ortaokul birinci sınıftan beri" Türk Milliyeyetçiliği Fikir Sistemi'nin,
Ülkücü Hareket'in "içinde" olmam hasebiyle de, acizane, verdiğim
"fikir mücadelesi"nde ve yazdığım yazılarda, atılan
"iftiraları"n, yapılan "suçlamalar"ın mesnetsizliğini
ortaya koymaya çalışmışımdır. Merak edenler, "mefkûre adamları"
başlıklı "blog"larıma ve www.millimefkure.com
" isimli siteme de bakabilirler...
Heyhat!
Bir "suçlama", "bir "iftira" vardı ki; bir türlü
"söyleyebilecek sözüm" olmazdı, bir "mehaz/kaynak"
belirtemezdim ancak asla da "içime sindirmezdim..." O
"suçlama", o "iftira" ise "Milliyetçi-Ülkücü
Hareket"in "fikir/düşünce öncüleri"nin "Yahudi"
oldukları, "Türk bile olmadıkları" idi...Gerçi, "Ziya
GÖKALP" mevzuunda, böyle bir "suçlama"yı, böyle bir
"iftira"yı cevaplandırabilecek çok sayıda "mehaz"a, çok
sayıda" kaynağa" ulaşmayı Rabbim bana nasip etmiş ve "Molla
Said-i Meşhur Ziya GÖKALP ile de Tanışmış!!!" başlıklı yazımda,
"nokta-i nazarları"mı ortaya koymuştum...
Ve
Rabbü'alemin, bugün de bana, içinden çıkamadığım, "söylecek kelime"
bulamadığım "Moiz Cohen TEKİNALP" mevzuunda da nasiplendirdi.
Milliyetçi-Ülkücü kalem sahibi Rasim EKŞİ'nin bahse konu" Türk'e Ruh
Verenler" yazı dizisinin 12. bölümünde, "Ahmet Ferit TEK"
başlıklı yazısı ile "söylecek kelimeler"le nasiplendirdi...
Artık
"gına getirir" derekesinde, Abdurrahman DİLİPAK'tan, M. Ertuğrul
DÜZDAĞ'a; Sadık ALBAYRAK'tan Mehmet Şevket EYGİ'ye; M. Latif SALİHOĞLU'ndan
Kazım GÜLEÇYÜZ'e kadar daha burada isimlerini zikredemediğim bilumum
"İslamcı kalemler"in attığı "iftira" da, yaptıkları
"suçlama" da bitti...
"Türkiye
Cumhuriyeti Devleti"mizin "İlk İçişleri Bakanı", "Türk
Ocağı Derneği"nin ""İlk Reisi/Başkanı" da olan ve
"sanat tarihçilerimizden Dr. Emel ESİN Hanımefendi'nin de babası olan
"Ahmet Ferit TEK"in yazdığı "TURAN" isimli eserinde
"TEKİN" mahlasını kullanınca, 02.Eylül.2011'lere kadar, günümüze
kadar uzanan "Moiz Cohen TEKİNALP" ile "karıştırılması..."
EKŞİ'nin
de zikrettiği üzre "Hiçbir Türk Milliyetçisi'nin Cohen'in görüşlerini
benimsemesine imkân yoktur" fakat yine EKŞİ'nin zikrettiği üzre,"İlk
İçişleri Bakanı" olarak "Ahmet Ferit TEK"in, "İstiklâl
Savaşı sırasında vatana ihanet eden 150 kişinin-ki 150'likler listesi-150'likler
kararnamesi olarak biliniyor-kararnamesini hazırlamış olmasının meydana
getirdiği "husumet", "adavet", "düşmanlık" ile de
yazdığı "Turan" isimli eseri sırf "Tekin" mahlası
"karışıklığı" da bahane edilerek "Moiz Cohen TEKİNALP'e
maledilmiş...Yine, kızı Dr. Emel ESİN Hanımefendi, "Turan" isimli
kitabın babasına ait olduğunu ifade ettiği gibi,1914'de "Türk Yurdu
Kitaphanesi Yayınları"nca da ve 1999'da da "Turan Kültür
Vakfı"nca da neşredilmiş.. Şimdiki –bu yazının yazıldığı tarihe göre-TTK
Başkanı Prof.Dr. Ali BİRİNCi tarafından da "Turan" isimli kitabın,
"Moiz Cohen TEKİNALP" e değil, "Ahmet Ferit TEK"e ait
olduğu da ispatlanmış.(*)
Ne yazık
ki Türkiye'mizde artık "hükûmet" olan ve "devlet" te
"yönetmeye" başlayan ve kendilerine "Liberal İslâmcı Zihniyet"
te denilen "kadrolar" da, bilumum "İslamcı Zihniyetler" de,
"Türk'üm" diyememekte, "Türk Milleti'ne mensubiyet şuuru"
duyamamakta.."Türk dersem bana ırkçı derler" mentalitesindeki bu
"zihniyetler", rahatlıkla "Kürd'üm" demekte amma!!! Bilmem
kaçıncı "sol gazete" de olan "Radikal"de, bir köşeyazarının
da yazdığı üzre, "Türk'üm dersem ırkçı olurum" diyen "Irkçı
İslamcılar" ile "Irkçı Ulusalcılar" da, Türkiye'mizin "fikir-düşünce
olguları"ndan...
