VE ARTIK
“İSTANBUL GÜNLERİM” YENİDEN BAŞLADI
Benim de artık “İstanbul Günlerim” var. Hattâ öyle ki,
“İstanbul Günlerim” yeniden başladı desem, daha
doğru bir ifâde olur..
“İstanbul” a “ilk defa” geldiğim “günleri” hatırlamaya
çalışıyorum da…Kuvvetle muhtemel “Terme Lisesi 8 Matematik”den mezun olacağım
sene, ki 1982; “ÖSS”ye girebilmek için gelmiştim..Hattâ öyle ki; “o yıllar”da
Türkiye’mizin her şehrinde “ÖSS”ye girilemiyordu ve ben de “ÖSS”ye, “İ.T.Ü.
Maçka Maden Fakültesi”nde girmiştim..Hattâ öyle ki; madem “ÖSS”ye “İ.T.Ü”de
gireceğim, o zaman, en azından bir-iki bölüm de “tercih” etmeliyim saiki ile ve
“ufuk açıcı” Tarih öğretmenimin de yönlendirmesi ise “Uçak ve Uzay Bilimleri
Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü”nü de “tercih” etmiştim…
Hattâ öyle ki; 1982’de “ÖSS”ye girdiğim zikredilen yerde,
“Meteoroloji Mühendisliği Bölümü”nü “kazandığım”dan; aynı yerde “Teknik Resim
Dersleri” de işlemiştik..Çünkü “ilk yıl”ımızda “Mühendislik Dersleri” ağırlıkta
idi ve “o yıllar”da “Maden Fakültesi”nde ve hattâ Gümüşsuyu’nda “Mühendislik
Dersleri” ağırlıklı derslerimizi yapardık..
Bugün bile hatırladım: Benim hâlâ hayatta olan “hacı
abim”, “mavi uzun tip renosu” ile Beşiktaş’daki otobüs durağında indirerek;
“-İşte buradan Fakülte’ye gideceksin” demişti..Sağolsun, “ilk sene”,
“esnaflıktan tanığı”, çok muhterem bir arkadaşının “Erenköy İntaç Sitesi”ndeki
evinde kalmış; Ayazağa’na da oaradan gidiş-geliş yapmıştım…
Diyeceğim o ki, benim “İstanbul Günlerim”, 17(onyedi)
yaşında “tığ gibi bir delikanlı” iken; 1982’de, İ.T.Ü.’yü kazanmamla başladı…Fakülte
ikinci sınıfta iken her ikisi de rahmetli olmuş olan Hacı Yaşar Dayı’mın
Yenibosna’daki damadı rahmetli Hamdi eniştelerde de iki ay kalmış; o iki ay da
Yenibosna’dan Ayazağa’nı gidip-gelmiştim. Rahmetlinin “o yıllar”da çok yaygın
olan “müzik kaseti koleksiyonu” da muhteşemdi…Çok cana yakın, sıcakkanlı idi ve
Kocamustafapaşa’da PTT’de çalışıyordu…
Sonraki yıllarda ise hâlen de oraya yerleşmiş olan “Hacı
Talip Abim”in, “Talip Usta”nın evinden; taa Silivri-Fenerköy’den Maslak-Ayazağa’na
gidiş-geliş yaptım…Fenerköy’deki “o yıllarda”ki “Köprülü Yoğurdu Kamyonları”
ile “sabahın köründe” diyebileceğimiz saatte kalkar, taa Bahçelievlere kadar
gelir; oradan aktarmalı Ayazağa’nı fakülteye derse yetişir; dönüşte ise “o
yıllar”da “İstanbul Otogarı” olan “Topkapı”daki “Otogar”ın karşı yerinden
kalkan “Trakya Otobüsleri”ne, “Silivri Otobüsleri”ne biner, “Sinekli Sapağı”nda
iner; Fenerköy minibüsleri gelirse biner; olmazsa “Büyükılıçlı Minibüsleri”ne
biner, yine Fenerköy Sapağı’nda iner; bazen de Alipaşa minibüslerine biner,
