27 Ağustos 2014 Çarşamba

ŞİİR: "VARAK-I MİHR Ü VEFÂ"

“VARAK-I  MİHR Ü VEF”



Şimdi herkes kemik peşinde!
“Gökyüzünden kemik yağsa da,
Üşüşsek”, diyorlar.
“Varak-ı mihr ü vefâyı,
Kim okuya, kim dinleye!?”


Şimdi herkes menfaat peşinde!
Nerde menfaat olsa;
Hemencecik damlarlar.
“Varak-ı mihr ü vefâyı,
Kim okuya, kim dinleye!?”


Şimdi herkes para peşinde!
Para: Günümüzün değişmez ilâhı!
Para ile su koyverir çoğu.
“Varak-ı mihr ü vefâyı,
Kim okuya, kim dinleye!?”


Dünyevîleşme, Küreselleşme, Amerikalılaşma,
Bütün insanlığı “tek tip”leştirme derken;
Dostluk, kardeşlik, gönüldaşlık, ülküdaşlık, vefâ,
Nelere dayanmakta?
“Varak-ı mihr ü vefâyı,
Kim okuya, kim dinleye!?”


Terme, 25.Ağustos.2014
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

23 Ağustos 2014 Cumartesi

ŞİİR: 2014 MALAZGİRT

2014 MALAZGİRT



Malazgirt şimdi,
 Zerdüştlerin elinde,
İnim inim inliyor.
Mübarek topraklar,
 Cenabet ayaklarca,
Hergün çiğneniyor.


“Malazgirt Destanı”nı,
 Zerdüştlerin yâd etmesi,
Ne mümkün.
Onlar ki ;
Sultan Alparslan’ı şehid eden,
 Kaatil gibi,
Düşünürler, yaşarlar.


Oğuzlar, Türkmenler,
Akkoyunlular, Karakoyunlular,
Velhâsıl-ı kelâm;
Malazgirt Türk Yurdu.
Çiğneniyor hergün,
Mübarek topraklar,
Cenabet ayaklarca.

Bunlar: Zerdüştler mi?
Bunlar: Yahudi Kürtleri mi?
Bunlar: Kripto mu, Pakraduni mi?
Bunlar: Yoksa “Arz-ı Mev’ud”un uşakları mı?

“Malazgirt Destanı”nı,
Kürdler, Türkler,
“Roma”ya karşı savaşıp,
Omuz omuza yazmıştık.
Malazgirt toprakları,
Çiğneniyor hergün,
Cenabet ayaklarca.
Terme, 22.Ağustos.2014
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

SAHİDEN DE TÜRKİYE'MİZDE "ÇOOOOOK ŞEYLER" DEĞİŞİYOR!!!

SAHİDEN DE TÜRKİYE’MİZDE ‘ÇOOOOOK ŞEYLER’ DEĞİŞİYOR!!!


·        Türkiye’mizde sadece “iklimler” değişmiyor; ‘Cenaze Törenleri’ de değişiyor!



Bugün okuduğum “Tören şahane, kameralar şahane(*)” başlıklı yazı, bana ister istemez bu yazıyı yazdırdı. Evet, sahiden de Türkiye’mizde ‘çooooook şeyler’ değişiyor! “İklimler değişiyor,” bizi “biz” yapan “değerlerimiz”, “değer yargılarımız”, “kıymet hükümlerimiz” de-ği-şi-yor!!!
Artık “Klimatologlar”, “İklim değişimi uzmanları”, Türkiye’mizin “yarı tropik bir iklime” doğru gittiğini belirtiyorlar. Çoğu “meteorolojik olaylar” da Türkiye’mizde görülmeye başlandı. Artık “Kasımpaşa” da bile “meteorolojik hortumlar” ‘akıllı telefonlar’la kaydediliyor. Adetâ “Meteorolojik Hortumlar Ülkesi”ne de dönüşüyoruz.
Bizi “biz” yapan “değerlerimiz”, “değer yargılarımız”, “kıymet hükümlerimiz” de ‘çooook değişmeye’ başladı. “Götürüyorlar amma o kadar da icraat yapıyorlar, çalışıyorlar” diyen “seçmen”lerin sayısı da azımsanmayacak kadar değil.
Artık “hafize baldızlarımız” bile fındık bahçelerinde “asortik pantalonlarla” fındık topluyor; “yüzünü göstermekten utanan süt ninelerinin” aksine  sofra başında,“enişte”lerinin yanında bile “çıplak kolları ile”oturabilen “baldızlar”ımız var.
Artık “hafız imam”larımız, “hafız kayınbiraderler”imiz  tepelerde, rahatlıkla geceleri “okey masaları” kurabilmekte, “okey oynayabilmekteler…”
Evet, sahiden de Türkiye’mizde ‘çooook şeyler’ de-ği-şi-yor!!!Türkiye’mizin çoğu ilçelerininde olduğu üzre, yaşadığımız ilçelerin  caddelerinde, apartman aralarında, ellerinde “tablet”ler, ellerinde “akıllı telefonlar”la internete giren gençler de görülmekte!
Türkiye’mizdeki “değişimi” müşahhas olarak görebilmek için “cenaze törenleri”mize bakmak ve görmek yeterli.Sahiden de zaman zaman kıldığımız “cenaze namazları” öncesinde ve akabinde , “eskimeyen adamlar”ın ve “eskimeyen kadınlar”ın “çooook ayıplayacağı” “dünya kelamları” konuşulmakta, neredeyse “şen şakraklıklar” kulaklarımızca da işitilmekte.
Elbette ki böyle “değişimler” “şıppadak” ortaya çıkmamakta; bilakis “yavaş yavaş”, bir “süreç” sonrası yaygınlaşmakta.
TERME: “CENNET ÂSÂ/CENNET GİBİ”  BİR MEMLEKET
TERME: “SÜT ÂSÂ/SÜT GİBİ”İNSANLARIN YAŞADIĞI BİR MEMLEKET

Meselâ, benim “doğup büyüdüğüm”, “cennet âsâ/cennet gibi”; “sütü bozuklar”ın değil; “süt âsâ/süt gibi” insanların yaşadığı Terme’mizde bile “mezar başlarına çelenkler” konulalı  neredeyse “yıllar” oldu. Mahallî ölçekteki “İslâm Âlimleri “ise “çooook ciddî İslâmî hizmetler” verdiklerinden; böyle “yozlaşmaları”, “dinî yozlaşmaları” “ilk anda” fark edip de, toplumu aydınlatamadılar, şuurlandıramadılar!!!
Mahallî ölçekteki bazı  sahiden “İslâm Âlimleri”nin ise irtihalleri, vefâtları akabinde, adetâ “vefât etti de kurtulduk” dercesine, “af buyurun”, “gözlerden ırak, Allah’ın sittir ettiği yerlere” defnedilmiş olmaları da “acı ve katı gerçekler”imizden olsa gerek.
Diyeceksiniz ki, “Diyanet İşleri Başkanlığı”(DİB), “camilere sandalye, tabure, oturak konulmasın. Namazlar bu şekilde kılınmasın” dedi de bütün toplumumuz çok mu aydınlandı, çok mu şuurlandı? Ne oldu yani? Hâlâ camilerimiz “oturaklar”dan geçilmiyor…”
Evet, aynen öyle.
Sahiden de Türkiye’mizde hemen hemen “her sektör”de “de-ği-şim-ler” yaşanıyor.
Elbette ki bizi “biz” yapan “değerlerimiz”, “değer yargılarımız”, “kıymet hükümlerimiz” de “çooook  şeyler de-ğiş-ti, de-ği-şi-yor…” Böyle bir “değişimi” görmemek için de “kör” olmak lazım. Ancak “değişim” dediğimiz “olaylar”, “değişim” dediğimiz “vakıalar” “yozlaşma”yı da “çooook” çağrıştırıyor.
Kaldı ki, “Kendi Gök Kubbemiz”in şairi merhum Yahya Kemal BEYATLI’ca dersek; nerede kaldı “imtidat içinde değişme, değişerek kendimiz kalma”, “kökü mazide âti olma..”?
“Cenaze törenleri”mize kadar müşahhas bir şekilde yansıyan “değişimler”, beni “çooook” kaygılandırıyor.
Ya sizleri!?
Terme, 23. Ağustos.2014
İsmet GÜLTEKİN