"Fikirler/Düşünceler
Vadisi"nde, "propaganda üstünlüğü"nü muhtelif sebeplerle
"elde etmiş olan", bilumum "Solcular" ile "bilumum
"İslamcılar"ın "Milliyetçi-Ülkücü Hareket"e attıkları,
atacakları "iftiralar", yaptıkları-yapacakları "suçlamalar
bitmez elbette..Lâkin "söylecek sözlerimiz", "konuşacak
kelimelerimiz", "göstereceğimiz mehazlarımız/kaynaklarımız"
olmalı..
Dördüncü
yılına girilen-2014’lerde bitti!!!- "Ergenekon Tartışmaları",
"Gladyo Tartışmaları", "Kontrgerilla Tartışmaları"nda,
bilumum "İslâmcılar" gibi Türkiye'deki "Sosyalistler"in
dillendirdiği, yazıp-çizdiği; "12 Eylül 1980 öncesi her M.H.P. İlçe
Başkanı, İl Başkanı Kontrgerillacı idi", "iftirası",
"suçlaması" ne kadar da "kof" çıkmadı mı?
"Yetişme
ortamları, tarzları" gereği de, "İngiliz Yahudi Darwin" gibi
"kadrolu Türk Düşmanı" olan "liberal İslâmcı zihniyetler",
şayet "Sosyalistler"in dediği üzre öyle bir "vakıa" olsa
idi, "Milliyetçi-Ülkücü"lerin "gözlerinin yaşına" bakarlar
mıydı ki?!!!
Ne kadar
çok arzulardım; "Milliyetçi-Ülkücü Kadrolar"ın da, "propaganda
üstünlüğü"nü-elbette hakkaniyetle- ele geçirmelerini...
02.Eylül.2011,
İsmet
GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Dip
Notlar:
(*): Rasim
EKŞİ, "Türk'e Ruh Verenler(Ahmet Ferit TEK)-12,Türkiye'de YENİÇAĞ, 02.
Eylül.2011, Cuma, s.8
13 Kasım 2014 Perşembe
NECİP FAZIL'LAR, SERDENGEÇTİLER DE Mİ BOP-AKP RÜZGÂRLARINA KAPILDI YOKSA?!
“Şairler Sultanı” Necip FAZIL’lar
ve
“Bayrak Adam” SERDENGEÇTİ’ler de,
BOP-AKP Rüzgârlarına mı Kapıldı Yoksa?!
Bindokuzyüz
seksen üç’lü seneler, “USA Markalı” “Our Boys”ların yaptığı “millete darbe”nin tesirlerinin
alenen devam ettiği senelerdi. Bizim gibi yaşları 17-18 olan “Anadolu
Çocukları”nın da “Üniversitelere” adım attığı senelerdi. Yani, adetâ kavgasız,
gürültüsüz, anarşisiz-terörsüz “Üniversite bitiren nesiller”in seneleri…Hadi
diyelim, “Türk Sağı”nın çok farklı meşrepteki gençlerin, adetâ spontane bir
şekilde kol kola, omuz omuza olduğu seneler..
İ.T.Ü.’yü
rabbimin yine bir ikramı olarak “lise bitimi” kazanmıştım. Erenköy’de, İntaş
Sitesi’ndeki bir evde, aile yanında kalmaktaydım. “Medine-i İstanbul”un bu
kadar “modernleşme”diği, velâkin bu kadar da “yozlaşmadığı” senelerdi.