Alipaşa’da iner ve oradan da aktarmalı yine Fenerköy Sapağı’nda iner; oradan da
“tabana kuvvet” Fenerköy’e yorgun-argın varırdım…
Fakülte son sınıfta hâlen hayatta olan Trabzonlu o da
“Ufuk açıcı tarih”çilerimizden Said KOFOĞLU’nun “referansı” ile hâlen
Fatih-Fındıkzâde’de olan “Trabzon Erkek Öğrenci Yurdu”ndan Fakülte’ye
gidiş-geliş yaptım..Son iki yıla yakın da “Trabzon Erkek Öğrenci Yurdu”nda
kaldım…
VE ARTIK YENİDEN “İSTANBUL GÜNLERİM” BAŞLADI
“Öğretmenliğimin” 16. yılı bitip, 17. yılından gün ve ay
almaya başladıktan sonra da, yeniden “İstanbul Günlerim” başladı..16 Ağustos
2013’de, İstanbul Fatih-Sultanahmet-Cankurtaran’daki Cevr-i Kalfa İlköğretim
Okulu’na tayinimin çıkışı…Şanlıurfa İl Merkezi’ndeki 4. hizmet yılımın
akabinde-aslında öğretmenliğimin ilk görev yeri de Şanlıurfa idi ve
Şanlıurfa’yı ikinci defa Samsun’da iken tercih etmiştim ve Şanlıurfa’da toplam
hizmet yılım yedibuçuk yılı aşıyor-“ilk tercihim” olan Cevr-i Kalfa’ya
atanışım..İkibini bulan öğrenci sayısından, 50’i aşan öğretmen sayısından ve
sabahçı-öğlenci eğitim-öğretimden; “küçük bir okula” tayinimin
çıkışı…02.Eylül.2013’de başlayan “seminer çalışmaları” sebebiyle okula
gidip-gelmeye başlamam..Hem ailemi de getirebilmem için bir yandan da “ev aramaya”ya
başlamam..Zaten Eylül 2013 öncesi ailemle birlikte İstanbul’a gelmiştim ve üç
oğlum ve zevcem, Sarıyer’deki kızkardeşlerinin evinde iki haftaya yakın misafir
oldular. Baktım ki “ev bulmak” hiç de mes’ele değil; öncelikli mes’elelerimi
halletmeye koyuldum. “Yoktan yere oluşan” Finansbank Kredi borcunu, ki bir
milyar hemen hemen ödedim..Ve bu ara da,
Rabbimin yardım ve inayeti ile “mes’ele” olan “kalma yeri problemimi” de,
öncelikli olarak,“Alperenlerin sayesinde” hallettim..Zaten Şanlıurfa İl
Merkezi’nde iken de ailemi yanıma alamayışımdan kaynaklanan sebeple çok
sıkıntılar yaşamış ve yine Allah’ın yardım ve inayeti ile “Alperenlerin
sayesinde” çok güzel bir mekânda kalmıştım. Ki, kaldığım binanın çıkışında
“Asrın İmamı” rahmetli Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)’nin “En Ulu Dosta”
kavuştuğu “İpek Palas Oteli” vardı. Şimdi de, İstanbul’da kaldığım “evimin” tam
karşı yüksek yerinde “Sultan Fatih Muhammed Han”ın yaptırdığı, bütün ihtişamı
ile “Fatih Camii” görünüyor…
CEVR-İ KALFA-ŞEHSUVAR BEĞ-KADIRGA-GEDİK PAŞA…
“İstanbul Günlerim”in hadi diyeyim bu üçüncü safhasında,
“Üniversite Yıllarım”dan daha fazla “ünsiyetler”, dostluklar da teşekkül etmeye
başladı. Elbetteki, bu “ünsiyetler” daha ziyâde irtihâl eylemiş olanlarla
oluyor…Sultan İkinci Mahmud’u ölümden kurtaran “Saray Hanımefendisi” Cevr-i