Dip Not:

(*): Aynur Tartan, “Tören şahane, kameralar şahane”, Hürriyet Cumartesi Eki, 23.Ağustos. 2014, sayfa 11

21 Ağustos 2014 Perşembe

TARİH DERGİLERİMİZ ve MİLLÎ TARİH ŞUURU

TARİH DERGİLERİMİZ

ve

MİLLÎ TARİH ŞUURUMUZ





Bilmem “İletişim Çağı”nda “tarih dergileri”mizi yakînen takip edebiliyor musunuz? Şahsen neredeyse bülüğa erdiğim yaştan itibaren muhtelif kategorilerdeki ve elbette “tarih kategorisi”ndeki “mecmuaları”mızı, “dergiler”imizi yakînen takip etmeye gayret ediyorum.
Gayret ediyorum etmesine de, meğerse ne kadar da çok “bilmediklerim” varmış.
Mevzû ile “alakası yok” denilecek amma “çok okuyanlar kategorisi”nde olan biri olarak; “meğerse ne de çok ‘bilmediklerim varmış’, diyorum: “Daha Güzel-Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi DERGÂH Yazıları-Faik SEZGİN” isimli bir araştırmam için; “HERGÜN Gazetesi”ni tarıyorum da…
“Millî Eğitim ve Kültür” dergimizi, meğerse “ÜLKÜ-BİR’in Kültür Hizmeti” olarak neşredilmiş..
Meğerse, “Daha Güzel-Daha Güçlü Türkiye” namına 1975-1980 seneleri arasında neşredilmiş; mezkûr dönemde bayilerden alıp-okumanın öldürülmeyi göze almak kadar “kahramanlık”, “cengaverlik” olduğu yıllardaki “HERGÜN Gazetesi”nde, ne de çok “Samsunlu Milliyetçi-Ülkücü Kalemler”in yazıları neşredilmiş: Ali KAYIKÇI’lar, M. Halistin KUKUL’lar, Hikmet TANYU’lar,İsmail GÜNEŞ’ler,Osman KARA’lar, Fethi TEVETOĞULLARI, hele de “Evlad-ı Rasûl/Rasûlullahın Evladları”ndan merhum Seyyid Ahmed ARVASÎ Hocamızın ikinci sayfadaki “Türk-İslâm Ülküsü” isimli köşesinin altındaki “DERGÂH”ında yazıları neşredilmiş olan ve 2013’de vefat etmiş olan “doğduğum memleket Terme”den, avukat, öğretmen ve neredeyse “profesyonel yazar”, muharrir  olan rahmetli Faik SEZGİN’ler, Hüseyin ÖZBAY’lar, Nuri YAZICI’lar…
Hele hele günümüzde maateessüf çokca mazisini unutmuş olan-Allah(c.c.) bizleri muhafaza eylesin.(âmin)- Sabri ARSLAN bile “Daha Güzel-Daha Güçlü Türkiye” şiarı ile Türkiye’mizin  çokca “kaotik yılları”nda tamı tamına beş yıl günlük periyotlarla neşredilmiş olan  “HERGÜN Gazetesi”nin “Terme Muhabirliği”ni yapmış…
Hani derler ya; “o kadar bu işlerin fikren-zikren içindeyim” amma meğerse “hiçbirşey(!)” bilmiyormuşum!!! Neredeyse “çeyrek asırlık” bir “yaş”a gelmeme rağmen; hiçbir “Ülküdaşım” da bu bilmediklerimi bana anlatmadı!!!

TARİH DERGİLERİMİZ


Neyse, “tarihe meftûn bir dâvâ”nın, mefkûrenin, ülkünün sahipleri”nin yer aldığı bir fikriyatın takipçisi olarak; elbette ki “tarih dergileri”mizi de çok yakîn takip etmişimdir..”Tarih Dergilerimiz” derken de, hadi diyeyim “meşreb”imin çıkardığı “tarih dergileri” de demek istemiyorum.Türkiye’mizde neşredilen bütün “tarih dergileri”, benim “tarih dergilerimiz”dendir..
1980’li yıllarda, haftalık periyotlarla çıkan “Yıllarboyu Tarih Dergisi”, rahmetli Şevket RADO idaresinde çıkan “Tarih ve Edebiyat Dergisi”; hattâ daha yakın zamanlarda neşredilen, “Bugün Gazetesi”nin her Cuma günü verdiği “tarih ekleri”; yine “HaberTürk Gazetesi”nin hafta sonu verdiği “Tarih Ekleri” şu an aklıma gelen “tarih neşriyatları..”
Ve elbette günümüz 2014’ler Türkiye’mizinde aylık-iki aylık periyotlarla neşredilen “tarih dergilerimiz”: “YEDİKITA, KÜRT TARİHİ, # TARİH, DERİN TARİH, TÜRK DÜNYASI TARİH ve ATLAS TARİH” “der-gi-le-ri-miz..” Birilerinin “homurdandığını” da hissediyorum: “Toplumsal TARİH Dergisi” de var demek isteyen “aristokrat!!!”

“ATLAS TARİH DERGİSİ”

Geç haberdar olduğum “Atlas Tarih Dergi”mizi ise bir seneden beri takip etmeye başladım. Kanaatimce hem muhtevası ile hem baskı kalitesi ile (cilt kapaklı) mevcut “tarih dergileri”mize “fark atan” bir dergimiz..Ben, şahsen çok istifade ediyorum..
Bilhassa günümüz gençlerimizin, hele de hâlâ “sloganlar seviyesi”nde, “lümpenlik seviyeleri”nde, “darlıklar anaforu”nda, daha kendi fikriyatlarının mazisi hakkında “bilgisizlikler” içerisindeki fakat “tarihe meftûn bir dâvânın, mefkûrenin, ülkünün sahiplerinin” yer aldığı bir fikriyat içerisindeki gençlerimizin de “tarihimize , tarih dergilerimizde de çok meftun” olmalarını ne de çok isterdim…
“Millî Tarih Şuuru” başka nasıl kazanabilinir ki!?
Sahih-doğru tarihî bilgilerle, sahih-doğru millî tarih şuuruna ve muhkem bir istikbale doğru…
“Dün”üne çizikler atarak değil; “kökü mazide olan âti”lere sahip olarak…

21.Haziran.2014
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com 

Unutturulan Meşhur Termeli Ülkücü Yazar: FAİK SEZGİN VEFÂT ETMİŞ!!!

UNUTTURULAN TERMELİ MEŞHUR ÜLKÜCÜ YAZAR:


FAİK SEZGİN VEFÂT ETMİŞ!!!



Bugün, Ramazan Bayramının 1. günü, Mahallede Bayramlaşma yaptıktan sonra, Terme Şehir merkezinde, winn borcumu da ödemek ve kontür yüklemek için karşıda inmiştim.
Dönüşte, Ahmet Kartal Başkanın işyerinin önünde Gül Ali, Burhan Şeker ağbi ile bayramlaştıktan sonra sohbet ettik.
Geçen aylarda Terme Bilgi Gazetesinde okuduğum “vefat haberleri” arasında yer alan “Av. Faik SEZGİN vefat etti” haberi meğerse benim bildiğim “Faik Sezgin Beğ” imiş…
Vefatına yakın bir-iki kişiye sorduğumda “yok o değil” demişlerdi.. Hatta internetten de araştırmış, “Samsun Baro Avukatları “arasında da işyerinin adresini okumuştum.
Halbuki vefat eden sahiden “Milliyetçi Ülkücü Avukat FAİK SEZGİN Beğ” imiş…”Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye-HERGÜN Gazetesi” köşeyazarı…Unutturulan Termeli en meşhur Ülkücü yazar…