İ.T.Ü.’deki ders bitimi Cağaloğlu’na iner,”Yeşilay Cemiyeti” binasındaki
mütevâzı mekandaki rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca’nın “Türk Edebiyatı Vakfı”ndaki
“Çarşamba Sohbetleri”ni ekseriyetle takip eder, notlar alırdım. 1983’lü yıllarda da tuttuğum notlar hâlen de
durmakta..Rahmetli Cemil MERİÇ’ler, İbrahim KAFESOĞULLARI, Kemal ILICAK’lar,
Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’ler ve elbette KABAKLI Hoca’lar…Bazen de “Fetih
Cemiyeti”ndeki, “Kubbealtı Akademi Cemiyeti”ndeki sohbetlere iştirak ederdim.
Buradaki sohbet öncesi “Ney nâmeleri”, ruhumu dilendirirdi…
Ve gece yarısına yakın bir saatte
Erenköy’deki eve varırdım. Diyebilirim ki, “küllük havası”nı, “Beyazsaray
Kitapçılar Çarşısı Havası”nı teneffüs ettiğim oldu. Adetâ bizatihî, çıplak gözlerle
bir rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’i göremedim, sohbetini dinleyemedim.
31. Vefât Yılında “Bayrak Adam”
SERDENGEÇTİ
Seneler
ne kadar da çabuk geçmiş. Bugün, rahmetli KABAKLI Hoca’nın “Türk Edebiyatı
Vakfı”nın “Çarşamba Sohbeti”nde ise vefâtının 31. seney-i devriyesinde “Bayrak
Adam” SERDENGEÇTİ yâd edildi. Servet KABAKLI’nın açılış konuşması, beni adetâ
kibrit kutusu büyüklüğündeki “Yeşilay Cemiyeti Binası”ndaki “Türk Edebiyatı Vakfı”
senelerine götürdü. Tıklım tıklım şimdiki “TEDEV” mekanındaki “Bayrak Adam”
SERDENGEÇTİ’yi yâd programına, “Medine-i İstanbul”daki, neredeyse mevcut siyasî
iradenin en üst erkanı kertesindekiler de oradaydı.
Otuz
bir sene dile kolay. Kendisinden 5-6 ay önce vefât etmiş olan rahmetli Necip
Fazıl KISAKÜREK namına “Bıraktığı boşluğu artık kim dolduracak?”, diyenlere, “Bayrak
Adam”, SERDENGEÇTİ cevap veriyordu: “Boşluk bırakmadı ki doldurursun. Kafaları
doldurdu, gönülleri doldurdu, zihinleri doldurdu gitti…”
Servet
KABAKLI, rahmetli SERDENGEÇTİ’nin rahmetli “Başbuğ TÜRKEŞ”e olan aşinalığını
hatırlattı: “Ey Türk titre ve kendine dön!” meşhur sözü ile “Parkinson”
hastalığına yaklaşımını ifade etti.
Velâkin
“Türk Edebiyatı Vakfı”nın mütevâzı sohbet mekanı, adetâ mevcut siyasî iradenin
“Medine-i İstanbul”daki temsilcileri ile kuşatılmıştı. Güya “Milliyetçi-Muhafazakâr Zihniyet “ muktezasınca bilmem kaç seçim
zaferi kazanmış, kuvvetle muhtemel 2015’lerde de yine kazanacak olan “Tek
Başına Sağ İktidarı”n adetâ “bürokrasi”si de “Bayrak Adam” SERDENGEÇTİ’yi yâd
etmeye gelmişlerdi.
Böyle
bir “Deli Rüzgâr”ın, böyle bir “Toros Yüzlü Adam”ın, yahut “15 yılda 33 sayı”
çıkarttığı dergisi ile özdeşleşmiş olan “SERDENGEÇTİ”nin , sahiden de böyle bir
sözümona “Sağ İktidar” ile ne alakası olabilirdi ki?!