Kalfa ki, bugün “Türk Edebiyatı Vakfı” binasındaki “Sıbyan Mektebi”ne de ismini
veren bir “İstanbul Hanımefendisi…”
Günümüzde “internet teknolojisi”nin de sağladığı
kolaylıklarla, “Kadırga İlkokulu”nun da bulunduğu “mahalle”ye ismini veren
“Şehsuvar Beğ” ise ikinci beylikler döneminde, Afşin-Kahramanmaraş başkentli
“Dulkadiroğulları Beyliği”nin dokuzuncu “Dulkadir Beği” ve hudud komşusu
“Memluklular”la ha bire mücadele eden ve hattâ kendisinin “Dulkadiroğlu Beği”
olmayı sağlayan “Osmanlı İdaresi”nin ve “Sultan Fatih”in; “Artık yeter! Bu
kadar Memluklular üzerine sefer yapma!” sözünü dinlemeyen, Sultan Murad Han’ın
da “Akıncı Beğleri”nden...”Sultan Fatih” gibi bir “Padişah”ın sözünü dinlemeyen
“Şehsuvar Beğ”, üç kardeşi ile birlikte, Mısır’da, Kahire’de asılarak idam
edilmiş…
“Kadırga” ise “Muhteşem Osmanlı Donanmasına ait bir harp
gemisi..” Hem de en ehemmiyetli bir “harp gemisi”ne verilen
isim:Kadırga…Zamanla Kadırga’nın yerini de Kalyonlar almaya başlamış…
Çemberlitaş ile Bayezıd’ın alt kısmı olan bugünkü Kenedy
Caddesi , sahil arasında kalan “Gedikpaşa” semtine ismini vermiş olan “Gedik
Ahmet Paşa”, “Gedik Paşa” ise “muhteşem” mi “muhteşem” bir “adam” , bir “Paşa”
diyebileceğimiz kıvamda…”Sultan Fatih”in “ikinci adamlığını”, “Sadrazam”lığını
iki sene yapmış; Kaptan-ı Deryalıkta yapmış, çok fetihlerde yapmış bir “Osmanlı
Adamı…” Hattâ öyle ki, “Sultan Fatih”in de “Kızıl- Elma Mefkûresi”
doğrultusunda, “hedef” gösterdiği “Roma”yı, “İtalya”yı fethedecek donanımda bir
“Osmanlı Adamı…” Nitekim ‘Sultan Fatih”in “arsenik ile zehirlenerek şehid
edilişi” üzerine “son sefer emri” olan “Otranto Seferi” kumandanı da olan
“Gedik Ahmet Paşa”, Otranto’yu fetheder, alır..Ancak bütün” Roma”yı, bütün
“İtalya”yı fethederek, “Kızıl-Elma Mefkûresi”nin tamamen gerçekleştirmesi ise
“yarıda kalır…”
Ya SultanAhmet Meydanı’ndaki, meşhur “Fethiye Camii”miz
olan “Ayasofya Camii” karşısında diyebileceğimiz bir yerde medfun olan;
Hazret-i Halid bin Zeyd Ebu El-Ensarî(r.anh.)’nin de “sancaktar”ı olan Hazret-i
Abdurrahman Eş Şami(r.anh.)’e ne demeli…
Velhâsıl, İstanbul’da
atılan her adım neredeyse “bir asra bedel” oluyor..Her adımında tarih, kültür,
sanat, medeniyet ve İslâm elbette…
Biz, “taşra”larda,
hele de “doğduğum Terme”de, iğne ile kuyu kazarcasına “değerlerimize ait
eserler” arıyorduk…İstanbul’da, dopdolu…
VE ARTIK “İSTANBUL
GÜNLERİM” BAŞLADI
1982-1987
Şubat…”İstanbul Günlerim”in birinci safhası…
1991-1993
yılları…”İstanbul Günlerim”in ikinci safhası…
2013’ün Ağustos ve
Eylül ayları ile yeniden başlayan “İstanbul Günlerim”in üçüncü safhası…
“Rabbim Allah(c.c.)…”
Yusufpaşa,
22.Eylül.2013
İsmet GÜLTEKİN