Haftalık Yeni DÜŞÜNCE dergisinin çıktığı yıllarda, İstanbul’da, haftalık periyotlarla çıkan “Haftalık BAKIŞ “dergisinin başyazarı, editörü rahmetli Termeli Milliyetçi-Ülkücü Avukat FAİK SEZGİN Beğ” idi. Hattâ “Türk-İslâm Ansiklopedisi” ekleri de veren bir dergi idi..
Eski Terme Ülkü Ocakları Kurucu ve Başkanlarından Burhan ŞEKER ağbinin de dediği üzre;
12 Eylül 1980 Askerî Darbe sonrası kapatılan HERGÜN Gazetesinin son sayfasının sol tarafında yazıları neşredilen ve bizzat İstanbul Hergün Gazetesi yazı ailesi arasında kadrolu olarak da yer  almış…
Sadece bu kadar da değil, “o yıllarda” öğretmen iken bir yandan da “ikinci bir üniversite”, İstanbul Hukuk Fakültesi”nin de bitirip Avukat olarak da 12 Eylül 1980 sonrası mezun olmuş ve bilahare Samsun Barosu Avukatlarından olarak çalışmış…
Sadece bu kadar değil, Terme Nizâm—Âlem Ocaklarının açıldığı ilk binanın yerindeki Terme Ülkü Ocağı Teşkilatınındaki “kütüphane” de “Faik SEZGİN Kütüphanesi” imiş.. Benim de bizzat gördüğüm “Tahta Cam Muhafazalı”, 12 Eylül ile talan edilen “Karadeniz Bölgesindeki meşhur Kütüphane…”Terme Birlik MEFKÛRE’de, Adnan OKUTAN vesilesi ile  benim gündeme getirdiğim fakat netice , alamadığım “meşhur kütüphane….”
Artık neye canı sıkıldıysa, Gül Ali BEĞ’in de anlattığı üzre tıpkı Kahramanmaraşlı Rahmetli Prof. Necmettin HACIEMİNOĞLU gibi ara sıra “içermiş…”
Meğerse Mefkûreyi çıkarttığım yıllarda 2000-2005, Samsun’da şimdilerde “AKP’lileşmiş” takılan Sabri ARSLAN’a, “Beni Av. Faik SEZGİN’e götürür müsün?”, dediğimde, “görüşmemi istemeyişinin belki de sebebi bu “içmesiy”miş!!!
Zaten rahmetli-Allah(c.c.) taksiratını affetsin(ÂMİN), “İÇMESİ”  ile “beyin felci” geçirmiş; Burhan ŞEKER ağbi bile “görüştürülmediğinden” hasta iken ziyaretine gidememiş…
Samsun’dan evlenmiş ve Samsun’a defnedilmiş. Ancak Termeli…
Hattâ “hâlen emekli öğretmen” olan kardeşi “kişilikli solcu” Sadullah SEZGİN Beğ ise hâlen hayatta imiş…
Allah(c.c.) rahmet eylesin…(Âmin)

Terme, 08.08.2013
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

20 Ağustos 2014 Çarşamba

ŞİİR: ÖKSÜZ-YETİM RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Şiir:



ÖKSÜZ-YETİM
RECEP TAYYİP ERDOĞAN



‘- Annem nerede?
-         Babam nerede?’
Öksüz-Yetim
Recep Tayyip ERDOĞAN
Bilmem kaç rakımlı tepede,
Ne yapacağım ben?

Bura:‘Uçukistan’ mı?
Bura: ‘Çakalistan’ mı?
Düştük ‘Kurtlar Sofrası’na
Öksüz-Yetim
Recep Tayyip ERDOĞAN


Bu bir riyakârlık mı?
Bu bir dalkavukluk mu?
Bu bir yağcılık mı?
Öksüz-Yetim
Recep Tayyip ERDOĞAN
Bilmem kaç rakımlı tepede,
Ne yapacağım ben?


Bozkurtlar gibi mi uluyacağım?
Keçiler gibi mi meleyeceğim?
Kartallar gibi mi süzüleceğim?
Bu bilmem ne vâdisinde?
Öksüz-Yetim
Recep Tayyip ERDOĞAN



“I love you Amerika” mı diyeceğiz?
“ I love you Europe” mu diyeceğiz?
Yoksa “Güneş Şark’tan doğar” deyip,
Özümüze mi döneceğiz.
Öksüz-Yetim
Recep Tayyip ERDOĞAN


Ne devletler kurmuşuz,
Ne imparatorluklar kurmuşuz,
Nerede “bize göre bir sistem?”
“Our own system”
Neden hatırlanmaz?
“Üçüncü Yol”umuz:
“Muhammedî Sistem”
Öksüz-Yetim
Recep Tayyip ERDOĞAN


Altmışında vardın “tûl-u emel”ine,
Bundan sonra ne “tûl-u emel”in olabilir ki!?
2032’ler Türkiye’sinde de mi diyeceğiz?
“Aynı hamam, aynı tas”
Öksüz-Yetim
Recep Tayyip ERDOĞAN

Terme(Hüseyinmescid-Tepe),16.08.2014
İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

10 Ağustos 2014 Pazar

12. "REİS-İ CUMHUR-RECEP TAYYİP ERDOĞAN"

                     12.“REİS-İ CUMHUR-RECEP TAYYİP ERDOĞAN”