“ÜLKÜCÜ NECİP FAZIL”
Kendilerini
zaman zaman “Necip Fazıl KISAKÜREK’in talebeleri” olarak da târif eden böyle
bir sözümona “Türk Sağı”nın en üst seviyedeki erkanı, geçenlerde, Star
Gazetesi’nce “ilk defa” tertiplenen “Necip Fazıl KISAKÜREK Ödülleri” programı
ile rahmetli Necip Fazıl’ı yâd etmiş ve “Ben Devrimciyim” diyen Nuri PAKDİL’e
bile “Necip Fazıl Ödülü” takdim edilmişti. Akabinde “Türk Basınının Amiral
Gazetesi Hürriyet”teki köşesinde “Ülkücü Taha AKYOL”, rahmetli Necip Fazıl
KISAKÜREK ile rahmetli “Başbuğ TÜRKEŞ”
ve “MHP” ile alakalı bir hatırasını okurları ile paylaşmıştı. Akabinde
de “HeberTürk”deki köşesinde Fehmi KORU, adetâ destekleyici mahiyette bir yazı
kaleme almıştı: “Ülkücü Necip Fazıl” veya “Necip Fazıl’ın Ülkücü-MHP Dönemi”
vâri…
Aslında
“Edebiyatçı Fikir Adamı” Prof. Nurullah ÇETİN’ler bile neredeyse seneler önce
Necip Fazıl’ın daima “Türk” dediğini, “Türk olmak”la da gurur duyduğunu, asla
ve kat’a “Ben de Türk’üm” demekten gocunmadığını ve daima da “emperyal
takımlar”a kafa tuttuğunu ısrarla yazmıştı.
“Necip
Fazıl KISAKÜREK Külliyatı”nı baştan sona bir incelesek, asla ve kat’a “devrim,
devrimci, devrimciyim” gibi mefhumları bulamayacağımız. Buna rağmen; çok rahat bir şekilde, hem de “ben de
devrimciyim” diyen şahsiyetler taltif edilmekte, “Necip Fazıl Ödülü” verilmekte!
On iki sene sonra bile hâlâ “Ben de Türk’üm” diyemeyen böyle bir sözümona “Sağ İktidar Zihniyeti”, adetâ rahmetli Necip
Fazıl üzerinden “hesaplar” yapmakta!
Halbu
ki, rahmetli “Necip Fazıl KISAKÜREK”e “bütüncül açı”dan bakabilirsek; onun
“Ülkücü Necip Fazıl Portresi” ile de karşılaşmış olacağız.
Türkiye’mizde,
geçen zamanlarda yapılan “Necip Fazıl, örtülü ödenekten para aldı mı, almadı
mı?” “tartışmaları”nda bile koca Türkiye’mizde, “Evet, Necip Fazıl KISAKÜREK de
örtülü ödenekten para aldı.”, diye yazabilen bu fakir ile toplam adetâ üç kalem
sahibi idi neredeyse?!
Üstelik
geçen yaz, “Milliyetçi-Ülkücü Hareket”in,” MHP’nin Ses Bayrağı” “HERGÜN
Gazetesi”nin çoğu sayılarını bir araştırmam için de “Beyazıd Devlet
Kütüphanesi”nde incelerken; “ilk sayfalar”da, çok sayıda “Ülkücü-MHP’li Necip
Fazıl” dedirtecek “haber-resim-yazı”lar okumuştum.
Üstelik
meşhur “Rapor”lar kitapçıkları ise böyle bir dönemini de teyid ediyordu.
Üstelik
“Ülkücü Yazar” Dr. Hayati BİCE’ler de olmasa günümüz “Milliyetçi-Ülkücü-Alperen
Gençler” bile “Ülkücü Necip Fazıl Portresi”ni hiç mi hiç hatırlamayacaklar
bile!
Rahmetli
Necip Fazıl’ın “en koyu renkli talebeleri” de denilebilecek “İBDA-C Fikir
Hareketi”, “Kumandan-MİRZABEYOĞLU Hareketi” bile rahmetli Necip Fazıl’ın
“Ülkücülük Dönemi” ni de, tıpkı böyle
bir sözümona “Sağ İktidar Zihniyeti” gibi dillendirememekte bile!
Rahmetli
Ahmed KABAKLI Hoca’nın –ki daha Türkiye Gazetesi’ndeki koltuğuna sıcağı
sıcağına, oturur oturmaz telefonla ilk arayan rahmetli “Başbuğ Alparslan
Türkeş” idi- “Türk Edebiyatı Vakfı”ndaki “Bayrak Adam” Serdengeçti’yi yâd
programı da böyle bir sözümona “Sağ İktidar Zihniyeti”nin kuşatılmışlığı ile
yapıldı!
Rahmetli
Necip Fazıl gibi “Bayrak Adam” SERDENGEÇTİ’nin de vefâtından otuz bir sene
geçti. Her iki şahsiyetin, aslında kelimenin tam anlamı ile yazarsak, böyle bir
“AKP Zihniyeti” ile ne alakası olabilir ki?!
“Muhafazakar
Camia”ya tıpkı rahmetli Necip Fazıl’lar üzerinden olduğu üzre; rahmetli
SERDENGEÇTİ üzerinden de “selâm”lar, “gülücük”ler mi gönderiliyordu?!
Yahu,
Necip Fazıl kim, “AKP” ne?!
Yahu,
Osman Yüksel SERDENGEÇTİ kim, “AKP” ne?!
Hattâ
ve hattâ bence rahmetli Ahmed KABAKLI Hoca kim, “AKP” ne?!
Üstelik taa 2002’lerde, “Gerçek Hayat Dergisi”
aracılığı ile Samsun’da başlayan; “Milliyetçi-Ülkücü-Alperen Çilekeş
Şahsiyetlere”, adetâ zorla, baskı ile “Biz de İslamcıyız!” dedirtme baskısı,
“Bayrak Adam” SERDENGEÇTİ’yi yâd programında ilk defa gösterilen “belgesel”de
konuşan “Millî Görüş Hareketi/Erbakan Hareketi” önde gideni Avukat Süleyman
Arif EMRE aracılığı ile merhum SERDENGEÇTİ’ye de uygulanmakta; “Türkçü,
İslamcı” olduğu vurgulanmakta!
Yahu,
“fikriyatlar literatürü”, “ideolojiler terminolojisi” mi değişti? “Türkçülük”
ve “İslamcılık” bambaşka “fikir akımları” değil mi Allah aşkına?! Merhum
SERDENGEÇTİ’nin, meşhur “Tanrı Dağı kadar Türk’üz, Hira Dağı kadar da Müslüman”
sözünü “Türkçü” ve “İslamcı” diye mi algılıyorsunuz?!
Üstelik
yaşadığı hayat döneminde “Tipik MSP Zihniyeti”ne kaç gün tahammül edebildi ki?!
NETİCE-İ KELAM
Doğrusu,
“dâvâ adamları”nı kendi siyasî ikbal ve geleceklerine payanda yapmamada..
Doğrusu,
“dâvâ adamları”nı bence çoook çirkince
istismar etmemede…
Çıkardığı
“Büyük Doğu Mecmuası” ile Süleyman DEMİREL’in “Mason” olduğunu “ilk yazan” ve
“fikirler, düşünceler camiası” ile “ilk paylaşan”, “Süleymanname” diye meşhur
şiiri yazan rahmetli Necip Fazıl’lar ve hâlâ otuz birinci vefât yıldönümünde
bile “Millî Şef CHP Zihniyeti”ni en okkalı şekilde eleştiren “Birinci Radyo Konuşması”
yayınlanmamış olan ve bütün hayatı “Türklük-Müslümanlık Ruh ve Şuuru” ile
dopdolu geçmiş olan SERDENGEÇTİ’leri; böyle bir sözümona “Tek Başına Sağ
İktidar “ca istismar edilmesine gönlüm razı olmuyor…
Hiç
düşündünüz mü? Rahmetli Necip Fazıl’lar, Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’ler hayatta
olsalardı “AKP Zihniyeti”ne neler derlerdi?!!
FATİH,13.Kasım.2014
İsmet
GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
2 Kasım 2014 Pazar
"BİRLEŞEN GÖNÜLLER"İN HATIRLATTIKLARI
“BİRLEŞEN
GÖNÜLLER”
FİLMİNİN
HATIRLATTIKLARI
Nihayet
“Medine-i İstanbul”umuzda bizatihî bir “ilk” daha gerçekleştirdim: Sinema
salonunda sinema filmi izleme faaliyetim. Hatırlıyorum da, yıllar önce, henüz
daha “internet teknolojisi”nin olmadığı yıllarda, “Medine-i İstanbul”umuzun
Aksaray’ında, bir sinema salonunda, Cihan ÜNAL’ın “İhtiras Fırtınası” isimli
filmini izlemiştim.