30 Mart 2014 Mahallî İdareler/Yerel Seçimler sonrası başlayan “12. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci”, nihayet, bugün, 10 Ağustos 2014, Pazar akşamı bitmiş oldu. 12. “Reis-i Cumhur Recep Tayyip ERDOĞAN” seçildi.  İlk defa “milletvekilleri”nce değil, doğrudan “millet”in ta kendisince yapılan seçim ile.
Sahiden de “siyasetin üstünlüğü, Genelkurmay çizgisine, askerî vesayete” tescillendi mi???
Sahiden de geleceğin Türkiye’sinde hiçbir Genelkurmay başkanı, artık daha “Cumhurbaşkanı” olamayacak mı?
“Tartışmalı” mevzûlar elbette..
“Sistem değişikliği”ni, yani “Parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçişi” yapacağını alenen ifâde etmiş olan 9 Ağustos 2014’ün “Cumhurbaşkanı adayı”, artık fiîlen 10 Ağustos 2014, Pazar akşamı itibari ile “12. Reis-i Cumhur”umuz, “12. Cumhurbaşkanımız” Recep Tayyip ERDOĞAN se-çil-di.
“Tahlilleri, analizleri” sıhhatli olan “düşünce adamları”, “düşünce kadınları”, 10 Ağustos 2014, Pazar akşamı, daha saatler 22.00’ye bile gelmeden, TV kanallarında, benim izlediğim “Kanal D” de, hep şu hususları vurguladılar:
1-    Katılım yüzdesi, en son yapılan seçime, 30 Mart 2014, Mahallî İdareler seçimine göre çok geri seviyede. Neredeyse %15 oranında geride ve 7,5 milyon seçmen sandığa gitmemiş..Eğer ekseriyeti “tatil”de olan bu seçmenler de rey/oy kullansalardı, 12. “Reis-i Cumhur” seçimi, muhtemelen 2. tura kalacaktı..
2-    Mevcut siyasî iktidar, 30 Mart 2014,mahallî İdareler seçiminde aldığı “oy oranı”nın ancak bir-iki puan üzerinde oy alabildi. Bu ise “Yeni Türkiye” diye “yaldızladıkları”, “sistem değişikliği” yapabilecek bir “hukukî desteğin” ve “siyasî desteğin” de “yetersiz” olduğunu göstermektedir..
3-    Ekmeleddin Mehmet İHSANOĞLU, öncelikle CHP tarafından “Cumhurbaşkanı adayı” gösterildikten sonra, “CHP Teşkilatları” ‘kaynadı’, “Ulusalcı kanatları” ‘karşı’ çıktı ve “kamuoyu” nezdinde ise “ilk intibâ” çok menfî oldu. MHP ise çok çalışmadı. Üstelik “siyasî şartları” itibarı ile de ve “Ülkücülüğün de muktezası” olarak kendi “Cumhurbaşkanı adayı”nı da çıkartmadı, “Çatı Adayı”na ‘teslim’ oldu. Neticede ise, “MHP Teşkilatları”nın “üst seviyesi”nde “CHP Adayı Bir Cumhurbaşkanı” ‘tercih’ine de adetâ hiçbir ‘itiraz’, hiçbir ‘isyan bayrağı’ yükselmedi. Böyle bir ‘itiraz’ ve ‘isyan bayrağı’ “BBP Teşkilatı”nda, “Alperen Ocakları”nda yaşandı.  Belki de “siyaseten çok yanlış bir itiraz, isyan bayrağı” idi. Neticede  anında “işi bitti.”MHP Teşkilatları” ise beklentinin tam aksine, 10 Ağustos 2014, Pazar akşamı hemen hemen tamamen açıklanan “12. Reis-i Cumhur” seçim sonuçlarına göre, 30 Mart 2014, Mahallî İdareler seçiminde “Belediye Başkanlığı”nı kazandığı “bütün iller”de bile  “Çatı Adayı” ile kaybetti..
Sahi, neden “MİT’çi Genel Başkan” da denilen “Dr. Devlet BAHÇELİ”, kendi adayını, “MHP Adayını” göstermedi ki? “Büyük bir siyasî hâtâ “ değil miydi böyle bir “strateji”?
Çileli, “Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi”nde “fikir mücadelesi” vermiş ve hâlen de “bir şekilde” “mücadeleleri”ne devam eden “Ülkücü İhtiyar Delikanlılar” bile neredeyse “çaresizlik”le “kötü MHP Yönetimi”ni desteklediklerini yazmaktalar!!!
4-    Ve 07 Ağustos 2014’de “Samsun”a da gelmiş olan “12. Cumhurbaşkanı Adayı”, “Çatı Adayı” Ekmeleddin Mehmet İHSANOĞLU Beğ’in değerlendirmesini yapan, kabaca Samsunlu “Solcu bir kalem”in de “yazdıkları”(*) hepsi  çıktı!. Elbetteki, “12. Reis-i Cumhur” seçimlerinde “en kazançlı” çıkan “siyasî hareket”-ki  aç-kapa’larla adetâ zoraki de oluşturulmuş olsa-“Haçlı Gül Hareketi”, “hadi diyelim “Kürt(!) siyasî  hareketi” oldu. “Solcu UZUN”un  da yazdığı üzre, hem Karadeniz Bölgesi’nde, hem Türkiye genelinde oylarını arttıran “HADEP’lerden BDP’ye ve HDP’ye uzanan siyasî çizgi”, neredeyse mevcut “seçim barajı”nı aşabilecek oranda, % 9’ları aşan oy aldı. İstanbul’da %9,İzmir’de %8, Ankara’da %3….Çünkü anlaşıldı ki, “MHP”nin “Belediye Başkanı” kazandığı illerdeki sonuçlarda gösterdi ki, kabaca “Solcular”,  her yerde, “Çatı Adaya” oy vermediler. “Solcular, MHP’ye yan çizdiler….””03 Şubat 1976’lardan 12 Eylül 1980’lere kadar “Ülkücü Hareket”in “fikir-düşünce bayrağı” olan “Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi”nde adetâ “esamesi okunmayan” “MİT’çi Genel Başkan” ‘Dr. Devlet BAHÇELİ”, güyâ kabaca “Solcular”dan böyle “takdir” alıyor olmalı!!!!
5-    Elbette ki neredeyse “bütün Nurcular” da, “Nurculuğun ekseriyeti” de oylarını, tıpkı güyâ “çekimser” kalan  “Millî Görüş biziz biz!”, diyen “Saadet Partisi Teşkilatları” gibi, “Recep Tayyip ERDOĞAN”a  oy verdiler…Neredeyse “bir milyon oy”, “Millî Görüş Biziz Biz!” diyen, 2014’ler Türkiye’sinde bile “Tipik MSP Zihniyetleri” sergileyen  oylar…

NETİCE:

“12. Reis-i Cumhur” seçiminde reyimi kullanmak üzre vasıta ile giderken; karşı istikâmetten gelen otomobillerin farları, “öğle saati” de olsa yanıyordu ve ben şöyle diyordum: “- Herhalde ilerisi karanlık olmalı…”
Sahiden ŞEHSUVAROĞULLARI’nın “2024 Romanı”ndaki gibi bir “geleceğin Türkiyesi”ne , “karanlığa” doğru mu gidiyoruz ki?!
Bence, yine “arkada”, “arka fon”da ‘CIA Logosu…”
Yine USA’ce de olsa, “12.Reis-i Cumhur-Recep Tayyip ERDOĞAN” “hayırlı olsun” bâri, diyelim…
Terme, 11. Ağustos.2014
İsmet GÜLTEKİN
Dip Not:

(*): Necdet UZUN, “Sorun, İhsanoğlu Değil”, ‘Haberin İçinden’ Köşesi, Samsun Haber Gazetesi, 08.Ağustos. 2014, Cuma, sayfa 3

9 Ağustos 2014 Cumartesi

UNUTULAN VAKIÂ: HARRE VAKIÂ

UNUTULAN  VAKIÂ:

HARRE VAKIÂSI



“1271-Abdullah b. Zeyd(r.anh)’dan: ‘Harre olayları meydana geldiğinde kendisine birisi gelmiş ve: “Abdullah b. Hanzale halktan ölmek üzere biat alıyor” demiş, o da: “Bu şekilde Resulullâh(s.a.v.)’den sonra hiç kimseye biat etmem.” demiştir.(1)
“Sahih-i Buharî”deki bu “hadis-i şerif”i bugün okudum..Parantez içinde ise kısa  fakat öz bir şekilde “Harre Olayı” izah ediliyordu. “300 sahabî ve 700 hâfız öldürülmüş, Medine’de üç gün her şey mübah bırakılmış ve bu sürede ırza geçmeler, tecavüzler yaşandığını ve bu şekilde doğan çocuklara da “Harre çocukları” denildiği belirtiliyordu…
Kendi kendime, aslında “hiç bir şey bilmediğimi” söylendim durdum.
Allah(c.c.) Allah(c.c.), güya “çok okuyanlar kategorisi”ndendim, ancak “ilk defa” bugün “İslâm Tarihi”nde “Harre Vakıâsı/Harre Olayı” da yaşandığını, hele de “300 sahabî ve 700 hâfız”ın da öldürüldüğünü, adetâ “Nebevî Şehir Medine”nin tarümâr edildiğini  daha bugün okumuştum..Yunus gibi zaman zaman “ben bilmem” demek gerektiğini de hatırladım..
Ve hemen gün boyunca “internet”ten “Harre Olayı/Harre Vakıâsı”nı araştırdım..
Evet, sahiden “Cemel Vakıâsı”nı, “Sıffîn Vakıâsı”nı, “Kerbelâ Vakıâsı”nı yahut başka bir tabir ile “Cemel Savaşı”nı, “Sıffîn Savaşı”nı, “Kerbelâ Savaşı”nı çok duymuş, işitmiş ve okumuş olduğum hâlde, “Harre Vakıâsı”nı, “Harre Olayı”nı yahut “Harre Savaşı”nı “ilk bugün” okumuştum. “Müslümanlar arasındaki iç savaşlar” diye de târif edilen mezkûr “savaşlar”ın ilki milâdî 656; ikincisi  milâdî Mayıs-Temmuz 657, üçüncüsü milâdî 10 Ekim 680’de  ve benim “ilk bugün” öğrendiğim “Harre Vakıâsı”, “Harre Olayı”, “Harre Savaşı” ise  milâdî 27 Ağustos 683’de cereyan etmiş “vakıâ”lar, “olay”lar, “savaş”lar…
“Türkiye Diyanet Vakfı”nın en mühim eserlerinden olan “İslâm Ansiklopedisi”nin www.tdvia.org site adresinin   “Harre”(2), “Harre Savaşı” (3) ve “Abdullah b. Hanzale”(4) maddelerini okuyup bitirdiğimde gayet “sahih” ve “doyurucu” bilgiler ile karşılaştım. Hattâ öyle ki, “sıcak iklim”, “çöl iklim” diye bildiğimiz “Arabistan Yarımadası”nda, “volkanik alanlar”ın yani “Harre”lerin, “bazalttan oluşan volkanik alanlar”ın olduğunu da “ilk defa” bugün öğrendim.
                “HARRE VAKIÂSI/ HARRE OLAYI”