Geçen
yıldan beri içimde adetâ ukde hâline gelen “sinema salonu”nda “sinema filmi
izleme” iştiyâkımı, bugün, bir “Muharrem Ayı”nda gerçekleştirdim.
Teknolojik
gelişmişlik ile hele de “internet teknolojisi”ndeki adetâ başdöndürücü
gelişmeler ile “sinema filmleri izleme”k, neredeyse “bir tık kadar” kolay
elbette. Velâkin “sinema filmini sinema salonunda izlemek”, eskimeyen yıllarda
olduğu üzre, günümüzde de revaçta. Yüzbinleri çokca aşan sayıdaki
“sinemaseverler”in alâkası, rağmenlere rağmen hâlâ devam ediyor.
“İzlemeyi
seçicilik ile tercih ettiğin sinema filmleri hakkında yazılan film kritiklerini
adetâ kâle almayacaksın ve bizatihî tercih ettiğin sinema filmini, sinema
salonunda izleyeceksin”, temel düstûrum..”Birleşen Gönüller” filmi, 17 Aralık
2013 sonrası, bence “Dost Modern Darbe” olmaktan çoooook uzak; adetâ
“Cumhuriyet Tarihi”mizin “M. Kemal Dönemi”nden beri var olan, belki de “en
büyük hırsızlık-yolsuzluk vakıâsı” sonrası, “ortaklığı” mevcut “siyasî irade”ce
bozulan; literatüre “Gönüllüler Hareketi”, “Hizmet Hareketi”, “Gülen Hareketi”
olarak geçen; bazılarınca ise “F(ethullah) Tipi Yapı”, mevcut “siyasî irade”ce
ise “Paralel Yapı” diye târif edilen “zihniyet”lerce çekimi gerçekleştirilen
bir film. Doğrusu ben, “Allah’ın Sadık Kulu-Barla” isimli muhteşem “animasyon”
filmi sonrası, üç yılı da geçmesine rağmen; “Allah’ın Sadık Kulu-Urfa” “animasyon” filmini çooook arzulamıştım.” “Selam”
isimli sinema filmi gibi “Birleşen Gönüller” filmi de “eğitim sektörü”ndeki
fedakârlıkların “görsel” olarak da sinemaseverlere anlatıldığı bir film. Tıpkı,
“Eşrefpaşalılar” filmi gibi. Velâkin “Birleşen Gönüller” sinema filmi “tarihî
hakikatler”inde ağırlıklı olarak, neredeyse bir saati aşan bir süre işlenildiği
bir film. 1941’li yıllarda, “İkinci Cihan Harbi Yılları”nda, Almanya-Rusya
kapışmasında yaşanılan, “Nazi Kampları Sürgün”ün, “sinema tekniği”, “film
tekniği” açısından da, muhteva açısından gayet mükemmele yakın kertede
işlenildiği bir film. Aklınıza, “Kırım Tatar Türkleri”nin “Kızıl Moskof”ca “Sibirya’ya
Sürgünleri” gelebilir. Hâlâ “Ukrayna Milletvekili” olan “Kırım Tatar Türkleri
Lideri” Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU gelebilir. Hattâ “Asrın İmamı” Bediüzzaman
Said NURSÎ(k.s.)’nin “Kızıl Moskof” a karşı talebeleri ile verdiği “Bitlis
Müdafaası” sonrası “Kızıl Moskof” a esir düşüşü ve yaşadığı “Kosturma Yılları”
aklınıza gelebilir…
HAYATI
TURNALAR GİBİ YAŞAYANLAR
Elbette
bir “sinema filmi”ni bile “olduğu gibi” algılayabilecek sağlıklı zihinlerden
çooook uzak bir “devr-i akp”yi yaşıyoruz. Koskoca on bir yıl, dile kolay tamamı
ile on bir yıl, “yol arkadaşlığı” yapmış “siyasî irade”, yukarıda
hatırlatılan mezkûr sebepten dolayı,
“Kırmızı Kitap”ta da artık başa geçen
“ilk tehlike”yi, “Paralel Yapı Tehlikesi”ni habire “gündem”e getiren
“kalemşörleri”; ne yazık ki “kendilerini görüp te eleştirememektedirler”. Demek
istediğim; evet “Gülen Hareketi”, “darbeleri”, “12 Eylül 1980 Askerî
Darbesi”ni, “28 Şubat Post Modern Darbesi”ni des-tek-le-miş-tir. “Siyasî”
olarak da, “ANAP”tan “DSP”ye; “AKP”den “CHP”ye uzanan temayüller göstermiş;
bugünlerde kendilerini ne hikmetse çooook destekleyen ne “MHP”ye, ne de
“BBP”ye, “bir oy desteği bile “ ver-me-miş-ler-dir. “Dinî”, bilhassa da
“itikadî “açılardan; bir “Dinlerarası Diyalog” saf-sa-ta-sı ile aşırı “ehl-i
kitap muhabbeti” ile bence de“İslamî sapmalar” da “zihniyet” noktasında
yaşamışlardır. “Müslümanları Ağlatan Gülenciler” demeyeceğim amma velâkin
hakikaten de “biz Müslümanları” ağlatmışlardır.