Kısaca, “Harre Vakıâsı/Harre Olayı/ Harre Savaşı”, hicrî 63’de, milâdî 27 Ağustos  683’de, Medine’de, Harretü Vâkım’da, Emevî kuvvetleri ile Emevî Ordusu ile Medineliler arasında cereyan etmiş olan savaş…””Sebep-Sonuç Değerlendirmesi” çercevesinde “Harre Vakası”(5)nı inceleyen bir çalışmada da vurgulandığı üzre, taa Medine’de Hazret-i Osman(r.anh) Efendimizin “öldürülüşü”nden, “şehid” edilişine kadar uzanan “süreç”te, “vetire”de başlayan; hem dinî sebeplerden, hem iktisadî/ekonomik sebeplerden; hem de siyasî sebeplerden kaynaklanan bir “olay”, bir “vakıâ”, bir “savaş” “Harre Olayı/Harre Vakıâsı/ Harre Savaşı…” Tıpkı “Cemel”, tıpkı “Sıffîn”, tıpkı “Kerbelâ” “vakıâsı, olayı, savaşı” gibi…”Müslümanlar arası bir savaş, iç savaş…” Kavrabildiğimiz en mühim mes’elelerden biri de “İslâm Kültürü”müzdeki “Biat Mes’elesi…” Bilhassa da “siyasî biat mes’elesi…” “Güçü eline geçirenlerin” “başkalarını da”, “kendisi gibi düşünmeyen neredeyse bütün Müslümanları da zorla, baskı ile boyun eğmeye zorlaması, siyasî olarak da boyunduruğuna alması olayı…”
“Hilafetin Merkezi”nin  ‘Medine’den zamanla “Kufê”ye taşınması, “Emevîler”in “Muaviye” ve oğlu “Yezid” ile “egemenliği”ni, “üstünlüğünü”, “Mekke”deki, “Medine”deki , hatta yeryüzündeki “bütün Müslümanlara” da “kabul ettirebilmesi…” Ve “İslâm Tarihi”nde yaşanılan çoook “acı olaylar”, “acı vakıâlar”, “acı savaşlar…” Hani, daha geçenlerde “Diyanet İşleri Başkanı”mız Prof. Mehmet GÖRMEZ Beğ demişti ya: “Günümüzde, 2014’lerde, günde hergün 1000(bin) Müslüman öldürülmekte, 900(Dokuzyüz)’ü ise Müslümanlar, kardeşi tarafından öldürülmekte…”Hani, “unutsak” da, aslında hafızâlarımıza nakşedilmiş bir başka ifâde ile: “Allahu Ekber diyerek birbirlerini öldüren Müslümanlar gerçeği…”
Ancak “Harre Vakıâsı”nın, “Harre Olayı”nın, “Harre Savaşı”nın daha da “acı ve katı gerçeği” ise “Mescid-i  Nebevî Şehri”nde, “Medine-i Münevvere”de cereyan etmiş olması; “Müslim b. Ukbe” komutasındaki “Emevî Ordusu”nun, “üç gün süreyle Medine’de her şeyi mübah görmeleri”, Mescid-i Nebevî’de cemaatle namaz kılınamayışı, Ezan-ı Muhammedî’nin okunamayışı; “en acısı” ve “en çirkini” de “her şeyi mübah bırakan üç günlük sürede”, “ırza geçiş/tecavüz olayları”nın da yaşanışı ve bu şekilde doğan çocuklara da, “Evlâdü’l Harre”, “Harre Evlâdları”, “Harre Çocukları” diye tanımlanması…Ve “Harre Savaşı” neticesi de “Ensar ve Kureyş’ten çok seçkin şahsiyetlerden(180’den 700’e kadar) 80 sahabînin; Enes b. Malik (r.anh)’e göre ise “ashaptan 300(/300 sahabî), hâfızlardan da üçü sahabî 700(yediyüz) hâfızın “öldürülüşü…(6) Hattâ öyle ki, “öldürülenlerin”, “şehid edilenlerin” ‘rakamları’ toplamda “10 bin”leri bile bulduğunu söyleyen ‘kaynak’lar da var..(7)
Sadece bu kadar değil, yine “Müslümanlarca”, Ebu Said el-Hudri(r.anh)’a gibi “sahabî” efendilerimize “sakallarının tellerini tek tek yolma” gibi “işkenceler”in yapılışı…Hazret-i Osman(r.anh)’ın oğlu Hazret-i Amr(r.anh) efendimizin bile “sakallarının yoldurulması” ile “işkence” edilmesi…(8.)
İbn Kesir’in ‘değerlendirmesi’ ise “Medinelilerin biatlarını bozmalarını fitneye sebep olduğu için tasvip etmez. Yezid fasık idi fakat zındık değildi. Bu sebeple hâl’i gerekmez…Yezid’in Medine’yi üç gün mübah görmesi en büyük hâtâsı..”Harre Vakıâsı/Harre Olayı/ Harre Savaşı” ise Yezid’in zamanında meydana gelen en çirkin olaydır.(9) şeklinde…
“Harre Savaşı” sonrası “Hudeybiye Ashabı”ndan da, “Bedir Ashabı”ndan da artık kimse kalmamış oldu..
Ki, “Medineli Müslümanların biat ettiği sahabî ise “Uhud Şehidi” babasının naaşını meleklerin yıkadığı, Hazret-i Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’ce, “el-Gasîl”, “Gasîlü’l Melâike” denilen Hazret-i Hanzale(r.anh) oğlu Hazret-i Abdullah(Abdullah b. Hanzale)(r.anh) idi…”Sekiz oğlu ile birlikte o da “Harre Savaşı”nda şehid oldu…
“Aktüel Mes’elelere/Güncel Mes’lelere” “Allah ile Aldatanlar” gibi  “Kur’anî Terminolojiler” de kazandırmış olan; 1976 Türkiye’sinde, “Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi”nde de “fikir mücadelesi” vermiş olan Prof. Yaşar Nuri ÖZTÜRK Beğ ise “27 Ağustos Sahabî Katliamı: Harre”(10) isimli makalesinde ise “Harre Vakıâsı”nı, “Harre Olayı”nı, “Harre Savaşı”nı, “Arap-Emevî saltanat dinciliğinin işlediği bir sahabî katliamı” olarak değerlendirmekte, “Emevî Zihniyet”in, “önce ödül, sonra ceza taktiğine” dikkat çekmekte ve “Haçlı engizisyonundan birkaç asır  önce meydana gelen bu katliam, Kilise engizisyonuna ilham veren dinci cinayetlerin en büyüğüdür.”(11) demektedir…
Benim kanaatimce, Türkiye’mizdeki “en orijinal dinci” târifi de Prof. ÖZTÜRK’e aittir: “Dinci= İslâm’dan, İslamiyet’ten geçinenler, İslamiyet’i paraya, ekonomiye tahvil edenler…”
Prof.İhsan Süreyya SIRMA Beğ ise “Emevîler Dönemi” isimli bir çalışmasında  “Harre Vakıâsı/Harre Olayı/Harre Savaşı”nı “tarihin yüzkarası bir olay. Aralarında sahabenin de bulunduğu binlerce Müslüman katledildi.. Ensar ve Muhacirinin ileri gelenleri ile birlikte 10 bin Müslüman öldürüldü… Medine’nin altı üstüne getirildi…Peygamber’in Medine’si  yağmalanıyordu, Müslümanların Ulu’l Emri Yezid adına..”(12)şeklinde değerlendirmekte.

NETİCE:

“2014’ler Dünyası”nda da “Müslümanlar Müslümanları öldürüyor…”Türkiye’mizin
2000’lere “Hizbul Vahşet”lerle girdiğini “unuttuk” bile.. “Müslüman olmayanları öldürmeyen””, sadece “kendisi gibi düşünmeyen başka Müslümanları öldüren” ‘zihniyet’ler… Dinî, ekonomik ve siyasî sebepler…”Tarihte Haricîler”, günümüzde “Neo-Haricîler”, “Yeni Haricîler”; “Tarihte Selefîler” ve günümüzde “Neo- Selefîler”,” Yeni Selefîler…” Hattâ bir yazımızda da “hatırlattığımız” üzre, Mısır’daki “Müslüman Kardeşler Hareketi”nin, “İhvan-ı Müslimîn Hareketi”nin bile “Masonik” vechesi..Ve günümüzdeki güyâ “İslâmî Hareket”lerin de , “İslâmcı“ların da, hattâ “Nurculuğun” da, “Yahudi’ce, Hıristiyan’ca” ve ”kripto”, “pakraduni”, “masonik” vecheleri…”Büyük Ortadoğu Projesi”(BOP), “BOP İslâmı”, “Vatikan” merkezli “Dinlerarası Diyalog” çalışmaları, “Ilımlı İslâm Projeleri…” Bütün “Türk-İslâm Diyârları”nı, “Yahudileştirme-Hıristiyanlaştırma” gayretleri…
“1 ampul, 7 hüzme, Illumanite rengi, şeytanın tâcı ve 9 ile 11 rakamları…”
Sadece ve sadece “kendi gücüne biata zorlamalar…”
“İslâm Âlemi”n de “Harre Vakıâları”nın, “Harre Olayları”nın, “Harre Savaşları”nın biteceği yok!
 Suâl: “Hangi Cemaattansınız?”
Tek Cevap: “Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat..”
Başka “cevap” ta yok!
Terme, 09. Ağustos.2014
İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

(1): “Sahîh-i Buharî-Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh- Çeviri, Tahric ve Notlar: Abdullah Feyzi KOCAER, 1. Cilt, Yeni Şafak Gazetesi Kültür Armağanı, Nisan 2004, İstanbul, sayfa 432
(2): Mustafa Sabri KÜÇÜKAŞCI, “Harre” maddesi, www. tdvia.org, Yıl:1997, Cilt:16, Sayfa 244-245
(3): Mustafa Sabri KÜÇÜKAŞCI, “Harre Savaşı” maddesi, www.tdvia.org, Yıl.: 1997, Cilt: 16 Sayfa 245-247
(4): Ahmet ÖNKAL, “Abdullah b. Hanzale” maddesi, www.tdvia.org, Yıl: 1998, Cilt: 1, Sayfa 104-105 Yezid bin Muaviye’ye karşı Medine halkının biat ettiği sahabî
(5): Arş. Gör. Mehmet Bahaüddin VAROL, “Harre Vakası”(Sebep-Sonuç Değerlendirmesi), S.Ü. İlahiyat Fak. İslâm Tarihi Ana Bilim Dalı(www.google.com arama motoruna yaz ve indir)
(6): Bahaüddin VAROL, adı geçen eser(ilgili kısımlar)
(7): Bahaüddin VAROL, adı geçen eser(ilgili kısımlar)
(8): Mustafa Sabri KÜÇÜKAŞCI, “Harre Savaşı” maddesi, adı geçen kaynak
(9): Mustafa Sabri KÜÇÜKAŞCI, “Harre Savaşı” maddesi, adı geçen kaynak
(10):Prof. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, “27 Ağustos Sahabî Katliamı: Harre”,www.timeturk.com, 14.10. 2013
(11): Prof. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, adı geçen kaynak

(12): Zikreden Bahaüddin VAROL, adı geçen kaynak

5 Ağustos 2014 Salı

BİR KİTAPTA ANCAK BU KADAR "TASHİH HÂTÂLARI" OLUR: "S. Ahmet Arvasî Türk-İslâm Ülküsü I-II-III BİLGEOĞUZ"

BİR KİTAPTA ANCAK BU KADAR “TASHİH HÂTÂLARI” OLUR:

“ S. Ahmet Arvasî
TÜRK-İSLÂM ÜLKÜSÜ I-II-III 
BİLGEOĞUZ”(*)




Bu Ramazan-ı Şerif ayında okuduğum “kitap”lardan biri de rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hoca’mızın “Türk-İslâm Ülküsü” isimli eseri. “Yayıncılık sektörü”ne  yeni yeni adım atmış olan “Bilgeoğuz yayınları” tarafından basılan “eser”, “Türk-İslâm Ülküsü”nü ilk defa “tek cilt” hâlinde, “Türk-İslâm Ülküsü I-II-III” şeklinde yayınladı. Bildiğimiz üzre, zamanında “Ocak Yayınları ” tarafından, 3(üç) ayrı cilt hâlinde, 1983’lerde  basılmış eserleri hararetle okumuştum. Yine bildiğimiz üzre, asla ve kat’a “sağ-sol kavgası” olmayan 1970-1980 seneleri arasındaki “fikrî mücadele”de, bizim  meşhur “Hergün Gazetesi”, ilkin 20 Aralık 1975’de, “Ülkücü Hareket’in Hamle Günü” ile ilk hamlesini yaptıktan sonra, 03 Şubat 1976, Salı tarihi itibari ile “Daha Güzel –Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi” ile “Türk Basın Hayatı”nda “Milliyetçi-Ülkücü Camiâ’nın Sesi” hâline gelmişti. Rahmetli Ülkücü Şehid  İlhan DARENDELİOĞLU, Necdet SEVİNÇ, Necmettin HACIEMİNOĞLU, Taha AKYOL gibi “kalem”ler de “Başyazar”lık yapmışlardı ve rahmetli ARVASÎ Hoca’mızın yazıları da, ikinci sayfada, “Türk-İslâm Ülküsü” isimli “köşesi”nde yayınlanmakta idi.
Ne “Ocak Yayınları”, ne de “Türk-İslâm Ülküsü”nü “tek cilt” hâlinde basıp yayınlayan “Bilgeoğuz Yayınevi”, maateessüf, böyle bir izahat yapmadılar. Halbu ki, yeni yetişen gençleri daha doyurucu “menşeî”ler gösterebilmek için, böyle izahatlar yapmak elzemdi, elzemdir. Kaldı ki, bilhassa 03. Şubat. 1976, Salı tarihinden 1980 12 Eylül’üne kadar neşredilmiş ve akabinde “kapanmış, kapatılmış”, “Daha Güzel-Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi”nin en azından “arşiv”ini inceleyemeyen her “Milliyetçi”, her “Ülkücü”, her “Alperen yahut Ülkücü Alperen” ziyandadır, eksiktir, noksandır, nâkıstır.
İşte büyük bir sabır ve metanetle böyle bir “Hergün Gazetesi Arşiv taraması”, “dökümanter bir çalışma” yapmış olan Hakkı ÖZNUR Beğ’in altı ciltlik devasa “Ülkücü Hareket” isimli çalışması da böyle bir nâkıslığı da giderme yolunda çok ehemmiyetli bir çalışmadır. Şahsen ben bile böyle bir devasa “dökümanter bir çalışma” da olan altı ciltlik “Ülkücü Hareket” isimli eseri zamanında almama rağmen; bizatihi “Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi”nin mevcut “arşivi” ni İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde bir çalışmam sebebiyle de incelerken; neredeyse bütün yazıları “akıllı telefonuma” kaydetmek istemiştim. Fakat, Hakkı ÖZNUR Beğ, “Ülkücü Hareket” isimli altı ciltlik “dökümanter çalışması” ile zaten neredeyse “bütün HERGÜN Gazetesi yazılarını kaydetme işi”ni yaptığını bile sonradan farkına vardım…

Yine bildiğimiz üzre, “Yusufîye Medreseleri” sonrası, “yüz on bir günlük” “Mamak Yılları” sonrası, 1980’lerden sonra “Türkiye Gazetesi”nde, “Hasbihâl” isimli “köşesi”nde, mutad yazılarına devam etmiş olan rahmetli ARVASÎ Hoca’mızın bütün bu yazıları da, altı cilt hâlinde, “Hasbihâl” ismi ile “Burak Yayınları”nca neşredildi. “Size Sesleniyorum 1” ve “Size Sesleniyorum 2”yi ise “Türkiye Gazetesi”  kitaplaştırmıştı…

“TÜRK-İSLÂM ÜLKÜSÜ I-II-III”
‘TASHİH HÂTÂLARI’NDAN GEÇİLMİYOR!