Ne var ki;
“devr-i akp” de veyahut mevcut “siyasî irade” ve “örgüt” te o kadar pirü pâk
değil ki!!! “28 Şubat Sürecinin ürünü…”, bir ve ikincisi “Büyük Ortadoğu
Projesi Uygulayıcısı bir siyasî örgüt” olduğunu yazan çooook sayıda aklı
başında, ilmî kitaplar da mevcut. “Kemalizm’in Yeşil Tonajı” ile de tamamiyle
“Devlet Partisi” olduğunu neredeyse
yıllar önceden yazan “siyaset sosyologları” var..
“Fillerin
tepişmesi” gibi, -hem de “ne filler amma”-
“kavgaya tutuşmuş” “iki yapı”, bence “Türk Milleti”nin yüksek manevî
değerlerini de, adetâ “Küreselleşme-Amerikalılaşma Çağı” namına “yok
etmek”tedirler!
“Devr-i
akp”, neredeyse “Hukuksuzluk Devri”, “Nepotizm Devri” diye anılacak yahu!!!
İşte, bu
“kirli-necis münazaralar”ı dışarıda tutarsak- aslında dünya için nizâ edilmez-
“Birleşen Gönüller” filmi hayatı turnalar gibi yaşayanların da hikâyesi.
“Beklemek” nedir “hâl lisânı” ile kavramışların hayatı. “Cennet”lere sevdâlı
“Niyaz”ların, “sevdâ mefkûreleri” ile “tertemiz yüreklerle” beklemeleri.
“Turnalar bir mekana konduklarında eşlerini ararlar; bulamayanlar ise
beklerler…” “Alman-Nazi” ile “Kızıl Moskof” arasındaki kapışmalar sonrası
“Niyaz”ların ve hattâ “Cennet”lerin “Nazi Temerküz Kampları”na uzanan
sergüzeştileri, maceraları…
Bir yandan
da Kazakistan’da ki okul inşaatı ve “Yunus Öğretmenler”in ve bir avuç “Mefkûre
Yolculuğu”na çıkmış “eğitim gönüllüleri”nin yüksek derecedeki
fedakârlıkları.Adetâ “Fransız Öğretmen Filmleri”ni kıskandırır kertedeki
gayretler…
VESSELÂM
“Birleşen
Gönüller” sinema filmi nasıl nihayete erdi, bilemiyorum. Yaşı hayli ilerlemiş
“Niyaz”lar, “beklemeyi hâl ile” de yaşamış “Cennet”lere kavuştular mı,
bilemiyorum. Kazakistan’a “o okul inşaatı” yapılıp da, faaliyete geçti mi,
bilemiyorum..
“Birleşen
Gönüller”, “Gönülleri Birleşenler”in, “Mefkûreleri” uğruna neler
yapabileceklerini, hem de “teknik ve
muhteva” olarak eleştirilecek bir mevzû adetâ bırakmayacak şekilde çekilmiş bir
sinema filmi.. “Başka Hayatları ve zihniyetleri anlamak” açısından da seyredilmesi
elzem bir film: “Birleşen Gönüller”
“Türkçü
Mütefekkir ve Şair”imiz Hüseyin Nihal ATSIZ’ın da meşhur mısraları da aklınıza
gelebilir:
“Gönülleri
birleşenler!
Selam
sizlere!
Uzaklarda
dertleşenler!
Selam sizlere!”
Fatih, 01.
Kasım.2014
İsmet
GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)