“İmam Şafî yazmış olduğu ‘er-Risale’ isimli eserini seksen(80) defa gözden geçirdiği hâlde yine ‘tashih hâtâları’na rastlamıştır. Talebesi el-Muzeni şöyle anlatır:”’er-Risale’yi Şâfî’ye seksen(80) defa okudum. Her defasında mutlaka bir hâtâya rastlıyorduk. Sonunda Şâfî :”- Bırak, boşver. Allah(c.c.) kendi kitabı dışındaki bir kitabın sahih olmasını kabul etmemektedir.” dedi.(1)
Yine bu “tashih hâtâları”nı düşünürken, www.dünyabizim.com.tr sitesinde “Ötüken Yayınevi” sorumlusu ile yapılan “yayıncılık mes’elesi”ni mevzû edinen “ropörtaj”da, “Ötüken Yayınevi”nin “ilk bastığı eser” olan rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Reis Bey”ini basarken yaşadıkları “tashih hâtâları” ilgili hâtıra çokca dikkat çekici idi. Öyle ki, rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK, sadece “ceket- caket” ‘tashih mes’elesi’nde, zamanın “ulaşım şartlarının zorluğu” yanında, adetâ  “caket”i “ceket” yaptırabilmek, mevcut “tashih hâtâsı”nı giderebilmek için, “tashihler bile torpille yapılmış” dedirtiyordu.(2)

Şahsen,bu ramazan-ı şerif ayında,  “Türk-İslâm Ülküsü I-II-III”ün öncelikle “Türk-İslâm Ülküsü II”nin “IV. Bölüm”ündeki “Antitezlerimiz”i(sayfa 522-538); sonra “Türk-İslâm Ülküsü I”in “Birinci Bölüm”ünü(sayfa 25-90); sonra da “Türk-İslâm Ülküsü III”ün “Bölüm 1-İslâm’da Millî Eğitim Sistemi”ni(sayfa 543-642) okuyabildim. Sahiden de birden fazla, “Bir kitapta ancak bu kadar ‘tashih hâtâları’ olur”, dediğimi hatırlıyorum.

MİSÂLLER

Daha neredeyse eserin ilk kısımlarında, “Neden Türk-İslâm Ülküsü?” başlıklı yazının ilk cümlesinde başlayan ‘tashih hâtâları’: “bu” yerine “hu” ; “diğer” yerine “diter”, “din” yerine “elin”; “ve” yerine “ye”(s.25)..
Yine “bağlı” yerine “başlı”(s.26); “mal” yerine “mai”; “Muhammed” yerine “Muhammet”(s.39) yazılmış.. Neredeyse “Türk-İslâm Ülküsü I-II-III” eserinin tamamı boyunca, “Kur’an-ı Kerim” yerine “Kur’an-i Kerim” yazılmış….
“kavramlarda” yerine “kavram farda”(s.36); “İnsanın” yerine “İnşanın” (s.48); “sonsuzu” yerine “tonsuzu”(s.48); “demektir” yerine “elemektir”(s.60); “gönlümüzü” yerine “gömümüzü”(s.70); “beri” yerine “Deri” (s.76); “Şamanlığa” yerine “samanlığa” (s.80); “yazar” yerine “yatar” (s. 80); “halde” yerine “halelele”(s.82); “avucunda” yerine “ovucunda”(s.524); “18.” yerine “13.”(s. 525); “bilmez” yerine “bitmez” (s.530); “asırları” yerine “fışırları”-‘fışırlar ne demekse?-(s.557); “cansız” yerine “dansız” (s.558); “sana indirilene” yerine “sana indirilenene” (s.559); “tesbih” yerine “teşbih” (s.564);”Şartlarını” yerine “Şortlarını” (s.573); “ait bilgiler” yerine “pıt bilgiler” (s.573); “buyurulmaktadır” yerine “Duyurulmaktadır” (s.576); “size” yerine “sizle” (s.576); “bilen” yerine “hilen” (s.585); “bizi” yerine “biz” (s.601); “zaman” yerine “Camcın” (s.601); “görüşlerin” yerine “gömüşlerin” (s.603); “takatları” yerine “tokatları” (s.606); “tembel” yerine “temel” (s. 607) ve “bunlar” yerine “banlar”(s.621) yazılmış….

NETİCE-İ KELAM

“Bilgiyi yazıya bağlayınız.” buyuruyor  Rasulullah(s.a.v.) Efendimiz..”Türk-İslâm Ülküsü I-II-III”ün tamamını okuyup bitirebilseydim daha ne çok ‘tashih hâtâları’ ile karşılaşırdım ki!? Hele de daha sayfa seksendörtteki, “2(iki) paragrafın tekraren basılması….”
Elbetteki “yayıncılık sektörünün erbâbları”, “tashihler mes’elesi”nin yayıncılıkta ne kadar ehemmiyetli olduğunu daha iyi bilirler…Benim bildiğim, en basitinden “yayıncılığın kırık notları” olduğudur…
Kanaatimce, rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hoca’mızın “Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye HERGÜN Gazetesi”nde, 03. Şubat .1976,Salı tarihli “Türk-İslâm Ülküsü” isimli “köşesi”ndeki yazılarından mürekkep “tek cilt hâlinde” basılıp yayınlanmış “Türk-İslâm Ülküsü I-II-III” isimli eseri, bırakınız seksen(80) defa okunmayı, sekiz(8) defa bile okunup ‘tashihi yapılmadan’ neşredilmiş..
Allah(c.c.) ıslah etsin.(Âmin)
Terme, 05. Ağustos.2014
İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:
(*): S. Ahmet Arvasî, “Türk-İslâm Ülküsü I-II-III”, Bilgeoğuz Yayınları, Aralık 2013, İstanbul

(1): Zikreden Abdullah Feyzi Kocaer,’Sunarken’, “Sahih-i Buhârî-muhtasarı Tecrîd-i Sarih’, 1. cilt, Yeni Şafak Gazetesi’nin ‘Kültür Armağanı’, Nisan 2004, sayfa 3;(Keşfü’l –Esrâr, 1. 4)

(2): ‘Necip Fazıl’ın Reis Bey’i Nasıl Yayınlandı?’, www. dünyabizim.com.tr, 07.Temmuz. 2014, Pzt.

3 Ağustos 2014 Pazar

"İHVAN-I MÜSLİMÎN HAREKETİ"/"MÜSLÜMAN KARDEŞLER HAREKETİ", 'MASONİK HAREKET' Mİ!?

“İHVAN-I MÜSLİMÎN HAREKETİ
-MÜSLÜMAN KARDEŞLER HAREKETİ”
‘MASONİK HAREKET’ Mİ!?


“Yine masonların kontrolünde bulunduğunu önceden bildirdiğimiz “Müslüman Kardeşler” teşkilatına bağlı yazarların kitapları veya İran’dan kaynaklanan “Fars Emperyalizmine” ait eserler “din adına” okunmaktadır.”(1)
“Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye” şiârı  ile 1979’larda günlük olarak neşredilmiş olan “Milliyetçi-Ülkücü Camiâ”nın ‘fikir-düşünce’ gazetesi “Hergün”deki , “Türk-İslâm Ülküsü” başlıklı köşesinde rahmetli ARVASÎ HOCA’mız aynen böyle yazmış. Bu yıl, Ramazan ayında okumaya gayret ettiğim; “Türk- İslâm Ülküsü I-II-III” başlığı ile “tek cilt” hâlinde “yazılarının kitaplaşmış “şeklindeki eserinin “İslamiyet ve Türkler” başlıklı yazısında; günümüzde “İslamcılığı” en iyi bilen “düşünce adamları”nca da “yüksek sesli dillendirilen” “kökü dışarıda bir düşünce” tesbitlerine iştirak ettiğini belirtir “paragraf”ın  ve yazının sonunda böyle diyordu rahmetli ARVASÎ Hoca’mız: “Masonların kontrolünde …”
Beynime bir “kıymık saplanırcasına”, “Rahmetli ARVASÎ Hoca’mız, taa 1979’larda, “İhvan-ı Müslimîn Hareketi”ni, “Müslüman Kardeşler Hareketi”ni neye dayanarak “masonik, masonların kontrolünde bir hareket”, diyordu.”
Yine tamamiyle bir “tevafûk” neticesi okuyabildiğim, “İslâm’da Dirilmek” başlıklı “Türk-İslâm Ülküsü” isimli köşesindeki yazısında, “Türk-İslâm Ülkücüleri”ne  “iddia”sının “kaynağı”nı da veriyordu: “”Düşmanlarımız” akla, hayale gelmedik oyunlar içindedirler. Hem ülkemizde, hem ülkemiz dışında İslâm’ı çökertmek ve Müslümanları şaşırtmak için ne mümkünse yapıyorlar. Meselâ şimdi, İslâm Dünyasında “Müslüman Kardeşler Hareketi” adı altında yeni bir oyun tezgahlıyorlar. Şimdi “siyaset dünyasına” piyon olarak bunları sürmüş bulunuyorlar. Bakınız, bu konuda, bir Fransız Masonu olan Serge Hutin ,” Les Frans-Macons” adlı kitabında ne yazıyor, kelime kelime tercümesi şöyledir:”Fransa ve İngiltere, Mısır’da atölyeler(localar) kurdu; bu atölyelere Büyük Mısır Millî Locası ve Yunanistan’daki Büyük Loca’ya bağlı diğer localar eklendi. Masonik faaliyetler, bu ülkede, çok hususî bir tavır kazandı. “İslamî Uyanış”ın öncüleri(Cemaleddin-i Afganî, Muhammed Abduh) farmasonlukta, Avrupalı devletlerle münasebet kurabilme imkânı sayesinde, politik-dinî planlarını gerçekleştirme yolunda, son derece müsait bir teşkilat ile karşılaştılar. Bu teşkilat önceleri, ilhamını Batı’dan alan, bilahare, Arap milliyetçiliğine uzman yetiştiren bir fidanlıktı. Mısır’da farmasonluğun paradoksal oluşu, işte bu yüzdendir. Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın henüz fazla tanınmayan masonik öncüleri vardır…”(bkz. Serge Hutin, Les Frans-Maçons,page127, Acheve dimprimer en 1960 par l’imprime tie tardy a bcurges D.L2’ye Trım 1960,2)”(2)
Evet, rahmetli ARVASÎ Hoca’mız, “Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye” şiârı ile neşredilen “Hergün Gazetesi”nin “Türk-İslâm Ülküsü” isimli köşesinde böyle zikretmiş:” …Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın henüz fazla tanınmayan masonik öncüleri vardır….”

“ARAP BAHARI” MES’ELESİNİ DE ANLAYAMAYAN “AYDINCIKLAR”,
“İSLÂMCILAR”,”CEMAATÇİ ZİHNİYETLER”

Beynime adetâ “bir kıymık gibi” saplanmış olan bu “mes’ele” ile ilgili demek istediklerimi, yazımın nihayetinde değil, başında yazdım.
“Arap Baharı Mes’elesi”ni bile hadi daha geniş düşünelim, “Türk Aydınları” arasında, kaçımız bir “Hüsnü Mahalli” kadar sahiden sahih ve sahiden doğru bir şekilde anlayabildik ki? Kaldı ki, “İsmail KARA”ların bile alenî izahatları ile “kökü dışarıda bir düşünce hareketi” olan, “enternasyonel karakterli” bilumum “İslâmcılar” nasıl anlasındı ki?
Kaldı ki , “siyasî iktidar” ile olan “dünya için nizaları”nda da alenen müşahade ettiğimiz üzre, bilumum “Cemaatçi Zihniyetler”, bilumum “Müslümancılar” nasıl anlasalardı ki?
Kaldı ki, “İsrail Aleyhtarlığı”nda naralar atan  muhtelif “fikir-düşünce hareketleri”ne aidiyet duyan “aydınlar”,aslında “aydıncıklar”,  “kitleler psikolojisi” ile “cumhur”u, “halk”ımızı ve “millet”imizi galeyana getirenler; haftalardan beri çok “soğukkanlı” bir şekilde mes’eleyi yazan,yazdıklarını da  “fikirler-düşünceler camiası” ile “korkmadan” paylaşan “Sedat LAÇİNER”leri nasıl anlayabilsinler ki?
“Şam-ı Şerif’te”, daha düne kadar “Hutbe-i Şamiye Toplantıları” “hülyâ”ları görenlerden tutun da, “Türkiye-Suriye Birleşik Rüyâları” görenlere kadar “Uçukistan”a yakışanlar!!!!!
Basınımızda “İhvan-ı Müslimîn Hareketi/Müslüman Kardeşler Hareketi” ile ilgili “çokca” yazılar yayınlandı. Benim, en son hafızama nakşedilen, “Demek İhvan-ı Müslimîn Hareketi de, Müslüman Kardeşler Hareketi de, “Tasavvufî bir hareketmiş”” olmuştu. “Siyasî bir hareket…İslâmî bir hareket “değerlendirmeleri ile dolu yazılar… “Müslüman Kardeşler Nasıl Bir Örgüt?”(3) başlıklı yazıda ise; “1- Selefî bir hareket. 2- Sünnî…3- Tasavvufî boyutu daima vardır…4-Siyasî bir teşkilat..”
Yine, 1928’de, Mısır’da, İskenderiye’de, Hasan el Benna ile kurulan “İhvan-ı Müslimîn Hareketi-Müslüman Kardeşler Hareketi”nin 6(altı) lideri de idam edilmiş, bir lideri,  kurucusu Hasan el Benna bir suikast neticesi öldürülmüş..(4) Türkiye’mizde 1924’de “Hilafet’in İlgası”, Mısır’da 1926’da “Hilafet Kongresi” ve 1928’de, “İnciluz Sömürgesi” altında “İhvan-ı Müslimîn/ Müslüman Kardeşler Hareketi”nin kuruluşu..1954’de “resmen dağıtılışı” ve Eylül 2013’de kapatılışı….
“İnciluz Avam Kamerası”nda, dönemin “İnciluz Başbakanı Gladstone” tarafından, 1800’lü yılların sonlarında söylenilmiş olan “meşhur” sözün de aslında öncelikli olarak  “Mısır Müslümanları” için söylenilmiş olduğunu da biliyoruz: “Bu Kur’an-ı Kerim Müslümanların elinde oldukça, bizler, Müslümanları yenemeyiz….”
Öyle ki, geçen yıllarda, “Arap Baharı Tartışmaları”nda Mısır’ı yazmış olan Hasan Cemal bile; “Mısır’ın ‘laikleri’, Türkiye’nin en iyi Müslümanlarından bile daha Müslüman” demeye getirmişti…
NETİCE-İ KELAM
Geçen aylardaki bir yazısında da “Mustafa ÖZCAN” , Türkiye’mizdeki “Masonik Nurcular”dan dem vurmuştu.. EYGİ Hoca’mız ise zaman zaman da olsa “Kriptoları, Pakradunileri, Gizli Yahudileri” hatırlatıyor…
Bütün bunları da düşündükce, “İhvan-ı Müslimîn Hareketi-Müslüman Kardeşler Hareketi” ile ilgili olarak rahmetli ARVASÎ Hoca’mızın taa 1979’lar Türkiye’sindeki “tesbit”ini de çooook düşünmeliyiz
“Türk Dünya Nizâmının Millî, İslamî ve İnsanî Esasları”mızı, “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûremizi”, “İ’lây-ı Kelimetullah için Nizâm-ı Âlem Ülkümüzü”, her halükârda “dipdiri” tutabilmeliyiz.
“Alperenlik” mefhumu da bu sebepten sadece “siyasî bir mefhum” değil, tamamiyle “İslâmî/Tasavvufî bir mefhumdur..”Çünkü “biz Müslümanlara göre, “Hacı Bektaşî Velî(k.s) de, hattâ Hazret-i Ali(r.anh) Efendimiz de birer Alperendir…”
Günümüzün “Minyeli Abdullah”larının, Türkiyemiz’in her beldesindeki “Abdullah”ların “işleri o kadar da kolay değil….”
Terme, 03.Ağustos. 2014
 İsmet GÜLTEKİN

Dip Notlar:

(1): Seyyid Ahmed ARVASÎ, “Türk-İslâm Ülküsü I-II-III”, Bilgeoğuz Yayınları,Aralık 2013, s.78
(2):  ARVASÎ, adı geçen eser, s. 630
(3): Mustafa ARMAĞAN, “Müslüman Kardeşler Nasıl Bir Örgüt?”, www.zaman.com.tr,15.07.2013

(4): www.dunyabülteni.com.tr, 04.07.2013